Hukuk adamı kimdir?
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla Wikipedia’nın yasağı kalktı. Wikipidea, malum, dünyanın dört köşesinde gönüllüler tarafından yazılan, gönüllülerce denetlenen milyonlarca madde içeren, her ay 600 bin civarında kişinin başvurduğu, objektif ve hatasız olma iddiası taşımayan çevrimiçi bir ansiklopedi.
Yıllardır süren yasağın nedeni, ansiklopedide bir maddede Türkiye’nin Suriye savaşında belirleyici rol oynadığı, radikal İslamcı gruplara yardım ettiği iddiasının yer almasıydı. Yasak kararı, bir Sulh Ceza Mahkemesi tarafından “milli güvenliğin ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle verilmişti.
Ne var ki, iletişim çağında bu tür yasaklar, yasak koyanın hedefleri bakımından karşılıksız kalıyor. Nitekim Türkiye topraklarında isteyen kişi, başka bir internet adresinden ya da basit başka bir yolla bu siteye ulaşıyordu. Kaldı ki, o iddialar, Wikipedia sitesinde yer alsa da almasa da, zaten muhalif kamuoyunda hakim bir kanaat olarak dolaşmaktaydı. En nihayet, Türkiye dışında, resmi Türkiye’yi rahatsız edilen o iddialara, isteyen sorunsuz ulaşabiliyordu.
Bu manasız yasak aslında sembolikti.
Ne var ki, sembolik de olsalar yasaklar, fiili durumlara işaret eder.
Her şeyden önce, Türkiye, Çin ile birlikte yeryüzünde bu siteyi siyasi nedenlerle yasaklayan iki ülkeden birisi durumdaydı. Yasak, bize de, dışarıya da, bu ülkede nasıl bir siyasi rejimin ve kanun düzeninin olduğunu gösteriyordu. Bilgiden korkan, doğru ile yanlışı ayırt etmeyi bireye bırakmayan, insana güvenmeyen, eleştiriyi ihanet sayan, resmi bakışı mutlaklaştırmak isteyen, kapalı toplum ile güvenlik arasında ilişki kuran denetleyici bir siyasi anlayışın hükümranlığına işaret ediyordu.
Hafife alınamaz... Bu yasak 3 yıl sürdü.
Anayasa Mahkemesi’nin çoğunlukla aldığı “hak ihlali” kararı elbette sevindiricidir, ülkede hâlâ hukuku veri alan “hakimler”in olduğunu göstermektedir. Ancak onlara ulaşabilmek için ya da onların devreye girmesi için üç yıllık süreye ihtiyaç duyulması bile kendi başına Türkiye için çok şey anlatmaktadır.
Kaldı ki bu aşama bile sorunsuz geçilmedi. Anayasa Mahkemesi kararını ancak çoğunlukla alabildi. 10 üye ihlal kararı verirken, 6 üye buna katılmadı, yasağı doğru buldu.
İhlal kararı verenlerin gerekçelerinin özünü karardaki şu cümle oluşturuyordu:
“Wikipedia’ya erişimin engellenmesine karar verilmesinin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği, başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.”
Gayet net...
Buna itiraz eden 6 üyenin muhalefet şerhini ise şu cümle özetliyordu:
“Türk devletini, Suriye’de yaşanan iç savaşı başlatanlardan olmakla, küresel işbirliği içinde mücadele edilen örgütlere silah yardımında ve başka yardımlarda bulunmakta, askeri ve lojistik destek sağlamakla, onlarla petrol ticareti yapmakla suçlayan içeriklerin, iç ve dış güvenliği... Ülkenin milli güvenliğini ve kamu düzenini tehdit eden niteliği haiz olmadıkları söylenemez.”
Bu da gayet açık.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin, özellikle muhalefet şerhi koyanların, hiç kimseyi akla getirmeden, örneğin Beştepe’yi hiç düşünmeden özgür vicdanlarıyla karar verdiklerini varsayalım. Ya da şu mantıkla düşünelim: 10 üye siyasi iktidarın beklentisini dikkate almadan karar verebildiğine göre, o makama geri alınamaz şekilde atanmış olan diğer 6 üye de, herhangi bir endişe duymadan benzer bir karar verebilirdi.
O zaman karşımızda iki uç kanun adamı zihniyeti var demektir...
Biri bireyi, özgürlüğü, ilkeyi, hukuku öne almaktadır.
Diğeri devleti, güvenliği, faydayı merkeze koymakta, bu yolla hukuk sahasının dışına düşmekte beis görmemektedir.
Bu durum ise, hukuk fakülteleri, hukuk eğitimi açısından, hakim ve savcıların hukuk ilkelerini, özgürlüğün felsefesini sindirmeleri bakımından büyük sorunla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha göstermektedir.
Türkiye’nin en büyük meselelerinden birisi de aslında budur.
Liyakat bunun için esas olmalı, liyakatın esasını, bunun için hukuk adamı niteliği oluşturmalıdır.