‘Hedef Türkiye’ değil ama

Dünyanın herhangi bir köşesinde yaprak kımıldasa ‘hedef Türkiye’ diye işkillenen teranecilere dikkat kesiliyor musunuz?

Yine kulakları diktiler, Suudi Arabistan’daki tasfiyelerin ucunu nereden Türkiye’ye bağlayacaklarını bulmaya çalışıyorlar.

Ortalığı ayağa kaldırdı kaldıracaklar ama bir türlü malzeme ele gelmiyor.

Çünkü hedef Türkiye değil...

Gizlisi saklısı yok, davulla zurnayla tellal çıkararak, duyan duymayan kalmasın diye kalk borusu çalarak duyuruyorlar...

Hedef İran’ı ve radikal dini akımları kuşatmak, bölgedeki nüfuzlarını budamak, kollarını kanatlarını kırmak...

Fakat müsterih olabileceğimiz anlamına geliyor mu bu, hayır.

YENİ CEPHE LÜBNAN’DA AÇILIYOR

Bize de dokunacak bir sürecin fitili ateşlendi.

Türkiye, mezhep çatışması görünümlü bu İran-Suudi kutuplaşmasında tarafını seçmeye zorlanacak.

Yol ayrımı hızla yaklaşıyor.

Çığırtkanlığını kime yaptırdıklarına bakın, anlarsınız. İki taraf arasındaki son uzlaşmanın adamına, Lübnan Başbakanı Hariri’ye yüklediler görevi.

İran-Suudi mutabakatının eseri olan başbakanlıktan istifa ettirdiler. Riyad’a çağırıp huzurlarında açıklattılar. Hatta “İran’ın bölgedeki elleri kesilecek” bile dedirttiler o açıklamada.

Yani kalan son dolaylı müzakere masasını da oradaki temsilcilerine tekmeletip devirttiler.

Arkasından da bizzat veliaht prensin ağzından İran’ı askeri saldırganlıkla suçladılar.

Füze saldırısından sorumlu tuttukları Hizbullah’a yeniden ‘Hizbuşşeytan’ yani ‘şeytanın partisi’ demeye de başladılar.

Yemen’de Husilerin bölgesinden füzeleri Hizbullah’ın fırlattığını söylüyor ve bunu ‘savaş ilanı’ sayıyorlar.

Hedef Hizbullah ise savaş alanı da Lübnan olacak demektir.

TARAFSIZ KALMAK ZORLAŞACAK

Hizbullah’ın belini kırıp sahnenin dışına atmadan İran’ı kuşatmak imkansız.

Tepelenecekler listesinde Hizbullah’la birlikte Irak’ta Haşdi Şabi ile Yemen’de Husi milislerinin yer aldığı da açık. Suriye’de ise Hizbullah’la birlikte tepesine binilecek unsur, Devrim Muhafızları...

İran’ın kesilecek o elleri, bölgede yürüttüğü düzensiz savaşın milis güçlerinden başkası değil.

Türkiye ise Kerkük’te Haşdi Şabi, Suriye’de Hizbullah ve Devrim Muhafızları ile aynı safa geldi.

Terörle mücadele adına İran’la koordineli askeri harekat icra ediyoruz, Irak ve Suriye krizlerine siyasi çözümde ortak çalışıyoruz. PKK’ya karşı müşterek süpürme operasyonları yapabileceğimiz bile konuşuluyor.

Gelin görün ki Suudi liderliğindeki İslam ordusunun da kurucuları arasında Türkiye. Ve bu Sünni ittifak da teröre karşı kuruldu ama terörist dediği İran uzantısı örgütler.

Allah göstermesin, yıkıcı bir Sünni-Şii savaşı patlak verirse iki karşıt cephede birden konuşlanamayacağımıza göre...

Mevcut ihtilaflarda taraf olmama seçeneğini de çok önce tükettiğimize göre...

Tarafımızı seçmeye zorlanacağımız ve bunun pek de kolay bir seçim olmayacağı ortada.

DOĞRU YERDE DURUYOR MUYUZ?

Mutlaka altında bize yönelik bir kuşatma operasyonu, bir önümüzü kesme planı, sınırlarımızla bir oynama hinliği aramayı alışkanlık haline getirenlere sözüm.

‘Büyük oyun’ çözücüler hazır devrede, ‘emperyalist fitne’ dekoderleri hazır işbaşındayken...

Tuzağı yakalayıp deşifre ederek, oyuna gelmeme reflekslerimizi harekete geçirmek ve gözlerimizi açıp hain tertipleri bozmak için hazır teyakkkuz halindelerken...

Şu sorulara da kafa yorsunlar:

Çalkalanmadan durulacak gibi mi bölge?

Kızıştırılan mezhep kamplaşmasının dışında kalmayı, çatışmaya bulaşmamayı hala başarabilir miyiz?

Kaostan beslenen ve bölgeyi istikrarsızlaştıran taraf hangisi? Türkiye barış ve huzura hangi terörle mücadele masasından kalkarak, hangisinde oturmaya devam ederek katkıda bulunabilir?

YORUMLAR (46)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
46 Yorum