Bir yıpratma savaşı olarak enflasyon
Birinci dünya savaşında Fransa ve Almanya kendilerini, hiç planlamadıkları bir yıpratma savaşının içinde bulmuştu.
650 kilometrelik cephe, Akdenizden başlıyor ve Atlas Okyanusuna kadar uzanıyordu.
Cephe boyunca kazılan savunma siperleri, tarafları oldukları yere adeta çivilemişti.
Bu “siper savaşları” dört yıl sürdü.
Denk kuvvetler arasında “saldırarak zafer kazanma” şansı adeta kalmamış görünüyordu.
Bu görüldüğü için denk güçler arasındaki savaşlar, “düşmanı yıpratarak zayıflatma” savaşlarına dönüşmüştü.
Dördüncü yılına girmiş olan Rusya ve Ukrayna savaşı da adeta bir siper savaşına dönüşmüş durumda.
Çok küçük bir toprak kazanımı için taraflar onbinlerce kayıp vermek zorunda kalabiliyor.
Böyle olduğu için de taraflar cephelerde ilerleyemiyor.
Peki teknolojik bütün gelişmelere rağmen niçin Rusya Ukrayna Savaşı, yüz yıl önceki bir savaş formatı olan “siper savaşı”na dönüştü?
Öyle görünüyor ki mutlak bir zafer için “hava hakimiyeti” asgari ve vazgeçilmez bir şarta dönüşmüş.
Rusya, Ukrayna'daki hava savunma sistemlerini aşamadığı ve Ukrayna da, yeterli sayıda savaş uçağına sahip olamadığı için hava hakimiyeti kurulamıyor.
Kurulamadığı için de “belki düşman bıkar ve savaşı bırakır” umuduyla, topyekün bir “yıpratma ve tüketme savaşına” devam ediyorlar.
ENFLASYONA KARŞI SİPER SAVAŞLARI
Son elli yıldır Türkiye enflasyonu geriletmeye, enflasyon da Türkiye’yi yıpratmaya devam ediyor.
Türkiye, IMF ile 19 anlaşma yaptı, 2002 - 2015 arasında dış borçlarını üçe katladı, uzak doğudan ucuz ithal ürünler ithal etti, TL’nin değerlenmesine göz yumdu yine de enflasyona karşı mutlak bir zafer kazanamadı.
Yetinmedi ve geçmişte ne yaptıysa tersini yaparak, mesela faizleri düşürerek mücadele etmeye başladı ve bu defa tam bir bozguna uğradı.
Türkiye bazen ciddi ciddi savaşıyor fakat düşmanı yenemiyor.
Enflasyon, “bir savaşta yaşanan bozgun” kadar bu ülkeye ve halkına zarar verdi.
Yüksek enflasyon, ülkeye zarar vermekle kalmadı aynı zamanda ekonominin sahip olduğu potansiyelleri de köreltti ve kısıtladı.
Örnek: Devletin 11,5 Trilyon TL civarında borcu var; Kamu Borcunun, GSYH’ya oranı da %25.
Borç gerçekten çok düşük. Suudi Arabistan’da bile borç/GSYH oranı %29.
Maastricht Kriterlerine göre kamu borcunun GSYH’ya oranı %60’a kadar çıkabilir.
Bilgi: Neredeyse bütün AB ülkelerinin kamu borcunun GSYH’ya oranı %60’tan daha yüksek; bu oran İtalya, Fransa ve İspanya’da %120’ye kadar çıkıyor.
Yüzde altmış oranı yıl sonu GSYH tahminine göre 36 Trilyon TL yapıyor. Ekonominin doğru ellerde olduğunu ve bu “Doğru Eller”in doğru kararlar alabileceğini varsayalım.
Doğru Eller’in bu 25 Trilyon TL’yi, yani yaklaşık olarak 550 milyar doları, doğru yatırımlara yönlendirdiğini hayal edelim. Mesela çip, led, batarya, akıllı ekran, Kuantum bilgisayar…
Acaba Türkiye ekonomisi bugün hangi seviyelerde olurdu?
Özel sektör firmalarının da borçları çok çok az.
Kullanmak istemedikleri için değil “şartları münasip krediler” bulamadıkları için kredi alamıyorlar.
Şartları Münasip Kredi: Ödemesiz dönemi 2 ila 5 yıl ve vadesi 15 yıla kadar uzayan kredilerdir. Kredi Maliyetleri de, şarta bağlı olarak tamamına yakını veya önemli bir kısmı kamu tarafından ödenen kredilerdir. Bugün Avrupa, Çin, Japonya ve diğer pek çok ülkede yapılan budur.
Türk Özel Sektörü, Şartları Münasip Krediler bulabilse Türkiye’nin inovasyon, katma değerli ürün üretmek ve verimlilik gibi problemleri kalır mıydı?
Şu anda Türk Özel Sektörünün içeriden ve dışarıdan kullandığı krediler toplamının GSYH’ya oranı yaklaşık olarak %40.
Bu oran, çok rahat %120’ye yükselebilir; Çin’de, kredilerin GSYH’ya oranı %300’ün üzerinde.
Kamu ve Özel Sektörün, kaliteli ve yoğun yatırımları, hem işsizliği azaltır hem de yüksek maaş veren meslekleri artırır.
Tüketici kredileri de çok düşük. Şahsen konut hariç düşük kalmasını tercih ederim fakat konut kredilerinin devlet tarafından desteklenmesi gerektiğine dair kanaatim tamdır.
Toplumun refah yerine yaşadığı bu mahrumiyet ve sıkıntıların en önemli sebebi yüksek enflasyondur.
Türkiye, adeta enflasyonla bir siper savaşına girişmiş gibi; her geçen gün enerjisini ve imkanlarını enflasyonla mücadelede harcıyor.
Rusya ve Ukrayna’nın savaşı er ya da geç bitecek.
Peki Türkiye’nin yüksek enflasyonla mücadelesi bir gün zaferle bitecek mi, bitebilir mi?
Yüksek Enflasyon; yorgun ve yıpranmış askerler gibi hissettiriyor.
Zafere susamış, çaresiz ve umutsuz askerler gibi...
