Altın fiyatlarının yükselme ve düşme ihtimali
İlgili ya da ilgisiz, bilgili ya da bilgisiz her Türk, tanıdığı diğer Türk vatandaşına, fısıltıyla “altın al, altın; çünkü çok yükselecek” tavsiyesi veriyor ve bu tavsiyesi itirazsız onaylanıyor.
Peki, bu kadar çok sayıda sıradan vatandaş altın fiyatlarının yükseleceğini nereden biliyor?
Son bir yıldır, aracı kurum yetkilisi, finansal danışman, bankacı, iktisatçı, ekonomi yazarı, velhasıl kendisine “yatırım için altın önerir misiniz”, sorusu sorulmuş olan “istisnasız” herkes, altının yükseleceğinden emin bir şekilde önerilerde bulunuyor.
Sonunda bu tavsiyeler kulaktan kulağa yayılarak bir salgın gibi tüm ülkeyi istila ediyor.
Altın fiyatlarının yükseleceği şayiaları öyle güçlendi ki 2022 yılında Türkiye’de, net, (yani, ithalat – ihracat) 19,4 milyar dolarlık daha altın birikmiş oldu.
İşin ilginç yanı altının yükseleceğine dair, benim kanaatlerime göre tutmaması gereken, bu temelsiz tahminler tuttu ve tavsiye verenlerin, itibarlarına itibar eklendi.
Konu üzerine derinlemesine eğilmediğim için “herhalde atladığım bir şey var” ya da “bunca kişi tavsiye ediyorsa bir bildikleri var” diyordum.
Çünkü ben “parayı nereye yatıralım” sorusunu sevmem ve bu soruya cevap vermem. Fakat “nereye yatırılmaması gerektiğine dair” her zaman tavsiyelerim olur.
Benim yatırımcı bakış açım ve zihnim “risk yönetimi” alanında çalışır. Yani “nasıl para kazanılır” sorusuna değil “nasıl daha az para kaybedilir” sorularına cevap arayan bir müktesebatım var.
Peki, doğrusu ne?
Altın yükselmeyecek mi? Düşecek mi? Yükselirse ne kadar yükselir ve düşerse nereye kadar düşer?
Altının yükselmesi veya düşmesinin ekonomiye ne gibi bir etkisi olabilir?
LİYAKATSİZLİK VE BECERİKSİZLİK
Hükümetin işi gerçekten çok zor çünkü ekonomi yönetimine atamak istediği kişilerde sadece “liyakatsizlik” değil aynı zamanda “beceriksizlik” özellikleri de arıyor; haliyle de zorlanıyor.
Bugün Ocak ayı dış ticaret verileri açıklandı.
Bu verilere göre Ocak ayında Türkiye 5,2 milyar dolar daha altın ithalatı yapmış. Doğrusu, gereksiz ve yersiz altın ithalatı canımı sıktı hatta sabrımı taşırdı; oturdum, son zamanlarda altınla ilgili biriktirdiğim bütün notları gözden geçirdim.
Türkiye’nin 2022 yılında cari açığı 48,8 milyar dolar oldu. Tahminen, 900 milyar dolar olarak hesaplanacak GSYH’nin %5,5’u kadar, yani çok yüksek bir oran.
Fakat 2022 yılında, net altın ithalatı da 19,4 milyar dolar olmuş. Yani doları altına çevirmişiz ve buna cari açık demişiz.
Altın demek dolar demektir. Her merkez bankası elindeki altını bir hafta içinde, uluslararası piyasalarda dolara çevirebilir.
Net altın ithalatını cari açıktan düştüğümüzde, 2022 cari açığı 29,4 milyar dolara düşüyor. Yani GSYH’nın % 3,3’ü.
Soru: Cari açığı 48,8 milyar dolar olan ekonomi mi daha zayıf yoksa 29,4 milyar dolar olan ekonomi mi?
Ekonomi Yönetimi, “Türkiye’nin Görünümü”nü sadece altın ithalatını artırarak bozmadı, ilaveten, yaptıkları yanlış tahminler ve ölçümlerle net hata ve noksan kalemini de büyüttüler.
Başta bazı Afrika ülkeleri olmak üzere mal sattığımız pazarlardaki ithalatçılar, kendi ülkelerinde daha az gümrük vergisi ödemek için ithal ettikleri ürünlere gerçek değerinin altında fatura kesilmesini isterler.
Dış ödemeler tablosunu hazırlayanlar bunu göz ardı edip hesaplamalara dâhil etmediler.
İkincisi tüm dünyada sadece emtia fiyatları artmadı, turizme konu her ürünün fiyatı arttı; bu olguyu da hakkıyla çözümleyemediler ve net hata ve noksan kaleminde bıraktılar.
Hâlbuki net hata ve noksan kalemindeki rakamlar doğru yerlerde kayıt altına alınsa, yani Türkiye’nin cari açığının, GSYH’nin %1’inden daha az olduğu gösterilebilse, Türkiye’nin CDS’leri düşer, dışarıya ödediği faizler azalabilir, vs. vs.
Bu beceriksizlik sadece bu yıla ait değil ki “öğrenirler, düzelirler inşallah” deyip zaman tanıyalım; hep öyleydiler ve hiç umut vaat etmiyorlar.
Mesela 2020 yılının cari açık rakamı da 31.9 milyar dolar. Hâlbuki 2020’de net altın ithalatı Türkiye rekoru kırıp 22,4 milyar dolar olmuştu.
22,4 milyar dolarlık net altın ithalatını, 31,9 milyar dolarlık cari açık rakamından düştüğümüzde, altın hariç net cari açık 9.5 milyar dolara düşüyor. 2020 yılı net hata ve noksan kalemi de 7,5 milyar dolardı.
Kanaatime göre, altın ithalatının zararları, geçmiş yıllarda satılan “128 Milyar Dolar” kadar yanlış bir uygulamadır.
Hatta 128 Milyar dolar için daha müsamahalıydım.
Ekonomi Yönetimi’nin hiç denenmemiş ve “terki meslek” etmelerine sebep olan bu projeleri için “değerlendirme hatası” demiş ve fazla eleştirmemiştim.
Çünkü “yabancıların elindeki TL’yi alırsak, herhangi bir kriz anında ‘yabancıların hisse ve tahvil satıp vahşice döviz almaya çalışmaları’ diye bir durum kalmaz ve bu şekilde dövizde istikrar sağlarız” diye düşündüler fakat başaramadılar.
Fakat o niyet hep devam etti ve bu defa Kur Korumalı Mevduat ve diğer makro ihtiyati tedbirle, geçekten de yurt içinde yabancı yatırımcı bırakmadılar fakat döviz kurunu da boyunduruk altına almayı başardılar; şimdilik.
Kurları sabitlemenin yan etkileri ve zararları, başka bir yazının konusu.
Ekonomi Yönetiminin “Altın İthalatını” çaresiz bir şekilde sevmek zorunda kalması yetmezmiş gibi bir de yukarıda adlarını zikrettiğim zümrelerin “altın yükselecek propagandası” aldı başını gitti.
Bu altın propagandasının bir diğer sebebi de, 2022’de Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) arta kalan TL birikimlerin BİST hariç, neredeyse gidebileceği başka bir yatırım aracı kalmamasıydı ve bu durum hala devam ediyor. Yani bir bakıma, bu “yatırım danışmanları” da kötü yönetimin kurbanı sayılırlar.
Altının artabileceğine dair tavsiyeler, doğrusu “yatırım danışmanları” için risksiz bir tavsiyedir. Sadece artacağı zamanı tutturamazlar yoksa “çok uzun dönemde altın fiyatı hep artmıştır ve artacaktır.”
Soru: Peki, altın gibi uluslararası bir yatırım aracının fiyatı, tek bir ülkenin yüksek talebiyle yükselebilir mi?
Cevap: Bazen Hindistan’ın altın talebi çok çok artar ve bu artışlar fiyatları etkiler fakat Türkiye’nin altın talebinin, altın fiyatlarını etkilemesi, duyulmuş bir şey değil.
Batı ülkelerinin ekonomi basınında, gelişmekte olan ülkelerin “yatırım tavsiyecilerine yönelik” altın yükselecek propagandistleri vardı ve hala var. Fakat onlar altın fiyatlarının yükselme ihtimalini ekonomik temellere dayandıramıyorlar, böyle bir şey yapsalar kendi ülkelerinde rezil olurlar.
Bu propagandistler, başta Çin Merkez Bankası olmak üzere bazı Gelişmekte Olan Ülkelerin Merkez Bankalarının yüksek talebiyle altın fiyatlarının artabileceğini iddia ediyorlar.
Bu arada hatırlatalım, Hindistan hükümeti aldığı tedbirlerle ithalatını düşürmeye çalışıyor. 2021’de 56 milyar dolar olan altın ithalatı 2022’de 36 milyar dolara düşürmüş. Sadece Aralık 2022’de ithalat %75 oranında azalmış.
ŞAMPİYON TCMB
Derken yıl bitti ve dünya altın ithalatının verileri açıklandı.
Meğer dünyadaki bütün merkez bankaları 1.136 ton ithal etmişken TCMB, bu ithalatın %13’ünü tek başına yaparak dünya birincisi olmuş.
TCMB ithal ediyor ve halk talep ediyordu, böylece “altın ithalatımız dünyadaki altın fiyatlarının yükselmesini sebep oldu” desem, lütfen inanmamazlık etmeyin.
ALTIN FİYATLARI TEORİSİ
Diğer her şey sabit, faiz ve altının fiyatları ters orantılıdır.
Faizler artıkça, altının fiyatı düşer. Teori bu kadar kısa ve nettir.
Pratikte de olan budur. Gelişmiş ülkeler altın satıyor ve faize yatırıyor, gelişmekte olan ülkeler de, kriz veya istikrarsızlık korkusuyla altın alıyor. Eğer gelişmekte olan bir ülkede reel faizler düşükse altın ithalatı daha şiddetli olmaktadır. Bizim irrasyonel faiz oranlarımız eksi…
FED faiz oranlarını yükseltmeye başladığı için, 2022 yılından itibaren altın fiyatlarının yükselmesi değil, düşmesi gerekiyordu.
Öyle de oldu. 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle altın fiyatları önce 2.025 doları aştı, sonra, FED’in faizleri yükseltmesi ve yükselteceği beklentisiyle altın fiyatları 1.600 dolara kadar düştü.
Daha sonra 1.900 doları aşmasının tek sebebi var: Propaganda.
Çünkü FED’in faizleri %5,5’ye kadar artıracağı ve 2025 yılına kadar kısa vadeli dolar faizinin %4 ila %6 arasında gerçekleşeceği kesin gibi. Avrupa Merkez Bankası da faizleri artırmaya devam edecek…
Bu durumda, batılı yatırımcılar, getirisi olmayan altını satar ve faizli ürünlere geçerler.
Faiz oranlarının sıfır civarlarında olduğu dönemlerde de, tam tersini yaparak altın satın almışlardı.
Her ne kadar altın fiyatlarının önünde “Çin Seddi kadar” yüksek ve zorlu bir engelin olduğunu düşünüyorsam da, bu yazının amacı “altın fiyatları yükselmeyecek” fikrini savunmak değil.
Her şeye rağmen hayat ve uluslararası ilişkiler tahminlerin ötesinde sofistike ve çapraşıktır, hiç kimsenin, bugün tahmin edemediği bazı gelişmeler yaşanabilir ve bu, gerçekten de, altın fiyatlarını yükseltebilir.
Yine de bu yazının bazı mesajları var.
Birincisi ekonomi yönetimine.
Vatandaş size güvenmediği için sermaye kaybı yaşama ihtimaline rağmen TL’den ve TL varlıklardan kaçıp altına sığınıyor. Bu gidişatı durduramayacağınızı elbette biliyoruz fakat yine de uyarıyoruz: Vatandaşların, buldukları her kuruş parayla altın almaya çalışması, sürdürülemez.
İkincisi TCMB’ye, son üç yılda 50 milyar dolarlık altın ithal edildi, önümüzdeki üç yılda da 50 milyar dolarlık altın ithal edebilir miyiz; cevabı biliyoruz, kesin olarak edemeyiz.
Bu bilinçle daha fazla altın ithal etmeyin ve yurt içinde altın talep edenlere stoklarınızdan altın satın.
İnsanların büyük çoğunluğu dövizlerini bozdurup altın aldıkları için dolarla veya Euro’yla da satabilirsiniz.
Sattığınız altını, düzenlemelerle, tekrar TCMB rezervine dönüştürmenin yollarını inşallah unutmamışsınızdır.
Üçüncüsü, yurtdışındaki propagandist yatırım danışmanlarının tavsiye ve analizlerinden etkilenen, iyi niyetli bazı yurtiçi “yatırım danışmanlarına”; normal şartlar altında, altın fiyatlarının düşme ihtimalinin, yükselme ihtimalinden daha yüksek olduğunu, sizin de, görüyor olmanızı umuyorum.
Lütfen, gelecekte mahcup olmamanız için tavsiyelerinizi gözden geçirin, yumuşatın ya da ne yapıyorsanız yapın ve önümüzdeki bir iki yıl içinde “altına yatırım” konusunda çok ısrarcı olmayınız.
Soru: Elimizdeki altını satalım mı?
Cevap: Bilmiyorum.
Soru: Yatırımlarımızın bir kısmıyla altın alalım mı?
Cevap: Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey altın ithalatının, bu hızla devam etmesinin, “sürdürülemez” olduğu ve herkesin işini “doğru” bir yöntemle yapmaya çalışması gerektiğidir.