Bir yeni nesil profili
Hüseyin Umutcan Ay.
Bu yılın İstanbul Teknik Üniversitesi -İTÜ- birincisi. İşletme Mühendisliğinden mezun olmuş.
Onu sadece medyaya yansıyan ve sosyal medyada on binlerce paylaşılan mezuniyet töreni konuşmasıyla tanıyorum.
Birinci, öyleyse derslerine iyi çalışmış. Öğrenci diliyle söylenirse resmen ineklemiş. İneklemediyse şayet o zaman çok zeki.
Bilinir, böyle öğrenciler, genelde derslerine yoğunlaşır, ülke ve toplum sorunlarıyla yeterince ilgilenmezler.
Böyle bir öğrencinin yapacağı mezuniyet konuşmasının arkadaşlarına iyi çalışma tavsiyesi şeklinde olması beklenir.
Hüseyin Umutcan Ay bu profili değiştirdi mezuniyet konuşmasıyla.
Bir “yeni nesil profili” ortaya koydu.
Hani siyasette ilk defa oy kullanacakların, ya da Z Kuşağının siyasi - ideolojik – kültürel profiline, nasıl oy kullanacaklarına ilişkin tahminlerde bulunuluyor ya, alın okuyun Umutcanın konuşma metnini, ya da kendi sesinden dinleyin, Türkiyenin yürüdüğü ufku görün. Gelin okuyalım o konuşma metnini:
“Bizler insan olmayanların elinden fazlasıyla çektik”
‘’Sorguladığınız şeyi öğrenmeye başlarsınız, öğrendiğiniz şey sizi bazen uykularınızdan da edebilir. Ben bu bedeli ağır bir şekilde ödedim. Ve şimdi sizlerle bu yükü paylaşmak istiyorum. Son bir yılım Türkiye’deki kadına şiddetin kökenini araştırmak ve buna bir çözüm üretmekle geçti. Ve sevgili arkadaşlarım ben artık haberleri takip edemiyorum. Çünkü sorunu biliyorum. Çözümü biliyor ve bu çözümü uygulayamıyorken; ben o ölen kadınların kanını elimden çıkaramıyorum. Benim bu yolda ödediğim bedel bu oldu. Fakat bu insanlığın ödediği bir bedelle kıyaslanamaz bile.
Peki sadece sorun bu mu? Ülkenin doğusuna bakın, daha çocuk yaşta kız çocuklarının evlendirildiğini görürsünüz. İstanbul’a bakın, asgari ücretle 4 kişilik ailesini geçindiremediği için intihar eden o güzel insanları görürsünüz. Taksim’e bakın, sırf orada hayat ona daha farklı bir seçenek sunmadığı için ara sokakta katledilmiş yatan o güzel insanları görürsünüz. O kadar da uzağa gitmeyin sıra arkadaşlarınıza bakın. Sırf deneyim elde edebilmek için haftanın 5 günü 5 kuruş para almadan şirketler tarafından sömürüldüklerini görürsünüz.
Bir de son olarak potansiyel geleceğinize bakın. Orada sırf iş bulamadığı için asgari ücrete mühendislik ve mimarlık yapan akranlarınızı görürsünüz. Karanlıkta olduğumuzu düşünüyoruz biliyorum. Aynı zamanda korkuyoruz da. Sorunları biliyoruz peki çözüm ne? Kaçmak mı? Belki de birileri bizim için her şeyi çözsün diye arkamıza yaslanıp beklemeliyiz. Ya da başımıza gelmediği sürece sorun yokmuş gibi de davranabiliriz.
Hayır, bunu üzülerek söylüyorum ki; bu yolda birbirimizden başka kimsemiz yok. Çünkü unutmayın ki herkes bir gün ölür. Buna sizler de dahilsiniz saygıdeğer büyüklerim. Ve geriye kalan bizler ve bizim yetiştireceğimiz çocuklar hegemonların elinde yozlaşmış bu sistemi değiştireceğiz. Değiştirmeliyiz...
Bunu insanlık için, insan olarak yapacağız. Çünkü bizler insan olmayanların elinden fazlasıyla çektik.
Yarattığımız bu yeni dünyada onlar sadece yozlaşmış bir düşüncenin son temsilcileri olarak kalacaklar.”
Hangi cümlenin altını çizdiniz?
Ben, “ölen kadınların kanını elimden çıkaramıyorum” cümlesiyle sarsıldım. Ülke sorunlarıyla asıl bir aidiyet çarpılması bu?
Şu memleketi yönetenler ya da yönetmeye talip olanlar arasında elinde öldürülen kadınların kanını hisseden herhangi bir kişi var mı, diye sormayayım, kaç kişi var diyeyim.
Taksimin arka sokaklarında katledilen insanlar…
Asgari ücretle, mühendislik mimarlık yapmak zorunda kalanlar…
Bu konuşmayı Cumhurbaşkanı Erdoğan dinleseydi ne hissederdi?
“Bu sistemi değiştireceğiz” ifadesi iktidarı nasıl etkilerdi, muhalefeti nasıl?
Bu nesli tanıyor muyuz, ne dersiniz?
Acı duyan, sorgulayan, derinden derine suçlayan, hesap soran ve elini taşın altına koyan, ölümü gündeminde tutan, adeta -madem öleceğiz bir şeyler yapalım- diyen, sorumluluğu başkasının üzerine atma kolaycılığına gitmeyen bir nesilden söz ediyoruz.
Böyle bir gençliğe konuşma yapmak durumunda kalsa nasıl hazırlık yapardı memleketi yönetenler?
Umutcanı dinlediğimde umutlandım. Bu neslin çığlığının, feryadının, ümidinin, sorumluluk duyusunun henüz ülkedeki akışa yansımıyor olmasından dolayı kaygılandım.
Biz, biz ne yapmalıyız?