Sessizce gelen şifa! Dut mucizesi
Yazın habercisi, çocukluğumuzun en tatlı kaçamağı, bahçelerde gizlice koparılan minik bir mutluluk: Dut. Ama siz siz olun, onu sadece lezzetiyle sınırlamayın. Çünkü o küçücük gövdesinde sakladığı şifa ile adeta doğanın sunduğu en gizli hazinelerden biri.
Bir avuç dut deyip geçmeyin…
Beyazı, siyahı, moru... Her biri farklı ama ortak bir noktaları var: Antioksidan deposu olmaları. Bilim insanları dutun özellikle “resveratrol” ve “antosiyanin” adlı güçlü antioksidanlar içerdiğini söylüyor. Bu da kalpten beyne, ciltten bağışıklığa kadar bedenin dört bir yanında koruyucu bir kalkan görevi görüyor. Özellikle siyah dutun karaciğer sağlığına olan etkisi, modern tıbbın bile dikkatini çekmiş durumda.
Halk arasında "doğal antibiyotik" olarak anılması da boşuna değil.
Dut, antibakteriyel özelliğiyle ağız içi yaralardan, boğaz enfeksiyonlarına kadar birçok sıkıntıya iyi geliyor. Sabahları aç karna tüketilen bir avuç taze dut, hem bağırsakları çalıştırıyor hem de sindirim sistemini adeta ipek gibi yumuşatıyor.
Peki ya dut kurusu?
Unutmayın, kurusu da en az tazesi kadar kıymetli. Enerji verir, kan yapar, demir eksikliğine savaş açar. Hele çocuklar ve yaşlılar için doğal bir vitamin desteği gibidir. Yorgunluk, halsizlik, kansızlık mı? Bir avuç dut kurusu ile vücudu yeniden ayağa kaldırmak mümkün.
Dut yaprağı da bu şölenin bir parçası…
Şeker hastalarının yüzünü güldüren dut yaprağı, kan şekerini dengelemeye yardımcı olur. Çay olarak demlendiğinde vücuttaki ödemi atar, toksinleri temizler, bağışıklığı güçlendirir. Şekerle savaşta doğanın eli bu kez yapraktan uzanıyor bize...
Şifayı uzaklarda aramayın. O, belki de şu an avucunuzun içinde…
