Çözüm Sürecinin Serencamı-4Muhataplık-Temsiliyet Meselesi

PKK’nın silahsızlandırmasını hedefleyen Ak Parti döneminin muhtemelen 4. Girişimi olarak kodladığımız "Çözüm Sürecinin" başlangıç evresinde başlayan en önemli tartışmalardan biri de; muhataplık meselesi idi.

İlk MHP’nin ileri sürdüğü “PKK’yı muhatap alma” eleştirisi daha sonra MHP’nin bağlamından koparak, değişik toplum kesimlerince de ifade edilen bir husus oldu. Akil İnsanlar gezisinde Hüda-Par/Hizbullah yetkilileri sonra da değişik İslami/Sol Kürt çevreleri farklı düzlemde de olsa bu eleştiriyi dillendirmeye başladı.

MHP, Devletin bir terör örgütü ve lideri ile konuşuyor olmasını eleştirirken; diğer Kürt çevreleri bu görüşmelerde PKK’nın adeta Kürtlerin tamamı adına konuşuyor olmasını eleştiriyorlardı.

Diğer yandan PKK ve BDP çevreleri ise, ısrarla, bu görüşmelerin “silahsızlandırma” ile sınırlı olmadığını “Kurucu Yeni Anayasa” dahil Türkiye’ye dair tüm meselelerin masada olduğu iddiasında bulunup, bunun propagandasını yapmaya çalıştılar.

3 Farklı Eleştiri

Muhataplık meselesine yaklaşımlar/eleştiriler genel olarak 3 farklı merkezde kümelendi.

Bunlardan; MHP’nin, Ulusalcı kesimlerin son olarak ta Paralel yapının “Terör Örgütü ile görüşülüyor” eleştirisine cevap teşkil edecek hususları bu dizinin 2. ve 3. Bölümünde tartıştık.

PKK’nın; Yeni Anayasa, Kadın, Ekoloji, Kültür, Demokratik Siyaset, Demokratik Çözüm, Sivil Toplum, Demokratik Vatandaşlık, Demokratik Özerklik gibi başlıkları sürecin bir unsuru veya aşaması haline getirmek istemesinin iki açıdan imkânsız olduğu açıktır.

Birincisi; Ak Parti dizi yazımızın ilkinde geniş olarak ele aldığımız gibi Sessiz Devrim adını verdiği büyük demokratik dönüşüm programını tek bir kesime hasredecek bir görüntü vermekten özellikle kaçındı. Bu tutumun güncel siyaset ve Türkiye’nin kronik yapısal sorunlarına işaret eden birçok sebebi vardı. Darbe tehdidinin bugün bile konuşulabildiği, iki yılda bir seçim yapılan bir ülkede siyasi bir partinin devrimci değil evrimci olması kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Siyasi Konuların Hayata geçirilmesinin zorlukları

Anayasal değişiklikler için TBMM içinde 330 ve 371 vekile ulaşan bir güç veya uzlaşmanın şart olduğu, referanduma gidilmesi halinde ise %51’lik bir sonuca ulaşmanın gerektiği bir düzende, bir siyasi partinin neredeyse her adımda kırk düşünüp bir adım atması anlaşılabilir bir durumdur. Bu nedenlerle de olsa bu başlıkların bir örgüt ile masada pazarlık konusu olmasının imkansızlığı açıktır.

Bu başlıkların sürecin bir unsuru olamamasının ikinci sebebi ise bu durumun yaratacağı muğlaklıktır. Kadın, Ekoloji, Kültürle başlayıp Özgür yurttaş’a uzanan başlıklarda; bırakın Devlet ile PKK’nın anlaşması, siyasi partilerin bile kendi içinde tam bir mutabakat sağlanması imkansızdır. Diğer yandan PKK ve Öcalan’ın da bu başlıklara dair bir ideoloji/politika oluşturmada sürekli bir arayış içinde oldukları görülecektir.

Siyasi Konularda Derin İdeolojik Farklılıklar

Hükümet, derin ideolojik farklılıkların olduğu bu başlıklarda uzlaşmanın imkansızlığı, uzlaşma olsa bile bunları hayata geçirmenin zorlukları, en önemlisi de elinde silah olan bir örgüt ile bunları pazarlık konusu yapmanın ahlaki ve siyasi yanlışlıkları nedeni ile bunları süreç içerisinde konuşmaktan hep kaçındı.

Hükümetin temel yaklaşımı; silahların bırakılması (bu sonradan Türkiye’nin terk edilmesine evrildi) ile güçlenecek özgürlükçü zeminde bu hususların tüm siyasi parti ve oluşumların katılımı ile 77 milyon vatandaş huzurunda konuşulması/ tartışılması gerektiği şeklinde oldu.

Örgüte rağmen Demokratikleşme Politikaları

PKK ile yapılan silahsızlandırma görüşmelerinin, “örgütü tüm Kürtlerin temsilcisi olarak kabul etmek anlamına geldiği” eleştirisine gelince; bu kaygıların anlaşılabilir yönleri olmasına rağmen pratikte karşılığı olmamıştır.

Yukarıda izah ettiğim gibi, Ak Parti 13 yıllık hükümet pratiğinde Kürtlere dair haklarda hep tedrici bir yaklaşım sergiledi. Kürtçe 45 dakikalık yayından, TRTKurdi ve özel TV'lerde Kürtçe Yayına izin verilmesine geçişte; Kürtçe Özel Öğretim Kursundan, Özel Okullarda Anadilde Eğitime izin veren yasaya kadar hep aşamalı ve zamana yayılan bir pratik sergilendi.

Bu değişim programı ile PKK’nın varlığını/mücadelesini ayrıştırmak için de; çatışmalı dönemlerde dahi adımlar atıldı. 2004’te PKK’nın savaş ilanına rağmen yerel yönetimler yasası çıkarıldığını, tazminat yasasının süresinin uzatıldığını yazılarımızın 3.’sünde detaylı bir şekilde incelemiş idik.

Veyahut ta 2013 Çözüm Sürecinin hemen başında PKK henüz geri çekilmeye başlamış iken açıklanan ve belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük Demokratikleşme paketlerinden biri ile bir çok yeni adım hayata geçirildi.

PKK vurdukça Kürtler kazanıyor mu?

Ak Partinin PKK ve eylemlerinden etkilenmeden yürütmeye çalıştığı bu değişim programının zamana yaygın olmasının elbette riskleri vardı. Ortaya çıkan en büyük risk, örgütün, elde edilen kazanımları kendi mücadelesinin sonucu olarak sunmasıydı.

Aslında 2001 Ak Parti programının varlığı dahi, tek başına bu tezi çürütmeye yeterliydi. Çünkü 1999-2004 yılları PKK’nın ülke dışına çekildiği ve tek bir silahlı olayın olmadığı, hatta örgütün dağılıp dağılmadığının tartışıldığı bir dönemdi. Buna rağmen 2001 yılında yazılan parti programındaki meseleye bakış açısı ve politik taahhütler bugün için dahi ileri bir metindir.

Diğer yandan PKK’nın en yoğun saldırılarda bulunduğu dönem, 90’lı yıllardır, bu yıllar yeni kazanımlar bir yana demokrasinin/hukukun rafa kaldırılıp kesif güvenlikçi bir perspektifin egemen olduğu karanlık yıllardır.

Bu iki tesbite rağmen; PKK’nın, varlığı ve mücadelesi ile, elde edilen kazanımlar arasında bağ kurma hususunda yürüttüğü propagandada başarılı olduğu söylenebilir.

Söylem üstünlüğünü PKK'ya veren bu durum; PKK’nın başarısı kadar, Ak Parti’nin siyasi kaygılar veya zihni sınırlarla, aktör ve söylem üretememesinin de sonucudur.

Tam da burada Ak Partinin Kürt tabanında söylem oluşturma ve aktör üret(eme)me hususuna da değinmek gerekir.

AK Parti Aktör ve Söylemleri

Ak Parti Kürt meselesine dair muhataplık meselesinde o kadar itinalı/tedirgin/dengeli davrandı ki, yaptıklarını Kürtlere anlatabilecek, PKK’yı da içeriden bir dille eleştirebilecek bir söylem, bu söylemi taşıyabilecek bir kadro, bu kadroyu temsil edebilecek aktörler üretemedi. Var olan aktörler ise uzun ömürlü olamadı.

