İflas, konkordato, finansal yeniden yapılanma ve iktisadi kriz
İktisadi kriz ortamlarında ve sonrasında iflas eden, konkordato ilan eden ve finansal yeniden yapılandırmayla ayakta durmaya çalışan firmaların sayısı artar.
Bugünlerde konkordato almış firmaların sayısının çok arttığı konuşuluyor. Doğrusu “Konkordato” her zaman, başlamış veya başlayacak iktisadi krizlerin habercisi sayılmaz çünkü ekonominin iyi olduğu dönemlerde de konkordato talepleri olabilir.
Ortaklar arası anlaşmazlıklar, yanlış yatırım ve teknoloji seçimi, yanlış alacak politikaları, yanlış bir müşteri portföyü ve yanlış banka seçimi her zaman firmaları zor durumda bırakabilir.
KONKORDATO
Türkiye’de iktisadi krizler genellikle sert bir devalüasyonla başlar ve iktisadi faaliyetlerin yavaşlamasıyla devam eder; böyle durumlarda, birincisi satış ve tahsilatlar azaldığı için ve ikincisi kredilere ulaşmak zorlaştığı için firmalar ihtiyaç duydukları nakitlere ulaşamazlar.
Nakitlere ulaşamayan firmaların sadece yatırımları durmaz; borçlarını da, çalışanlarının maaşlarını ödeyemezler ve işsizlik artar.
Borçlarını ödeyemeyen firmalar domino etkisiyle başka firmaların da finansal sıkışıklık yaşamasına sebep olur.
Alacaklarını tahsil edemeyen firmalar da borçlarını ödeyemez hale gelir; bu durumda finansal sistem de tıkanır, bocalar ve yardıma koşması gerekirken yardıma muhtaç hale gelir.
Bu tip finansal tahribatların yaşandığı dönemlerde bazı firmaların varlıkları, taahhütlerini yerine getirmeye ve borçlarını ödemeye yetmeyebilir.
Varlıkları, borçlarını ödemeye yetmeyen ve yetmeyecek olan firmalar teknik olarak iflas etmiş sayılırlar.
İflas eden firmalar için iflas masası kurulur ve firmanın sahip olduğu varlıklar satılarak elde edilen nakitler, kanuna uygun bir şekilde alacaklılar arasında paylaştırılır.
İflas etmesi muhtemel şirketlerin bir mahkeme gözetiminde ve mahkeme kararıyla iflastan kurtulmaya çalışma sürecine “konkordato süreci” diyebiliriz.
Varlıkları, borçlarının tamamına yetmezse de üçte ikisine yetebilen firmalar, mahkemeye bir borç ödeme planı sunar.
Mahkeme bu planı beğenirse firmaya bir komiser atayarak konkordato sürecini başlatır.
Konkordato talebi çok riskli bir eylem çünkü mahkeme firmanın önerdiği borç ödeme planını kabul etmezse, firma iflas etmiş sayılır.
Müflis bir şirketten alacak tahsil etmek meşakkatli ve uzun süren bir süreç olduğu için firmaya inanan alacaklılar genellikle hem alacaklarının bir kısmından vaz geçerler hem de firmaya ilave vade verirler.
Şimdi başa dönelim ve sorularımızı soralım.
TÜRKİYE'DE İKTİSADİ KRİZ VAR MI?
Türkiye’de şu anda bir iktisadi kriz var mı?
Cevap: Yok.
İflaslar artmış mı?
Hayır artmamış.
Konkordato sayılarında olağanüstü bir artış var mı?
Hayır yok.
Bankaların, taksidi gecikmiş alacaklarında olağanüstü bir artış var mı?
Hayır yok.
(Not: 25 yıllık bankacılık tecrübeme, BDDK verilerine göre Türkiye’deki iktisadi kriz ortamlarında banka alacaklarının %80’i herhangi bir sorun yaşamaz ve yaşatmaz.
Yaklaşık olarak %15’i yeniden yapılandırma ihtiyacı gerektirir ve %5’i de sorunlu alacak haline dönüşür.)
Son yıllarda müşteriler kuyrukta bekledikleri için Bankalar kredilerde çok seçici davranıyor ve sadece finansal yapısı çok çok güçlü firmalara kredi vermeye çalışıyorlar.
YÜKSEK FAİZ SORUNU
Müşteri seçiminde ihtiyatlılık sorunlu kredi artışını engelledi.
Sorunlu kredi oranlarının toplam kredilere oranı geçen ay %2 civarına yükseldi.
BDDK verilerine göre bankalar, takipteki bu %2 alacakları için bu alacağın %75 oranında karşılık ayırmışlar zaten; yani krediler konusunda bankalar çok rahatlar, şimdilik.
Peki, bankalar kredileri tamamen kesti mi?
Hayır, ne münasebet.
İhracat, yatırım ve tarım kredilerinde neredeyse hiç bir sınırlama yok; sadece genel kredilere üst tavan getirilmiş; buna rağmen kredilerdeki yıllık artış oranı %30’un üzerinde seyrediyor.
Yani bankalar mevcut kredilerini geri ödeyen müşterilerine, geri ödedikleri tutar kadar krediyi tekrar kredi olarak kullandırıyor ve ilave olarak %30 daha ilave kredi verebiliyor. (Kaynak BDDK, TCMB)
Madem her şey güllük gülistanlık, ortalık bahar bahçe “reel sektör zorda” şayiaları nereden çıkıyor?
Bankaların herkese istediği kadar kredi vermediği, kredi alanların da aldıkları krediyi verimli kullanamadıkları ve bazılarının da (%2) zora düştüğü doğrudur.
Neredeyse herkes bu "muhayyel kriz"in sebebinin yüksek faizler olduğunu söylüyor, doğru mu?
Yurtiçinde üretip yurt içinde satan firmalar için faizlerin yüksek olmasının aslında bir önemi yok. Çünkü bütün rakipler aynı fiyatla borçlanıyorlar, eğer borçlanıyorlarsa; elle gelen düğün bayram.
TL borçlanıp ihracat yapanlar için de maliyeti düşük TL krediler var; ilaveten getirdikleri dövizleri TCMB'ye %3 daha pahalıya satıyorlar.
Mehmet Şimşek bile “imalat sanayindeki daralma olduğunu” itiraf etmedi mi?
İmalat sanayinin bazı kollarında, mesela emek yoğun konfeksiyon ve mobilya sektörleri gibi, daralma olduğu ve bu daralmaların artarak devam edeceği kesin.
Fakat İmalat Sanayinde çalışan sayısı 5 milyon kişi; %10’u işsiz kalsa 500 bin kişi eder.
32,5 milyon olan çalışan sayısı 32 milyona düşer.
Şimşek'in program yöneticileri, imalat sanayine zarar veren bir program uyguladıklarını biliyor ve bunu hafifletmeye çalışıyorlar; bölük pörçük pansuman tedbirleriyle.
Soru: İstanbul Sanayi Odası (İSO) ilk beşyüz büyük şirketin verilerini yayınladı; şirketlerin finansman giderlerinin, firma kârlarını silip süpürdüğü çok açık değil mi?
Şirketlerin içeride ve dışarıda kısmi daralmaya ilaveten, kârlılığını düşüren iki önemli olgu var: Birincisi enflasyon muhasebesi; enflasyon muhasebesi özkaynakları güçlü olan firmalara müthiş bir vergiden kaçınma imkanı veriyor ve ikincisi yüksek işçilik giderleridir.
Hiç kimse değinmiyor fakat işçilik giderlerinin toplam giderler içindeki payı hem şirket düzeyinde hem de bazı endüstrilerde çok yükselmiş durumda ve bazı şirketler bu maliyetleri yönetmekte zorlanıyor.
Peki bu yüksek ücretleri mevcut işadamları vermedi mi?
TCMB, sektörel bilanço verilerine göre şirketler 2022 yılında, 2021 yılından beş kat daha fazla para kazanmışlar. Bu kârlılık 2023 yılında da devam etmiş; hatta 2024’ün ilk yarısında da devam etmiş olabilir.
Hep böyle gidecek diye sanmışlar ve zamları vermişler; şimdi çok pişmanlar çünkü yirmi yılda bir gelen astronomik kârlar dönemi sona erdi.
Peki, 2022 ve 2023 yıllarında elde edilen kârlara ne oldu?
Türk sanayicisinin çoğu işine aşıktır, sürekli büyütmek ister; para kazanan firmalar bu paralarla büyük fabrika binaları, çok pahalıya alınmış imalat makinaları ve verimsiz yatırımlar yaptılar.
Halbuki yapmaları gereken otomasyon ve diğer verimlilik yatırımlarıydı; bu aralar yapmaya başladılar; geç olsun güç olmasın.
Bir kısmı da har vurup harman savurmaya devam ediyor.
TL’nin aşırı değerlenmesi imalatçı/ihracatçıları hem yurtdışında hem de yurt içinde darboğaza sürüklemedi mi?
Henüz tam değil fakat er ya da geç sürükleyecek.
Çünkü Türk sanayinde çalışan başına verimlilik yaklaşık 30 bin Eurodur; bu rakam Almanya’da 100 bin Eurodur.
Kişi başına katma değeri 20 bin dolar ve altında olan sektörlerin hepsi ya dönüşecek ya da batacak.
Her sabah üç milyon civarında iş sahibi ve 30 milyon civarında çalışan işe koyularak ekonomiyi biraz daha ileri götürmek istiyor. Fakat ne kendi işinde çalışanların çoğu ne de çalışanların büyük bir kısmı mevcut iktisadi düzenden memnun değiller.
Bu dertlere, düşük gelirli, emekli, engelli, yaşlı ve diğer dezavantajlıları da eklersek, Türkiye’ye dertli bir ülke diyebiliriz.
Müsebbibi de son yıllarda uygulanan isabetsiz ve tutarsız iktisadi uygulama ve politikalardır.
Bu isabetsiz ve tutarsız politikalara bir örnek vererek yazıyı sonlandıralım: Türkiye ekonomisinin mevcut 500 milyar dolar krediye ilaveten bir Trilyon Dolar daha ilave krediyi alabilme yetkinliği var.
İlave bir Trilyon dolar yatırım Türkiye Ekonomisini ikiye katlamaz mı?
Şimdiden kutlu bayramın sevinç içinde geçmesini dilerim.
