Koloni bilimi mi millî bilim mi?

Üniversitelerin, öğretim üyelerinin, iki görevi var: Araştırma ve öğretme.

Arkadan sorular geliyor: Neyi araştırıyoruz? Öğrenciler niçin öğrenmek istiyor, neyi talep ediyor? Öyle ya, öğrencinin eş anlamlısı “talebe”, yani talep eden.

Önce “Neyi araştırıyoruz?” ile başlayayım. Geçen yazımda rahmetli hocam Oktay Sinanoğlu’nun, araştırma konularının nasıl seçildiğine dair, düşüncelerini yazmıştım. Çoğunlukla araştırma, devletin ve iş dünyasının taleplerine göre yönleniyordu. Bu yönlendirme, araştırılması istenen konulara ayrılan fonlarla, bazen de doğrudan araştırma kontratlarıyla yapılıyor, bazı ülkelerde fonlamanın yerine doğrudan talimat geçiyordu.

Bugün, bizim bazı kurum ve kuruluşlarımız da fonlama ve kontratlar yoluyla araştırmaları yönlendiriyor. Bu harcamaların bir kısmı belli bilgileri talep etme şeklinde olabilir: “Git şunu şunu öğren ve bana bildir!”. Bu yaklaşım gerçek bir talep. Bir kısmı da “Bilimi, araştırmayı destekleme” adı altında yapılıyor. Bu gerçek bir “talep” değil ama yararlı. Fakat mevcut fonlamalarla, Türkiye çapında bir araştırma politikasının kurumlaştığı, yönlendirildiği söylenemez.

Yabancı kaynaklardan da fonlar geliyor. Avrupa Birliği’nden, yabancı vakıflardan. O fonlar da onların taleplerini, ilgi ve çıkarlarını yansıtıyor.

MODERN BİLİM NASIL YAYILMIŞ?

Bilim kendini de araştırır. “Neyi araştırırız?” sorusuna cevap veren eski ve klasik bir çalışmayı, “Batı Biliminin Yayılması” başlıklı makaleyi şurada bulabilirsiniz: George Basalla, “The Spread of Western Science”, Science, 156 no. 3775, s. 611-622, 5 Mayıs 1967. Başlığı Google’a yazarsanız makaleye ulaşabiliyorsunuz.

Basalla’nın modeli şöyle: Günümüz bilimi, endüstri devrimi gibi Batı Avrupa’da doğmuş ve oradan dünyaya yayılmıştır. Basalla, “Çin’in, Hindistan’ın kendi geleneksel bilimleri de var ama bu çalışmada modern bilimin yayılışını inceleyeceğim.” diyor. İslam dünyası için de aynı notun geçerli olduğunu düşünebiliriz.

Basalla’ya göre Batı Avrupa dışındaki ülkelerin bu bilimi almaları üç aşamada gerçekleşiyor. Birinci aşamada madencilik, coğrafya, etnografi gibi alanlarda çalışan bilim adamları ülkeye geliyor. Onların yanında çalışan, yetişen yerliler var. Bunlar verilerin biriktirilmesinde, sınıflandırılmasında, değerlendirilmesinde çalışıyor ve Batı’dan gelen araştırmacı gittikten sonra da bu işleri yapmaya devam ediyorlar.

KOLONİ BİLİMİNDEN MİLLÎ BİLİME

İkinci aşamada ülkedeki bazı gençler, Batı’ya gidiyor. Oradaki üniversitelerde, araştırma merkezlerinde çalışıyor ve sonra kendi memleketlerine dönüp araştırmaya ve öğretmeye devam ediyorlar. Basalla bu ikinci aşamaya “koloni bilimi” diyor. Niçin öyle diyor? Çünkü bu yeni yetişmiş bilim adamları, yabancı ülkede eğitimleri sırasında çalıştıkları alanlarda ve konularda çalışmaya devam ediyor. Dolayısıyla o ülkelerin problemlerini çözüyor, orada talep edilen bilgileri üretiyor.

Basalla, böyle yetişip ülkesindeki bir üniversiteye dönmüş iki bilim adamını örnek veriyor. Bunlar yan yana odalarda, aralarında birkaç metre mesafeyle oturabilirler. Fakat genellikle birlikte çalışmazlar. Birlikte bir problem bulup ona odaklanmazlar. Bağlılıkları ve odakları, binlerce kilometre ötede ve ayrı ayrı, lisansüstü eğitimlerini aldıkları hocalara ve laboratuvarlaradır. Basalla’nın her dediğine yüzde yüz katılmasam da bu yan yana iki bilim adamı hikâyesini, Türkiye için anlamlı buluyorum.

Basalla’nın son aşaması “millî bilim”. Bu aşamaya gelindiğinde artık ülkede yeterli sayıda bilim adamı vardır. Bunlar birlikte çalışabilmektedir. En önemlisi, konu seçimi de ülkenin kendi problemleriyle ilgilidir, kendi dinamikleriyle gerçekleşmektedir.

YAYIN, ATIF VE TALEP

Yayın sayısı, yayının hangi mecralarda yapıldığı… Bunlar bir bilim adamının başarısının ölçütleridir.
Bunlar doğru. Ancak yayın, bilim insanlarının “arz” tarafına aittir. Arzı ölçmek gereklidir muhakkak. Fakat talebin ölçüsü de arz kadar önemlidir. Talebin bir ölçüsü, yayının aldığı atıf sayısıdır. Atıf, yayını yapan bilim insanının ürettiğinden meslektaşlarının yararlandığının, onun katkısını yararlı bulduğunun işaretidir.

Atıf sayısı, araştırmanın “talep” tarafını ölçer. Fakat talebin de ancak bir yüzünü, niceliğini. Talebin niteliği nereden geldiğiyle, hangi probleme yöneldiğiyle, hangi ülkenin ihtiyacını karşıladığıyla belirlenir. Yayınsız olmaz, atıfsız hiç olmaz.

Ancak bunlar başarılmakla iş bitmiyor. Bunlar başarıldıktan sonra geriye şu soru kalıyor: “Koloni bilimi mi, millî bilim mi?”

YORUMLAR (27)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
27 Yorum