7 bölgede, farklı siyasi eğilimlere sahip kadrolarla siyaset üretmenin zorlukları ile izah edilen Ak Partinin bu tutumuna dair 2 hususun altını çizerek bu tartışmaya değinebiliriz.

Kürtlerin Temsiliyeti

Bu hususlardan İlki Kürtleri kimin temsil ettiği tartışmasıdır. Kürtlerin 2015 seçimlerine kadar açık ara en çok oy verdiği partinin Ak Partisi olmasına rağmen "temsiliyet tartışmasız" Ak Partinin aleyhine olmuştur.

Basit bir hesapla Türkiye’de minimum 15 milyon Kürt vardır. Türkiye’de seçmen/nüfus oranı %70’tir. O halde Kürtlerin yaklaşık 11 milyonu seçmendir.

HEP/HADEP/DTP/BDP çizgisi ortalama 2 milyon civarında, Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığında Türk Solu ile ittifak kurulmasına ve Kürtler açısından plebisit söylemi ile kampanya yürütülmesine rağmen 4 milyon oy alınmış, 2015 seçimlerinde ise ulaşılan rakam 6 milyonu biraz aşmıştır.

Yani 2002-2014 arasında HDP çizgisi Kürtlerden ortalama %35 oy alabiliyorken, 2015’te alınan oyların oranı %50 veya biraz üstüdür.

Bu tabloya rağmen, Ak Parti’yi Kürtlerin yegane ve meşru temsilcisi ilan eden, HDP ve öncülü partilere dair bir meşruiyet ve temsiliyet tartışması/krizi yaratan söylemlerin Kürtler nezdinde olumsuz algılandığı, bir çok sebeple bunun HDP ve öncülü partilere yaradığının en önemli nişanesi 7 Haziran seçim sonuçları olmuştur.

HDP’ye dair bir meşruiyet tartışmasının kendisi Kürt seçmen nezdinde kabul görmez ve sorunlu iken, Ak Partinin 2007 seçimlerinde ulaştığı %70’lik temsile ve örgütlü/güçlü Kürt İslamcılığına rağmen söylem ve Aktör üretmedeki yetersizlik bu tartışma birleşince ortaya bugünkü tablo çıkmıştır.

Kürt İslamcıların Fetreti ve "Tarih dışı kalmaları"

Süreci de derinden ilgilendiren Muhataplık-Temsiliyet tartışmalarına dair mevcut tabloya dair birkaç hususun etkisini özellikle ifade etmek gerekir.

Birinci etken İslamcı cenahın Kürt meselesinde, Şeyh Said ve Bediüzzaman’dan sonra ortayan çıkan, 50 yıllık fetretidir. İslamcı kadrolar, sayılı kişi ve küçük grup dışında 2000’li yıllara kadar Kürt meselesini ıskalamıştır. 90’lar gibi sonuçları itibari ile belirleyici olan karanlık dönemde sınırlı bir Mazlum der ve Refah Partisi deneyimi dışında sahada varlıkları yoktur. 91 Milliyetçi ittifakı ve hala tartışılan Hizbullah tecrübesinin de sosyojide derin yaralar açtığı söylenebilir.

2000’li yıllarda demokratikleşme ile gelen Açık toplum ve medya imkanlarına “gecikmiş milli reflekslerle” “sosyolojiyi yakalama kaygısı” eklenince, 2000’li yıllar, bazı İslamcı akıllar için “Kürdistanilik” adı altında Kürtçülüğün meşrulaştığı bir dönemdir. Bu kişi ve yapıların kitlesel karşılıkları olmamakla beraber, yüksek entelektüel güçlerinin ve fikri üretimlerinin toplumda etkileyici olduğu görülmektedir.

Bu anlamda 90’ları ıskalama ile “gecikmiş refleksler”de bir ifrat-tefrit durumundan bahsedilebilir.

PKK/HDP ve Tabanı arasındaki bağı anlayamamak

Temsil kaybında İkincil etken ise; Kürtler ile PKK/HDP arasındaki ilişkinin, organik kodlarını çözümleme ve anlamadaki yetersizliktir.

