Einstein'ın İnönü'ye mektubu

“Ekselansları,

OSE Dünya Birliği’nin şeref başkanı olarak, Almanya’dan 40 profesör ve doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye’de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya’da yürürlükte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından seçilmişlerdir. Bu bilim adamları, bir yıl müddetle, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etme cüretini buluyorum.”

ekran-resmi-2023-08-31-11-00-34.png

Kaynak: Başbakanlık Arşivi

Bu mektubun altındaki imza dünyaca ünlü fizikçi Albert Einstein’a ait. Ekselansları olarak hitap ettiği kişi ise benim de yanılgıya düştüğüm şekilde Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk değil dönemin başbakanı İsmet İnönü.

Esasında mektup Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kuruluna gönderiliyor, dolayısıyla muhatap Başbakan İnönü…

Fakat bir çok kaynakta mektubun direkt olarak Atatürk’e gönderildiği gibi bir yanlış bilgi var. Bu yanılgıdan geçen gün ben de nasibimi alarak Twitter’da o şekilde paylaşmıştım.

Bu yazı da düzeltmeye vesile olsun.

10 Ocak 1933’te Adolf Hitler’in iktidara gelmesi ve Yahudi topluluğunu kısıtlayıcı kanunları nedeniyle Almanya’da bulunan, kendi alanlarında çok büyük işler yapmış Yahudi bilim insanları ülkeyi terk etmeye başladılar. 17 Eylül 1933 tarihli bu mektubu gönderen Albert Einstein da o isimlerden biriydi. Zira terk etmeseydi kisitlamalardan dolayi Berlin Üniversitesi’ndeki görevine devam edemeyecekti.

O tarihte Paris’te yaşayan Yahudi Grupları Koruma Birliği (OSE)’nin şeref başkanı olarak kendisi gibi ülkeyi terk etme imkanı bulamamış değerli bilim adamlarına bir çıkış yolu arıyordu.

Bu mektubu Başbakan İnönü dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşid Galip Bey’e iletti. Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde halen orjinali muhafaza edilen bu mektuptaki el yazısıyla alınmış notlardan Reşid Galip Bey’in bu mektuba olumlu bakmadığını anlayabiliyoruz.

Nitekim devamında Başbakan İsmet İnönü Einstein’a zarif bir red mektubu gönderdi.

“Saygıdeğer profesör,

İktidardaki hükümetin politikası gereği Almanya’da bilimsel ve tıbbi çalışmalarını yerine getiremeyen 40 profesör ve doktorun Türkiye’ye kabulünü dileyen mektubunuzu aldım. Bu beylerin hükümetimiz kuruluşlarında bir yıl ücretsiz çalışmayı kabul ettiklerini gördüm. Teklifiniz çok çekici olmasına rağmen ülkemiz kanun ve nizamları gereği size olumlu cevap verme imkânı göremiyorum. Saygıdeğer profesör, bildiğiniz gibi şu anda 40’tan fazla profesör ve doktor istihdam etmiş durumdayız. Çoğu benzer nitelik ve kapasitede olan bu şahıslar da aynı politik şartlar altındadırlar. Bu profesör ve doktorlar burada geçerli kanun ve şartlar altında çalışmayı kabul etmişlerdir. Şimdiki halde, çeşitli kültür, dil ve kökenlerden gelmiş üyelerle çok hassas bir oluşum geliştirmeye çalışıyoruz. O nedenle içinde bulunduğumuz şartlar gereği daha fazla personel istihdam etmemizin mümkün olmadığını üzülerek bildiririm.

Saygıdeğer profesör,

Arzunuzu yerine getirememenin üzüntüsünü ifade eder, en iyi duygularıma inanmanızı rica ederim.”

İsmet İnönü

Bu red cevabına rağmen Türkiye’ye çok sayıda önemli bilim adamının gelmesini ve Türk Eğitim Sistemini Atatürk’ün istediği gibi Batılılaştırmasını ise yine Mustafa Kemal Atatürk sağladı. Cumhurbaşkanı olarak Bakanlar Kurulunu ikna etti ve bu bilim insanlarını özel iş sözleşmeleriyle davet etti. Atatürk, dünyaca ünlü bu isimlerin gelişinin Türk Eğitim Reformuna olağanüstü bir katkı sağlayacağına inanıyordu.

Öyle de oldu...

Aslında günümüzdeki üniversite kavramını bu bilim insanlarına borçlu olduğumuzu söylemek yanlış olmaz. Darilfünun’un kapatılıp “İstanbul Üniversitesi” adını almasında ve burada Tıp, Fen, Edebiyat, Hukuk ve İktisat Fakülteleri’nin modern anlamda fakülte olmasını bu bilim insanları sağladı diyebilirim.

Fritz Arndt, Ernst Hirsch, Alfred Isaac, Fritz Neumark, Curt Kosswig, Andreas Schwarz, Erich Auerbach gibi dünyaca ünlü isimler, yazdıkları eserler ve yetiştirdikleri öğrencilerle Türkiye'deki yüksek öğrenim akademisinin oluşumuna ve gelişimine büyük katkı sağladılar.

Örneğin Erich Auerbach’ın İstanbul’da yaşarken yazdığı Mimesis isimli eseri hala karşılaştırmalı edebiyatın en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir.

Yine bir başka efsane isim Ernst Hirsch’in birçok kanunun çıkarılmasında – örneğin Türk Ticaret Kanunu ile Türk Telif Hakları Kanunu – çok önemli rolü vardır.

Prof. Ernst Reuter ise 1935–1946 arasında Türk Ulaştırma Bakanlığında idari ve trafik konularında uzman olarak çalıştı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde yerel politika ve şehir planlaması profesörü olarak görev yaptı ve Şehir Planlaması Enstitüsünün kurulmasında yer aldı.

Bu isimlere ek olarak daha birçok bilim adami, Türkiye'nin sanat ve bilim okullarında en kritik görevleri üstlendiler

İlginç bir detayı paylaşmak istiyorum. Tüm bu bilim insanları arasında, adı belki de daha az bilinen bir diğer profesörünün, 1961 İşçi Göçü Anlaşması'ndaki rolüne dikkat çekilebilir.

Ziraat Ekonomisi uzmanı Prof. Fritz Badee yıllarca Türk Tarımını geliştirmek için çalışmalar yaptı. Savaş sonrası ülkesine döndükten sonra çeşitli bakanlıklarda görev aldı. Onun önerisiyle Alman Dış İşleri Bakanlığı’na sunulan projeyle ileriki yıllarda gerçekleştirilecek Alman yatırım projelerinde görev almak maksadıyla Türkiye’den belirli sayıda Türk zanaatkarın Almanya’ya davet edilmesi planlandı. Gerekçe olarak da iki ülke arasındaki ilişkilerin arttırılması ve Türk Dış Ticaretinin güçlendirilmesi amacı gösterildi. Bunun akabinde Sanat Okullar Mezunları Derneği tarafından yönlendirilen ilk on iki kişilik stajyer kafilesi 1 Nisan 1957’de Almanya’ya gitti. Bu stajyerlerin dil kursları dahil tüm masrafları Alman Dış İşleri Bakanlığı tarafından karşılandı ve bu kapsamda 200 kişi daha götürüldü.

Türk işçilerin çalışma disiplinini ve çalışkanlığını çok iyi bilen Badee'nin, 1961 İşçi Göçü Anlaşması'ndaki referanslarının ne kadar etkili olduğunu kesin olarak bilmek zor.

Ancak, görüyorsunuz ki bir mektup, bir ulusun eğitim sistemini nasıl değiştirebilmiş...

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum