Çocuktan aldım soruyu

Kuşlar gidip okullar açılınca başka bir şeyin daha kapısı aralanmış oldu: kitap fuarları.

Daha şimdiden irili ufaklı kitap fuarı îlanları şehrin ve medyanın duvarlarında görülmeye başlandı. Yayıncılar da kendi imkân ve zevkleri doğrultusunda bu fuarlara icabet ediyor tabii.

Kimi kitap fuarlarının ‘iş olsun’ diye ehil olmayan ellerce yapıldığı âşikarsa da, okur için bu fuarların her zaman işlevsel bir tarafı olduğu muhakkak. En azından sayısal olarak dahi yüklü miktarda kitabı bir arada görüp, karıştırma imkânı bulunuyor.

Dileğimiz o ki kitap fuarı uygulamalarının biraz daha kitaptan, okurdan anlayan ve bunu teknik, lojistik altyapıyla örgütlemeyi bilen ehil ve zevk-i selim sahibi insanlarca yapılması.

Neyse sadede gelelim.

Davet edildiğimde, eğer zamanım da müsaitse kitap fuarlarına katılıyor ve orada okurlarımızla, dostlarımızla buluşmaya çalışıyorum. Çeşitli fuarlarda yaşadığım, güzel ilginç anılar da oluyor kimi zaman. Eksik olmasın dostlarım bu hakir-i pür fakiri şımartıyorlar bazan.

Geçtiğimiz hafta sonu Sancaktepe’de beşincisi yapılan kitap fuarına gittiğimde mütevazı, içinde bir sahafı da olan tek galerili, konuşma salonlu, sağlı sollu kitap standlarının olduğu, üstü brandayla kapatılmış bir kitap fuarında buldum kendimi.

Genç ve çocuk dostlarla yaptığımız kısa sohbetin ardından sorular gelmeye başladı elden ele dolaşan bir mikrofondan.

Soruların kimi resmî ve ‘öğrenilmiş’ sorulardı kimi ise orijinal.

Dilimin döndüğü kadar cevaplamaya çalıştım bu soruları.

Ön sıralarda bulunan küçük bir dostumun sorduğu soruyu ise biraz şaşırtıcı buldum doğrusu. Şöyleydi o ilginç soru: “ Doyurucu edebiyatla fast food edebiyatı birbirinden nasıl ayırabiliriz?”

Başika’yı, Musul’u, Amerika-Rusya ilişkilerinin bölgedeki kıvılcımlı gerginliklerini, ülkece içinden geçtiğimiz olağandışı süreçleri bir dakikalığına unutup o güzel soruya cevap vermek istemez miydim? İsterdim ve çok kısa fast food bir cevap verdim. Bilemiyorum doyurucu oldu mu o çocuk için.

Ve bilemiyorum, market raflarına dizili sağlıksız abur cuburların çocuklarda tetiklediği kanserojen riskler için duyulan endişenin bir benzeri; kötü, çok kötü kitaplar için de duyuluyor mu? -Ben kötü kitabın bile geniş zamanlı düşünüldüğünde olumlu bir yanı bulunduğunu düşünürüm o ayrı.-

Çocuklara bir şey öğretmek için değil, çocuklardan bir şey öğrenmek için yazıyorum. Beni sorularıyla ya da cevaplarıyla hiç yanıltmadıkları için de daima müteşekkirim.

16-10/12/dfgfh.jpg

Ben ben ben

Bencilliğin önlenemez yükselişi sürüyor.

“Bence, bana göre” gibi kelimelerle başlayan muhakeme ve yargılar, bazan açık hakikatlerin bile ‘ben’ perdesi altında kalmasına yol açıyor.

‘Ben kimim’ yahut ‘sen kimsin’ soruları sorulmadığı/duyulmadığı için bu ‘kutsal ben’ söylemi almış başını gidiyor.

‘Hangi rengi seversin’ veya ‘karnıyarığı cacıkla mı cacıksız mı tercih edersin’ soruları sorulsa anlayabilirim bu ‘bence’ meselesini. Ama anlayamadığım ‘bence’ alanları çok fazla. ‘Bence yarın hava yağmurlu olacak’, ‘bence bu ayet şunu demek istiyor’, ‘bence sen delisin’, bence bu konuda Amerika haklı’, ‘bence sabah suşi yenmez’, ‘bence gece daha güzel’, ‘bence de sence’ diyenleri bile duydum.

İşin nereye varacağını bilemiyorum. Bence bir yere varmaz.

Kıyam et, Direnme!

(...) Şu yaşıma kadar kinden umhafaza ettiğim kalbimi kinle kirlettiğiniz için suçlusunuz. Kinime sahip çıkmam gerektiğini düşündüğüm için suçlusunuz. Ülkemin sahibi sandığınız için kendinizi, suçlusunuz. Tanrılığa soyunup kaderimi tayin etme cüretiniz yüzünden suçlusunuz. Hayatımı imhâ, irademi ihmal edilebilir gördüğünüz için suçlusunuz. Gencecik çocuklarımızın muhakemesini çaldığınız, “Su satmak için yangın çıkardılar!” diyecek kadar vicdansızlaştırdığınız için suçlusunuz. İftihar ettiğimiz, uykularımızı emanet ettiğimiz ordumuzu lekelediğiniz için suçlusunuz. Kimsenin bize herhangi bir şey dayatmasına tahammülümüz yok! Ölümü öldürmüş insanların sizden gelecek hayra da şerre de ihtiyacı yok anlamıyor musunuz?

Bu yazı baştan sona salâ dinleyerek yazıldı. Ne zaman salâ duysam 15 Temmuz kesiliyorum. (...) Meliha Öz-Karabatak Edebiyat ve Sanat Dergisi-Eylül Ekim 2016

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.