Sanayici düşmanı sanayi bakanlığı
2024 yılında Dolar %19,8 artarken, enflasyon %44,3 arttı; bunun sonucunda, Türk Lirası 2024 yılında %20 değer kazandı.
TL’deki bu değerlenmenin sonucunda imalatçı/ihracatçıların TL cinsinden gelirleri %19,8 artarken, giderleri %44,3 artmış.
Biraz daha netleştirelim: KOBİ niteliğinde bir imalatçı/ihracatçının 2023 yılı ihracatını 30 milyon dolar karşılığı bir milyar TL ve maliyetinin de 850 milyon TL olduğunu varsayalım.
Bu durumda bu firma, 2023 yılında 150 milyon TL vergi öncesi kâr elde etmiş olur.
Aynı firma, 2024 yılında da 30 milyon dolarlık ihracat yapmışsa, satış gelirleri %19,8 artarak bir Milyar 198 Milyon TL’ye ve giderleri de %44,3 artarak bir Milyar 266 Milyon TL’ye yükselmiştir.
Sonuçta 2023 yılında 150 milyon TL kazanmış olan bu imalatçı/ihracatçı firma 2024 yılında 28 milyon TL zarar etmiş olur.
İmalatçı/ihracatçı firmaların çoğu 2022 ve 2023 yılında çok iyi para kazandıkları için 2024 yılını, geçmiş yılların kârlarını kullanarak atlattılar.
TCMB dahil neredeyse herkes 2025 yılında da TL’nin %10 civarında değer kazanmasını bekliyor.
Değerli TL’den dolayı, pek çok imalatçı/ihracatçı firma 2025 yılında da kesin olarak zarar edecektir.
Nereden bakılırsa bakılsın, imalatçı/ihracatçılar için çok kötü bir dönemin henüz başındayız.
Bazı firmalar “kârsızlık” ve “finansal sıkışıklıklar”dan dolayı yeni teknolojilere yatırım yapamayacağı için mevcut üretim tesisini kapatabilir. Eğer yetenekliyse bir ithalatçıya ve/veya “re-ekport”çuya dönüşebilir ya da tamamen kapanabilir.
TL’nin değerlenmesinin yaratacağı sorunları bazı ihracatçılara teyit ettirmek için bir kaç ihracat firmasını aradım.
Neredeyse aradıklarımın hepsi rakamları ve gidişatı teyit etti fakat “bizim daha önemli ve acil sorunlarımız var” dediler ve çay içmeye davet ettiler.
Zarar etmekten ve kapanma tehlikesinden daha önemli ve daha acil ne olabilir diye merak ve hayretle onları dinledim.
HÜKÜMET SANAYCİLERDEN NE İSTİYOR?
Meğer T. C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Organize Sanayi Bölgelerindeki (OSB) en az on bin imalatçı/ihracatçıya alenen savaş ilan etmiş.
Konunun detaylarına girmeden önce daha önce bu köşede bir yıl önce yayınlanmış bir köşe yazısından bir alıntı yapalım.
“Sanayi ve Teknoloji bakanı Sayın Mehmet Fatih Kacır “hedefimiz; binde 3,5 olan OSB alanını %1’e çıkarmak” diyor.
Kimse tam olarak ne dediğini bilmediği için sadece alkışlıyor.
İfadeyi somutlaştıralım.
Türkiye’nin yüz ölçümünü 750 milyar metre kare varsayalım.
Hâlihazırda 2,5 milyar metre kare olan sanayi alanlarını Sayın Bakan, üç kat artırarak 7,5 milyar metre kareye yükseltmek istiyor.
Kimbilir belki de bu sayede Türkiye’yi üç kat daha fazla sanayileşmiş bir ülke yapabileceğine inanıyor.
Bugün Türkiye’de sanayi sektöründe çalışan sayısı 6,6 milyon kişidir. Çalışan sayısını da sanayi alanları gibi üç misli artırırsak rakam 19,8 milyon kişiye çıkıyor.
Peki, Türkiye’de bu kadar insan kaynağı var mı?
Cevap: Yok.
Şu anda imalat sektörünün bazı kollarında çalışanların neredeyse tamamı 40 yaş ve üzerindedir çünkü yeni nesiller imalat sektöründe çalışmak istemiyor, istemiyor ve istemiyor.
Bugün bizim imalat sanayimiz 6,6 milyon kişiyle 212 milyar dolar katma değer üretebiliyorken, Almanya 7,5 milyon çalışanıyla 750 milyar dolar katma değer üretebiliyor.
Yuvarlayarak söylersek Almanya’da bir sanayi işçisinin üretebildiği yıllık katma değer 100.000 dolar ve bir Türkiye’deki bir sanayi işçisinin de 32.000 dolardır.
Bu rakam 2019’da 25.084, 2020’de 24,913, 2021’de 28.028 ve 2022’de 30.133 dolardı.
Bazı OSB’lerde sıkışıklık olabilir ve yeni OSB’ler de kurulabilir fakat %1 hedefi isabetsiz ve gereksizdir; söylemeye gerek yok aynı zamanda da verimsizdir.”
Sanayi Bakanlığının gerçekleşmesi imkansız ve gereksiz bu projesi, muhtemelen gerçekleşmeyince bu defa gözünü, OSB’lerde gelecekteki yatırımlar için rezerve edilmiş boş arsalara dikmiş.
Bakanlık konuyla ilgili 5 Eylülde bir yönetmelik yayınlamış; itirazlar sonucunda bu yönetmelik tam üç kere revize edilmiş fakat yaratılan kaos çözülmediği gibi derinleşmiş.
Bu yönetmeliğe göre üzerindeki fabrika henüz devreye alınmamış tüm parsellerden harç alınmasını planlıyor.
OSB’lerdeki 60 bin parselden belki de üçte birinde işler tıkanmış. Binlerce sanayici bu gelişmelerden olumsuz etkilenmiş ve rahatsız.
BOŞ ARSA DEMEK YATIRIM DEMEKTİR
OSB’lere gidenler, neredeyse her fabrikanın yanında boş bir arsa olduğunu görürler.
Sanayiciler aldıkları arsaların bir kısmına yatırım yaparken, bir kısmını da gelecekteki yatırımları için rezerv alanı olarak el altında tutar ve yatırım için doğru zamanı gözlerler.
Doğru zamanlama; doğru teknoloji seçimi, makul pazar durumu, ucuz ve bol finansal imkanlar, kaliteli işgücü planlaması vs. gibi bütün faktörleri kapsar.
Ben de bir bankacı olarak 25 yıl boyunca Türkiye’nin dört bir yanındaki OSB’leri dolaştım.
Arsası olup büyüme hedefi olmayan bir sanayici tanımıyorum. Öyle firmalar tanıyorum ki son 25 yılda fabrikalarını beş kat büyüttükleri halde hala yatırım için boş arsaları ve yatırım planları var.
Gerçekten de bir sanayici için bitişik arsadan daha değerli bir şey yoktur.
Birincisi sanayi arsası yeni bir yatırımın finansmanı için bankalara önerilen ve bankaların da makul bulup kabul ettiği çok önemli bir teminat olabiliyor.
İkincisi yatırım döneminde iş ve işlemlerin denetim ve kontrolü daha kolay oluyor.
Üçüncüsü ilave tesis mevcut tesisin tecrübelerinden yararlanır ve aralarında bir sinerji oluşur, vs. vs.
Elinde rezerv sanayi arsası olmayan sanayiciler, başarısından emin oldukları yatırımlar konusunda bile çekimser davranır. Halbuki el altında hazır bir arsa varsa, öz kaynaklarla veya yerli ve/veya yabancı bir ortakla yatırım yapmak her zaman mümkün olabilecek bir sonuçtur.
İşte “cin fikirli” Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız “yatırım yapın yoksa bu boş arsanıza el koyarım” diye sanayicileri tehdit etmeye başlamış.
Niçin?
Muhtemelen tehdit yoluyla yatırımları artırabileceğini sanıyor; gülelim mi kızalım mı bilemedim.
(Not: 2024 yılında Türkiye’deki yatırım harcamalarının 400 milyar dolar civarında olacağını tahmin ediyorum. Yani Türkiye’nin yatırım harcamlarının miktarı ve seviyesi yeterli fakat niteliği yetersizdir. Bakanlığın niteliğe odaklanması gerekiyor; zorbalık yoluyla, yatırım harcamalarını artırmaya değil.)
Devam edelim.
Bakanlık, yatırıma başlamış ve yatırım süresi bir yılı aşacak mesela iki yıl sürecek yatırımlardan da astronomik miktarlarda harç parası istiyor.
Niçin?
Yatırımlarını daha erken bitirsinler diye.
Soralım, Türkiye’de ve yurtdışı piyasalarda talebin daraldığı bir dönemde üretimini artırma kararını bakanlık mı vermeli?
Yazının başında imalatçı/ihracatçıların bu yıl, hatta gelecek yıllarda bile zaten zarar edeceklerini ve zorda olduklarını anlatmaya çalışmıştım; zorlukları aşmak için ellerindeki kaynaklarla verimliliklerini yani rekabet güçlerini artıracak yatırım yapacaklarına harç parası bulmak için çırpınacaklar.
Niçin?
Ticaret Bakanlığı imalatçı/ihracatçıların kullandığı kredilerin faizinin bir kısmını karşılayarak ve TCMB, ihracat dövizlerini %2 daha pahallıya satın alarak imalatçı/ihracatçılara nefes aldırmaya çalışırken, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı harç adı altında firmaları finansal darboğazlara itmeye çalışıyor.
Niçin?
Diyelim ki sanayicinin boş bir arsası var ve şu anda da yatırım yapacak finansal imkanlara erişemiyor veya yatırımdan yeni çıkmış ve üç yıl daha yatırım yapacak durumda değil. Yatırım yapmayacaksa Bakanlık, her ay için yüzde yarım yani yıllık %6 harç istiyor. Üstelik üç yıllık harcı da peşin istiyor.
Niçin?
Örnek: Varsayalım ki bir arsanın ekspertiz değeri 200 milyon TL; bu durumda ya 36 milyon TL peşin harç ödenecek veya Sanayi Bakanlığı arsaya el koyacak.
Niçin?
Zaten daha önce satın alınmış veya tahsis ettirilmiş ve şimdiye kadar her türlü aidatı ve masrafı ödenmiş arsaları Sanayi Bakanlığı, adete bir kez daha sanayicilere satmak istiyor.
Niçin?
Yeterli nakiti olmayıp bankalardan kredi alacak ve harçları ödeyecek firmalar finansal sıkışıklık cenderesine düşebilir mi, düşebilir.
Niçin
Para bulamayan veya ikna olmayan binlerce sanayici niçin huzursuz ediliyor; niçin sanayici ve devlet karşı karşıya getiriliyor.
Gerçekten de bazı sorulara cevap bulamıyorum.
TAVSİYE
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bu işlerden vazgeçmesini, OSB’ler üzerinde terör estirmemesini tam tersine sanayici ve OSB yöneticileriyle geniş kapsamlı bir diyalog başlatmasını tavsiye ederim.
Görüldüğü gibi hiç bir sanayi şirketi ve OSB’nin adını vermedim. Sanayicileri, korkutulmuş ve sindirilmiş gördüm ve üzüldüm.
Tanıdığım bir imalatçı/ihracatçıya “sen filanca bakanı tanıyorsun niçin ona söylemiyorsun?” diye sordum.
Söyledim, dedi; Bakan Bey, mealen “ben onun işine karışırsam o da benim işime karışır ve ortalık birbirine girer” demiş; yani yardımcı olamayacağını söylemiş.
Geçmişte de bazı “cin fikirler” vardı. Mesela kiralara en çok %25 zam gibi; İkinci evi olana yüksek vergi, evini kiraya vermeyene sopa vs.
Bu saçma ve adaletsiz kira ve konut politika ve söylemleri, sonunda insanları yurt dışından ev almaya yöneltti.
Devletin cin fikirli olması münasip değildir.
TCMB’nin hedonik (her tür şerefiyeden arındırılmış) fiyat endekslerine göre Türkiye’de bir konutun ortalama fiyatı 100.000 dolar civarıdır; 2024 yılında T.C. vatandaşları yurtdışından 2,1 milyar dolarlık ev almış.
Eğer bu iki milyar dolar yurtiçinde konut üretimine yönelseydi her yıl 20 bin ilave konut arzı oluşacaktı.
Sayın Bakana ve Bakanlık yetkililerine iki tavsiyem var: Anlı şanlı sunumlarla her yıl 100 milyar TL kredi tahsis ettirdiğiniz YTAK (Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi) kredilerini takip ediniz; bu kredilerin kullandırılmasını, ıslah edilmesini, ucuzlatılmasını ve artırılmasını sağlayın.
İkinci ve daha önemli tavsiyem de Sayın Cumhurbaşkanına sunumunu yaptırdığınız HIT 30 yüksek teknolojili projelere 30 milyar dolarlık kaynak tahsis edildiğine dair vaatlerinizin peşinden gidiniz.
Önünüzde, “mümkün ve tarihi” böyle muhteşem iki proje varken, sanayici tarafından “tırtıkçılık” olarak itham edilen “boş arsalardan haraç alma” politikalarından da vazgeçiniz.
Son bir not: Merkezi Yönetim Bütçesinin, kesinlikle “sanayicilerden zorla alınacak ilave bir gelire” ihtiyacı yoktur. Çünkü Türkiye’nin “bütçe açığı ve kamu borcu” sorunu yoktur.
Fakat “emeklileri sindirdik, asgari ücretlileri ezdik, önümüze çıkanı devirdik şimdi sıra sanayicilerde” diyorsanız; ben de size “mahkeme kadıya mülk değil” atasözünü hatırlatırım.