Birkaç tez konusu olabilecek bu başlığın özeti; Kürtler ve PKK/HDP arasında; 50.000 can kaybı, 100,000’i aşkın cismani hak ihlali ve yine bir milyonu aşkın muhacir ile oluşan/beslenen kan bağı/duygusal bağ algılanamamış, buna uygun bir dil üretilememiştir.

HDP ve öncüllerini hatta PKK'yı kategorik ve bütünsel olarak mahkum eden söylemler karşılık bulmamıştır.

Bu husus belki müstakil bir yazı konusu olarak ele alınmalıdır.

"An'ı anlayamamak"

Üçüncü etken ise; Kürt sosyolojisinin, kitle psikolojisinin, siyasi beklentilerinin evrildiği aşamaların görülememesi; buna uygun politika, söylem ve aktörlerin öne çıkarılamamasıdır.

Bu alanda Cumhuriyetin kuruluş Politikaları, meselenin temeli, sorunu büyüten 90’ların Devlet politikalarına dair belli bir yeterlilikte çözümlemeler yapılmış iken; “bugün”, “ bu an”, “içinde bulunduğumuz ve her an devam eden dönüşüm” tam olarak anlaşılamamıştır.

Cezaevlerinde Kürtçe yasağı aşılırken, Anadilde eğitime dair hassasiyet ıskalanmış; Irak Kürdistanı ile ilişkiler normalleşip Başkan Barzani bu sıfat ile Diyarbakır’da ağırlanırken, Şengal/Laleş/Kobane’ye dair hassasiyet okunamamıştır. Muğlalı Vakası tel'in edilirken Uludere'de sorumluların yargı önüne dahi çıkarılmamasının yarattığı çelişki ve duygusal yıkım görülememiştir.

Eskiden belki 10 yılda bir şekillenen, dönüşen, sosyo psikolojinin artık 1 yıldan az dönemde form değiştirdiği fark edilememiştir. 10 ağustos ile 7 Haziran seçim sonuçları arasında neredeyse %50’ye varan bölgedeki oy düşüşü bu hızlı değişime çok çarpıcı bir örnektir.

Korumacı Davranmak ve ihlaller karşısında Suskun Kalmak

Son olarak “bizim iktidarımızda”; Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Uludere, Nihat Kazanhan, Zergele, Ekin Wan olayları ile simgelenebilecek “sorunlu”, “kabul edilemez” hak ihlallerinde yeteri kadar güçlü bir sesin/eleştirinin/muhalefetin çıkamamış olması, Ak Parti'deki İslami kesim ile toplumsal duygu/dil arasındaki makası açmıştır.

Ezcümle Çözüm Sürecinde PKK’nın, İmralı moderatörlüğünde, bütün unsurları ile muhatap alınması yerinde ve zorunlu bir durumdur.

13 yılın sonunda Ak Parti'de siyaset yapan İslami kesim, Kürd tabanda karşılık bulacak “sahici”, “organik”, “etkili”, “sivil” aktör üretmede başarısız olmuştur. Türkiye İslamcılığına entegre olmuş, Köklü medrese geleneğine dayanan, Kürt İslamcılığı ve örgütlülüğü, baskı altında tutulmamış olsaydı, kendi tarihsel “tecrübesi”, ile bu alandaki monopol yapıya ve “gecikmeye” rağmen toplumsal "duygudaşlığı" bir "siyasi dil'e" tahvil ederek önemli bir pratik ortaya koyabilirdi. (Buradaki "baskı" ifadesini örgütlü ve ideolojik akrabalığın getirdiği bir iç fren mekanizması olarak anlamak lazım)

SERİNİN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ


https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serancami-1-isimlendirme-meselesi-358

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-2-silahsizlandirma-girisimleri-359

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-3-ak-parti-donemi-silahsizlandirma-girisimleri-360

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-3-ak-parti-donemi-silahsizlandirma-girisimleri-360

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-4-muhataplik-temsiliyet-meselesi-361

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-5-aktorler-refleksler-tutumlar-362

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-6-yapilanlar-devlethukumet-363

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-6-yapilanlar-devlethukumet-363

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-7-devlet-ve-hukumete-yonelik-elestiriler-364

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-8-pkknin-surecte-tutumu-3652

https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-9-akil-insanlar-deneyimi-367

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum