Üreterek büyümek tüketerek büyümek
Türkiye 2023 yılında %4,5 büyüdü.
Öte yandan aslında büyümediğimize dair de pek çok eleştiri yazısı okuduk.
Herkesin isabetli bulduğu eleştiri “tüketimle mallarına harcama yaparak büyüdük” anlamındaki “tüketerek büyüdük” eleştirisi oldu.
Soru: Madem ‘harcamalar yöntemiyle GSYH hesaplama’nın iki bacağı yatırım ve tüketim harcamalarıdır; acaba harcamaların ne kadarı tüketim ve ne kadarı da yatırım için yapılmış?
Tüik’in açıkladığı 2023 verilerine göre, harcamalarının %67,7’sini yani 17,8 Trilyon TL’si tüketim için harcanmış.
Paranın geriye kalan %32,3’ü yani 8,5 Trilyon TL’si de yatırımlara harcamış.
Stratejik soru: Yatırım ve tüketim harcamaları arasındaki ideal dağılım ne olmalıdır?
Türkiye için yatırım harcamalarının, toplam harcamalar içindeki payının %35 olmasını makul buluyorum.
Daha yüksek bir oran neredeyse mümkün değil.
2023’te yatırım harcamalarının GSYH’ya oranı %32,3 ve makule yakın bir oran fakat ‘kalıcı ve sürdürülebilir’ mi, şüpheli.
Şüphelenmeliyiz, çünkü 2023 yılında imalat sanayinin GSYH’deki payı %19,4’e düşmüş; 2022’de bu oran %22,1’di.
Yeni yatırım harcamalarının üretimi artırması lazım yoksa yatırım harcamaları artmaz.
İmalatı artırmak için son beş yıldır yatırım harcamaları sürekli artıyor.
Bunu aşağıdaki Sabit Sermaye Oluşumu harcamalarından izleyebiliyoruz.
Aşağıdaki tabloya göre, son beş yılda yatırım harcamaları (sabit sermaye oluşumu) hem mutlak değer hem de oran olarak artmış.
Türk sanayicisi, toplumun tüketim harcamalarından büyük kârlar elde etti; öyle görünüyor ki bu kârların önemli bir kısmı yeni yatırımlara yönlendirilmiş.
Yatırım harcamalarının 8,5 Trilyon TL ve 362 milyar dolar olduğunu aklımızda tutalım ve soralım: acaba bu yatırım harcamalarının sektörler arasında dağılımı nasıl olmuş?
Son beş yıllık dönemde Türkiye’de yapılan sabit sermaye yatırımların ideale uygun bir yönelimle nitelik değiştirdiği görülüyor.
Mesela 2019 yılında toplam yatırımlar içinde inşaatın payı %51,7’yken bu oran 2023 yılında %41,7’ye düşmüş.
Makine ve teçhizat yatırımlarındaysa tam tersi olmuş yani 2019’da %37 olan oran 2023’te %48,8’e yükselmiş.
Tablo bize Türkiye’nin makul bir sanayileşme ivmesi yakaladığını gösteriyor.
Prof. Dr. Güven Sak* ekonomim.com gazetesinde nerdeyse daha önce hiç değinilmemiş istatistikler eşliğinde harika bir yazı yazdı.
Türkiye’nin, küresel ölçekte rekabet gücü olan 1.600 ürün üretebildiğini ve bu ürünlerle dünyadaki 2026 pazarın 2019’una satış yapabildiğini grafiklerle gösteriyor.
İhracatta 226 pazarın 107’sinde, yoğunlaşma bakımından, Çin’in bile önüne geçtiğini ve dünya şampiyonu olduğunu gösteriyor.
Fakat satır aralarında Sayın Güven Sak’ın da sanayileşmenin sürdürülebilirliği ve yönelimi konusunda tedirgin olduğu hissediliyor.
Büyüme rakamlarını yorumlayanlar, genellikle büyüme ile gelir dağılımını iç içe ve karıştırarak anlattıkları için kafa karışıklığı artıyor.
Mesela bazı analistler bu yıl kişi başına oluşan 13.100 dolarlık milli geliri, 2013’te yakalanan 12.500 dolarlık rakamla mukayese etti ve yetersiz buldu.
Çünkü bu yıl oluşan 13.100 dolar kişi başına geliri, Amerika enflasyonunu düşünce, 2013 rakamlarıyla yaklaşık 10.076 dolar ediyor.
2013’te oluşan 12.500 dolar, bugünün parasıyla 16.250 dolar ediyor; pek, biz 2013 yılında ne yapmışız da bugünün parasıyla 16.250 dolar milli gelirimiz oluşmuş?
Cevap: Ülkenin toplam borçlarını üç katına çıkarmışız; yetmemiş özelleştirme ve doğrudan yatırımlarla gelen 70 milyar doları da alınan borçlara eklemiş ve ithalat yaparak yaşamışız.
Sayın Mehmet Şimşek, bu aralar her ne yapıyorsa, sadece enflasyonu düşürmek için yapmıyor; 2003 - 2013 döneminde oluşan dış borçları çevirmek için de yapıyor.
Yatırıma yönlendirilmemiş her borç, borçlunun gelecekteki prangasıdır.