“Taliban İslamı”
“Taliban İslamı” evet… Bundan sona böyle bir şeyi daha çok konuşacağız.
İran İslamı, Suudi İslamı, IŞİD İslamı, Türkiye İslamı ya da Osmanlı İslamı, Avrupa İslamı gibi olgulardan da bahsedilebilir, nitekim bahsedildi.
Türkiye, kimileri galat-ı meşhur diye nitelese de -yüzde 99’u Müslüman- diye bilinen bir ülke.
Ancak şeriat uygulamasını isteyenlerin oranı yüzde 7’lerde mi daha mı aşağılarda bilinmez, şeriat isteyenlerin de aynı şeriatı isteyip istemedikleri tartışılır. Eğer “şeriat” kıstasını uygulayan bir yönetim olsa belli ki dindar – muhafazakar bilinenlerin bile çeşitli yaptırımlarla karşılaşması gerekebilir.
Ülkemizde dindarlık adına sakalın, cübbenin, sarığın, çarşafın, bağlıları için “olmazsa olmaz” diye nitelendiği cemaatlerin bulunduğu biliniyor.
Ya da son 20 yıl içinde dindar - muhafazakar bir kadronun laik sistem içindeki uygulamalarının, en azından “ Müslümanlar iktidar olursa nasıl hareket edeler? “ gibi bir sorunun cevabına ilişkin sonuçlar ortaya çıkardığı düşünülebilir.
Taliban’ın da bir “şeriat tanımlaması” var, onlar görünür uygulamalar haline geldiğinde, küreselleştirilmiş yaşam tarzı standartları karşısında kitleleri alarm durumuna geçirmeye yetiyor. Türkiye gibi Müslüman bir ülkede bile Taliban bir korku atmosferini besleyebildiğine göre İslam’a daha mesafeli toplumlarda nasıl bir etki oluşturacağı tahmin edilebilir. Hele kural koymanın ötesine geçip mesele yaptırım uygulamaya, yaptırımlar da IŞİD’de baş kesmeye kadar uzanan en pornografiklerini gördüğümüz sokak infazları haline dönüştüğünde varın siz, dünya sokaklarında oluşacak İslam ürküntüsünü seyredin.
Afganistan’ı Sovyet işgalinin gerçekleştiği 1979’lardan bu yana çok konuştuk. Sovyet tehdidine karşı ABD’nin planıyla İslam ülkelerinden oluşan “Yeşil kuşak” teorisini de çok konuştuk. Afgan mücahitler için marşlar yazdık, müzisyenlerimiz - çocuklarımız seslendirdi. 1989’da Sovyetler yenildi, çekildi. Cihadın zaferi idi bu. Ama ardından mücahitler arası savaş başladı. Ganimet vardı ya ganimet, onu paylaşmak zorun zoru idi. Birbirini kırdı mücahitler. Burhaneddin Rabbani’nin öldürülmesi sembolik bir travmadır Mücahitler dünyasında. Sonra 11 Eylül, sonra el Kaide, sonra Pakistan’daki medreselerden kaynaklanan silahlı bir örgüt, Taliban… Şimdi geldik Amerika’nın Afganistan’ı Taliban’a bırakmasına… Yenildi, hüsrana uğradı vs… Ama Doha anlaşması ile resmen bıraktı Amerika Afganistan’ı Taliban’a…
Bir İslam ülkesinin emperyalist bir güçten kurtulmasına sevinmeliyiz tabii ki. Tıpkı Ruslar gittiğinde bayram yaptığımız gibi.
Ama keşke mesela Doğu Türkistan’ın boğazındaki Çin ilmeğinden kurtulması gibi bir davamız olsa da Uygurlar’ın kurtuluş sevincini de yaşayabilsek… Ne oldu, Doğu Türkistan’ın mücadelesini Amerikan kışkırtmasına bağlayan Çincilerimizin öfkesi mi kabardı?
Taliban İslamı’na yeniden dönersek, Doha anlaşmasının açıklanmayan kısmında Amerika ile Taliban arasında, yeni düzen konusunda da kimi uzlaşmalar geçekleştiğine dair bilgiler var. Taliban liderleri de ilk açıklamalarda “ılımlı” diye nitelenen sözler söylüyorlar. Herhalde bir süre de “Taliban ılımlısı”nın ne anlama geldiğini anlamaya çalışacağız. “Ilımlı İslam” bizde öteden beri “Amerikan patentli” bir iş olarak bilinir.
İslam’ı bireysel olarak yaşamak, toplum olarak yaşamak ve sistem boyutunda yaşamak…
Dinin bireysel boyuta indiği ve orada bile hafta sonu ritüelleriyle sınırlı kaldığı bir dünyada – zamanda, İslam tüm hayatı belirleme talebini ortaya koyuyor.
İslam dünyası diye bir büyük dünya var. Ancak son yüz yıldır epeyce sürülmüş bir dünya bu. Sovyet, Çin, Batı sömürgeciliği ya da “kendi kendini sömürgeleştirme” diye nitelenebilecek bir süreçle…
Öyle ki Müslüman toplumların bile “İslam algısı” büyük değişim geçirmiş. İbadet vs. gibi temel kuralların uygulamasındaki azalmalar bir yana, asıl olarak dinin inşa etmeyi amaçladığı ahlaki donanımları itibariyle “kaliteli insan” noktasında ciddi aşınmalar söz konusu.
“Dindar insan nasıl bir insandır, aile hayatında, iş hayatında, siyasette, bürokraside, insani ilişkilerde, canlı – cansız tüm varlıklara karşı davranışta, güçlü iken - zayıfken nasıl bir insandır?” sorusu bugünün başat sorusu durumunda.
Bundan böyle dünya, Afganistan’da sarıkları cübbeleriyle, aslında “geleneksel” ama dünyanın he yerinde “islami” diye algılanacak olan görünümleriyle bir “İslam sunumun”a şahit olacaklar.
Buradan ne diyebiliriz?
İslam’a yük olmasınlar. İnsan kalmayı unutmasınlar. İslam’ın izzetini gölgelemesinler. Dünya Müslümanları onların şahsında İslam’ın üzerinden bir yükü kaldırma zorluğu ile karşı karşıya kalmasın.