PISA’yı sadece biz tartışmıyoruz

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) araştırmaları Türkiye’nin gündeminde son bir kaç yıldır var. Almanya ise yıllardır PISA’yı tartışıyor. Sadece tartışmıyor sonuçlardan ders çıkartıp eğitim sisteminde iyileştirmeler de yapıyor. Almanya’da ilk kez 2001 yılında açıklanan PISA, kamuoyunda şok etkisi yaratmıştı. Sonuçlara göre Almanya’da 15 yaşındaki öğrencilerin 5’te biri ilkokul düzeyinde okuma yazma kabiliyetine sahipti. Ayrıca öğrencilerinin başarısı, mensup olduğu sosyal sınıfla Almanya kadar ilintili olan başka bir sanayi ülkesi de yoktu.

***

Bu sonuçlar Alman kamuoyunda yoğun tartışmalara neden oldu. OECD ortalamasının altında yer alan Almanya için bu kabul edilemez bir durumdu. Rakamların Almanya’nın genel durumunu yansıtmadığı, seçilen okulların temsil kabiliyetine sahip olmadığı, yabancı öğrencilerin ortalamayı düşürdüğü ve Alman eğitim sisteminin kökünden değişmesi gerektiğine kadar geniş yelpazede yorumlar ve tavsiyeler yapıldı. Bu tartışmalar kısmen hâlâ sürüyor. 2001 kabusundan sonra Almanya acil tedbirler almaya başladı.

***

Bütün eyaletlerin eğitim bakanları 7 maddelik ortak bir hareket planı hazırladı. Eyaletlere göre farklılıklar arzeden eğitim kalite standartı eşitlendi. Mensup olduğu sosyal sınıf nedeniyle eğitimden yeteri kadar istifade edemeyen öğrenciler için programlar geliştirildi. Bu projeler ve çalışmaların faydası da görüldü. Her üç yılda yayınlanan PISA raporunda kademe kademe iyileşmeler gözlendi. Almanya 2017 yılındaki Pisa araştırmasında ise OECD ortalamasının üstünde.

***

Türkiye’deki tartışmalar da benzeri bir sürecin başlamasına vesile olabilir. Milli Eğitim Bakanlığı‘nın PISA’nın muadili ABİDE isimli araştırması da PISA ile üç aşağı beş yukarı aynı sonuçları verdi. Bir nevi PISA’nın sağlaması yapıldı. Bir sorunu çözmeden önce sorunu doğru tanımlamak güzel bir başlangıç. Kendi kriterlerimize göre yaptığımız araştırmada uluslararası araştırmayla aynı sonuçlara vardık. Belki PISA sonuçları sonrasında eğitim sistemlerini iyileştiren ülkelerin çözümleri de işimize yarayabilir.

KADIKÖY ULU CAMİİ

İstanbul’un önüne hangi kavramı koyarsanız ortaya çıkan tamlama özel bir anlam kazanır. Örneğin; İstanbul ve edebiyat dediğinizde kastettiğiniz şeyin sıradan, alelade bir şey olmadığı, olmaması gerektiği kendiliğinden oluşan asgari bir kalite standardıdır. Yine İstanbul ve sanat, İstanbul ve estetik vs… gibi tanımlamalar bize kalite çağrışımı yapar. Bu sadece Türkiye için değil dünya genelinde de kabul gören bir algı.

***

Her ne kadar hakkını veremiyorsak da İstanbul ve imar tamlaması da bize uymak zorunda olduğumuz asgari kalite ve estetik şartların hatırlatır. Hele söz konusu eser bir camiyse. Kentin estetik zerafetine ve tarihe karşı sorumluluk gerektiren bir imar olayı ile karşı karşıyayız demetir. Şaheser örnekler olduğu için kalite ve estetik çıtası bir hayli yüksektedir. Kadıköy sahilinde yapılması planlanan Ulu Camii devasa ebatları ve yayınlanan taslak resimleri itibarı ile İstanbul camilerinin mimari kalitesinin uzağında bir görüntü veriyor.

***

Bu cami için henüz imar izni çıktı. Nasıl bir cami olacağı tam olarak bilinmiyor. Ancak İstanbul mimarisi konusunda yapılan hataları hatırlayınca, Kadıköy sahilindeki cami projesinin kamuoyunun estetik imtihanını geçmek gibi bir sorumluluğu olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

17-12/02/kenanbutakin-copy111-1512248228.jpg

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum