"Enflasyonla mücadele şimdi başlıyor”

Şimdiye kadar enflasyonla mücadele adına yapılan ve yapılmayan icraatların toplamının enflasyonla mücadelede yetersiz olduğu çok belirgindi.

Bilhassa TCMB’nin net döviz rezervi biriktirme yöntemi ve gerekçesi apaçık bir şekilde yanlıştı.

Bu köşede Mart ayında yaşanan çalkantıların, bu yanlış uygulamalardan kaynaklandığını ve bir krizin kaçınılmaz olduğunu defalarca tartıştım.

Ekonominin bu zaafını bilen bazı ekonomi aktörleri, bir fırsatını bulup sistemi test etmek istedi.

TCMB piyasadaki atıl TL’leri çekmek için 50 milyar dolar satıp, çektiği atıl TL’leri kalorifer kazanlarında yakınca; faiz oranlarını %46’ya yükseltince; uygulayacağı piyasa yanlısı politikalar anlaşıldı ve adeta test edilip onaylandı.

Hem hükümet hem de para sahiplerinin bugünden sonra yollarına kötümser de olsa, daha özgüvenli olarak devam edecekleri görülüyor.

Bu tasvir ettiğim görünümü tehdit edebilecek mevcut ve potansiyel iktisadi ve finansal riskler neler olabilir irdeleyelim.

1) BÜTÇE

2025 yılı için bütçe harcamalarının %37 artırılarak 10,770 Trilyondan 14,750 Trilyon TL’ye yükseltilmesi, hala, enflasyonla mücadele hedefinin önündeki en büyük engel bütçedir.

Bütçe harcamalarındaki yüksek oranlı artışlar, “yüksek bütçe açığından”, “ücret ve maaş zamlarından” hatta “kur artışlarından” bile daha yüksek oranda zararlı olabilir

Yüksek bütçe harcamaları, borçlanmayı da artıracaktır fakat Kamunun borcu çok düşüktür ve hükümetin borçlanması için “mali alan” çok geniştir.

Bu yıl Hazine, muhtemelen 4 Trilyon TL borçlanacak. (Tahminen 2,2 Trilyon TL bütçe açığı ve 1,8 Trilyon TL de faiz ödemeleri için)

Doğrusu “Ben olsam, enflasyonu düşürmek için daha düşük bir bütçe yapardım” umuduyla oturup, bütçe üzerinde çalışmıştım ve bütçeyi anlamlı bir oranda küçültmenin mümkün olmadığını gördüm ve öneri yapmaktan bile vazgeçtim.

Çünkü bütçenin harcama esnekliği çok azalmış.

İnanıyorum ki, bütçedeki artış oranı %37 değil de %7 olsaydı, enflasyon oranı da %30 civarında olmaz belki de tek haneli seviyelere yaklaşırdı.

2) ÇALIŞANLARA ZAM VE HARCAMALAR

Kamu harcamalarındaki yüksek oranlardaki artıştan sonra enflasyonu besleyen ikinci en önemli faktör ücretlerdeki artış oranlarıdır.

a)Asgari ücret veya asgari ücrete endeksli maaş alanlara yılbaşında verilen %30 ve üzeri zamların satın alma gücü her geçen gün azalıyor.

Temmuzda asgari ücrete zam yapılmazsa; ücretlilerin, yılın son yedi ayında enflasyona etkileri kalmayacaktır.

b) Yılbaşında, SGK emeklileri %15,75 ve memur emeklileri de %11,5 zam almışlardı; Temmuz'da da enflasyon oranında zam alacaklar.

(Tahmin: SGK Emeklilerine %18 ve memur emeklilerine %20)

c) Kendi işinde çalışanların, bir bakıma Bağ-Kur'luların 2025 yılında, 2024 yılından daha fazla reel harcama yapması beklenmiyor.

Keza firmaların işleri, bu yıl biraz daha daralacağı beklentisi de “üç milyon işyeri sahibi ve aileleri”nin harcama iştahını azaltacaktır.

Sonuçta sabit ve düşük gelirlilerle maaş ve ücretlilerin tamamının “harcanabilir reel geliri” 2025’te azalacaktır; bu da, tüketicilerin mal ve hizmet fiyatlarını çok keskin bir şekilde sorgulayacakları ve iktisadi faaliyetlerini azaltacakları anlamına geliyor.

Satışları azaltabilecek bu gerçeklikler, firmaları da fiyat indirimlerine zorlayacaktır.

İlaveten, bu zümreler içinde de az ya da çok birikim olan insanlar vardır. Şu anda mevduata verilen %50 ve üzeri faiz oranları, hala, “rantiye” kesimleri için cazip kalacağı için “harcamalarda iştahsızlık” devam edecektir.

3) DÖVİZ KURLARININ ETKİSİ

TL’nin 2024 yılında %20 değerlenmişti.

Son bir ayda meydana gelen kur artışlarına rağmen TCMB, 2025 yılının geri kalan döneminde de TL’nin değerlenmeye devam etmesi için “elimden geleni yapacağım” dedi.

Doğrusu Euro kurları çok artınca Euro bölgesinden ithalat yapan bazı kişilere “zam yapacak mısınız?” diye sordum; “satışlar çok zayıfladı, yapacağız ama ne kadar zam yapacağımıza Mayıs ayında karar vereceğiz” dediler.

Değerli TL, TCMB için pek çok derdin ilacı görevini görüyor.

İthal mallar, yurtiçinde üretilen mallara göre ucuzlayacak; ithal ürünlerle rekabet etmek zorunda kalacak yerli firmalar, eninde sonunda, kendi maliyetlerine bakmaksızın fiyat indirimleri yapmak zorunda kalacaklardır.

Kredilerin de kısıldığı bir dönemde ithal ürünlerin baskısıyla pek çok firma iflas edebilir.

Konkordato ve iflasların arttığı bir ortamda bankaların sorunlu alacak oranları artabilir.

İflasların artması ve banka kredilerinin geri ödenememesi enflasyonla yürütülen mücadelenin başarılı olduğu anlamına da gelir.

4) KREDİLER

Bu yıl toplam kredilerin GSYH’ya oranı son 15 yılın en düşük seviyesine düştü ve düşmeye devam edecek.

(2020 yılında %72’e kadar yükselen Krediler/GSYH oranı, şimdi yarıya düşmüş görünüyor: %36.

Diğer bir anlatımla 970 milyar dolar olması gereken krediler bugün 485 milyar dolar civarına düşmüş ve düşmeye devam edecek.)

Yüksek oranlı kredi artışları enflasyonist olduğu için TCMB, bankaların daha az kredi vermesi için düzenleme üstüne düzenleme yapıyor.

İhracat kredileri, yurtdışından sağlanan yatırım kredileri, tarım ve esnaf kredileri hariç, döviz kredilerine %1, ticari ve diğer kredilere %1,5 ve KOBİ kredilerine de %2,5 üst sınır kondu.

(Bilgi: Kur hariç aylık %1 aylık artış, yaklaşık olarak, yıllıkta %13’e; %1,5 aylık artış, yıllıkta %19,5’e ve %2,5 aylık artış da yıllıkta %34,5 bileşiğe tekabül ediyor.)

2025 yılında, kredi artış hızının %22-%30 aralığında kalacağını tahmin ediyorum.

5) İSTİHDAM

İşsizlik oranı önemli değil önemli olan toplam çalışan sayısıdır ve bu sayı artık yüksek oranlarda artamıyor hatta bazı aylarda düşüyor.

Son yıllarda oluşan hızlı istihdam duracak ve 2025’te adeta fren yapacaktır.

İşe alımlardaki yavaşlama, iktisadi aktivite artış hızını da yavaşlatır, enflasyon artış hızını da.

6) FİRMALAR VE YATIRIMLAR

Faizlerin yüksek, talebin durgun ve ihracatın zorlaşacağı bir dönemde firmalar yatırım yapmaya devam edecekler mi?

Cevap: Evet edecekler.

Çünkü yatırım, bir kaç ayda tamamlanan bir faaliyet değil yıllarca süren “yıllara sari” bir faaliyettir.

Son beş yılda başlanmış ve önümüzdeki beş yıl içinde tamamlanacak ruhsatı alınmış veya temeli atılmış veya teçhizat siparişi verilmiş veya yatırım harcamalarında yarı yolu geçmiş veya önümüzdeki yıl tamamlanacak veya tamamlanmak üzere olan ve toplam yatırım değeri iki Trilyon doları aşan yatırım teşebbüsleri olduğuna inanıyorum.

Üstelik bu yatırımların %40’ı makina ve teçhizat yatırımı olacaktır.

Peki, faizlerin bu kadar yüksek olduğu bir ortamda yatırım yapmak nasıl mümkün olabiliyor?

Yaptığım özel bir çalışmada, 2009 - 2018 on yıllık döneminde, yatırım değeri bir milyon dolar ve üzeri olan yatırımlar için kullanılan kredilerin %92’si dövizdi.

TL kredi faizlerinin %12 civarında olduğu yıllarda bile, yatırım kredileri içinde TL kredilerinin payı %10’un üstüne çıkamıyordu çünkü bankalar uzun vadeli TL kredi veremiyordu.

Pek çok firma, yurtiçi kredi imkanlarından daha çok yurtdışındaki satıcı ülke kredilerinden (Export Credit Agency, ECA) yararlanmayı tercih ediyor. Örnek SINOSURE, HERMES, COFACE, SACE, AMERİKAN EXIM vs. gibi.

Bu eğilimin güçlenerek devam edeceğini tahmin ediyorum.

Yine de firmalarımızın çoğu yatırım yorgunu olduğu için uluslararası belirsizlikler, yatırım harcamalarını hızını azaltabilir.

Hızlanmayan ve az da olsa yavaşlayacak olan yatırım harcamaları, enflasyon artış hızını yavaşlatacaktır.

7) DIŞ TİCARETİN ETKİSİ

İthal edilen her ürün yurt içinde rekabeti artıracağı için enflasyonun düşmesine katkı sunabilir.

Başta yaş ve sebze ve meyve olmak üzere yurtiçine değil de yurt dışına satılan her ürün enflasyonu artırabilir.

İhracat enflasyonu artırırken ithalat enflasyonu düşürür. İhracat enflasyonist ve ithalat dezenflasyonisttir.

Kurlar baskı altında olduğu için 2025 yılında ithalat umulduğundan fazla ve ihracat, umulduğundan az artacaktır.

Sonuçta dış ticaretin gidişatı, enflasyonun düşmesine katkı sağlayacaktır.

SONUÇ

Tabir caizse, bin bir şarta bağlı analizimize göre Mayıs 2025 - Mayıs 2026 döneminin sonunda enflasyon oranı %20’ye iniyor.

Enflasyonu etkileyebilecek neredeyse bütün parametreleri elden geçirdik, bulgularımızı toplulaştıralım:

1) 2025 harcama bütçesindeki %37 artış oranı enflasyonla mücadeleye neredeyse hiç katkı sunmuyor; umutlar 2026 bütçesinde.

2) Çalışanlara yapılan zamların yetersizliği enflasyonla mücadeleye katkı sağlarken emeklilere yapılan zammın ters yönlü etkisi cılız kalacaktır.

3) Değerli TL politikaları enflasyonla mücadeleye katkı sunacaktır.

4) Krediler ve sıkılaştırılan makro ihtiyati tedbirler de enflasyonla mücadelenin en önemli ayaklarından biri olmaya devam edecektir.

5) Daralan veya artmayan istihdam, enflasyon artış hızını yavaşlatacaktır.

6) Yavaşlayan yatırım ortamı; yatırım harcamalarını kısacağından işe yarayacaktır.

7) Artacak olan konkordato, şirket iflasları ve işten çıkarmalar da enflasyon artışını frenleyecektir.

İzlenimlerim, derlemelerim ve analiz ettiğim verilerdeki eğilimler böyle giderse, “enflasyonla gerçek mücadele safhasına” geçildiğini söyleyebiliriz.

Ekonomi, dinamik karmaşaların her alanda oluşturduğu dengeler arası etkileşimler bütünüdür.

Herhangi bir alanda, ekonomideki mevcut dengeyi etkileyebilecek yanlış bir müdahale tüm dengeleri alt üst edebilir.

Her zaman akılda tutmak lazım: Ak Parti içinde Mehmet Şimşek ve ekibinin ayağını kaydırmak için fırsat kollayan ve Külliye’den de teveccüh görebilen bir ekip var.

YORUMLAR (33)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
33 Yorum