İlişkiler iyileşiyor mu?

Deniz Yücel’in tutuklu olması Türkiye Almanya ilişkilerinin önündeki en büyük engel olarak görülüyordu. Bu önemli sembolik engel ortadan kalktı. Sürecin hukuki boyutunun tartışmalı olması bir yana, siyasi sonuçları hakkında iyimser bir hava var. İlişkiler artık mükemmel bir seyir mi izleyecek, yoksa Yücel olayı ile sembolleşen gerilim, telafisi güç hasarlar mı bıraktı? Bu soruyu her şeyden önce kendi içimizde dürüstçe cevaplamız gerekiyor.

Yücel olayının Almanya’daki kahramanı, siyasi olarak pek de parlak bir dönem yaşamayan Sigmar Gabriel oldu. Gabriel’in Yücel’in serbest kalması için gösterdiği çaba, siyasetçinin kazanç hanesini yazıldı ve yıldızı da yeniden parlamaya başladı. Yücel olayı Alman kamuoyu için Türkiye hakkındaki söylemlerinin ne derece haklı olduğu konusunda bir onay oldu. Kamuoyu Yücel’in özgürlüğüne kavuşması ile rahatlarken, Türkiye’nin bir hukuk devleti olmadığı yönündeki algı da pekişmiş oldu.

Bu tecrübe Türkiye Almanya ilişkilerinde her zaman hatıralarda kalacak. Gabriel’in bu siyasi başarının sağladığı prestiji de arkasına alarak Münih Güvenlik Konferansı’nda hiç şüphesiz Türkiye’yi de ilgilendirecek önemli açıklamalar yaptı.Gabriel’in Avrupa’nın geleceğe katlanan değil geleceği düzenleyen bir yapıya bürünmesinden bahsetmesi Türkiye Almanya ilişkilerinin seyrinde ne tür dış etkenler olabileceği konusunda da fikir veriyor.

Daha güçlü ve etkin bir Avrupa fikri, AB’nin dış politik konularda ortak adım atması, ortak hareket etmesi anlamı taşıyor. Bu Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinde daha kararlı bir blokla karşı karşı karşıya kalacağının da bir işarete aynı zamanda. AB arasındaki fikir ayrılıklarının yapısal bir zaafiyete dönüşmemesi için alınacak tedbirler konusunda Almanya bu kez kararlı gözüküyor. Türkiye’yi ilgilendirebilecek bir diğer gelişme ise Gabriel’in Rusya ile olan ilişkilerde de iyileşmeden bahsetmesi, hatta Rusya’ya yapılan yaptırımların adım adım kaldırılmasını istemesi. Bu gelişme Avrupa’daki dış politik dengelere etki edecek çok önemli bir adım.

Gabriel’in bu açıklamaları yeni kurulacak hükümetin daha etkin bir AB fikrini gündeminin ana maddesi haline getirdiğini gösteriyor. Zaten AB’nin önemli yapısal adımlara atması sadece Almanya’nın öncülük yapması ile mümkün. AB ülkelerinde önceleri bir memnuniyetsizlik yaratan bu gerçek, artık bir beklentiye dönüştü. Almanya’nın ekonomik olarak var olan öncü rolü, siyasi bir öncülüğe dönüşmüş durumda ve AB ülkeleri de bunu önceki yıllarda olduğu gibi, bir tehdit olarak görmüyor. Hiç kimsenin gözardı emeyeceği siyasi bir realite bu.

İlişkilerde görece haklı olduğumuz konularda, ahlaki üstünlüğü, gösterdiğimiz anlamsız hamasetle kaybettik. Hem Türkiye Almanya ilişkileri, hem de Almanya’daki Türklerin konumu ağır hasar aldı. Bu didişmenin kazananı Türkiye olmadı. İşkilerin iyileşmesi Alman hükümetinin ne şekilde tavır sergileyeceği ile direk ilgili bir bir durum değil. Yani Almanya bu zamana kadar hangi tavrı sergilediyse bundan sonra da aynı tavrı sergileyecek. Almanya ile ilişkilerde asıl belirleyici olan mağdur rolünden sıyrılıp, akılcı, nesnel ve rasyonal adımlar atıp atamamak. Karar vericilerin bu iç hesaplaşmayı kendisi ile yapması gerekiyor. Yoksa kaybeden hep biz olacağız.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum