Dünya beşten değil birden bile büyük değilse…

Gazze’de can kaybı 50 bin 846’ya yükseldi.

Geçen hafta kaçtı ki? Ya da bundan 20 gün önce ne kadardı da bugün elli bin sekiz yüz kırk altı oldu.

Bundan bir hafta sonra elli iki bin üç yüz elli sekiz olduğunda ne anlam ifade edecek? Arada bin beş yüz on iki kişinin daha İsrail tarafından öldürülmüş olması küresel siyasette, ulusal tartışmalarda hangi taşın yerini değiştirecek?

Bu kadar büyük rakamların arasında gizlenen tek tek insan hikayeleri sessiz çığlıklar olarak yitip gidiyor. İsrail’in şu sıralar en çok başını ağrıtan hadise, tüm dünyaya herkesin gözünün içine baka baka yalan söylediği zaten malum iken bunu kendisinin bile kabul etmek zorunda kaldığı 15 acil yardım çalışanın öldürülmesi oldu.

İsrail’in saldırdığı bir muhite işaretli araçları, yanan ambulans ışıkları ile gitmekte olan Filistin Kızılay’ından çalışanların İsrail güçlerince öldürülmesi önce inkâr edildi. Işıkları yanmıyordu, Kızılay çalışanı oldukları belli değildi gibi yalanlar hadiseyi tüm açıklığı ile ortaya koyan bir videodan sonra çürüdü.

İsrail’in bile isteye işlediği suçlarla ilgili hala kendisini meşrulaştırmak için yalan söylemek ihtiyacının ya da çabasının bizatihi kendisi bile İsrail toplumun ne kadar travmatik ve sorunlu bir yapıya evrildiğini işareti aslında. İsrail askerlerinin kasıtlı olarak savaş suçu işlemeleri için nasıl yönlendirildiğine, eğitildiğine bu suçların nihai amaca ulaşmakta nasıl bilinçli bir unsur haline geldiğine dair düzinelerce itiraf ortada iken İsrail ordusunun profesyonel bir cinayet şebekesi olmadığına dünyayı ikna etme çabası artık trajikomik bile değil.

İsrail’in katlettiği o sağlık çalışanları ise aynı diğer Filistinlilerin hak ettiği gibi birer sayı olmaktan fazlasını hak ediyorlar.

İçlerinde en sessizi Eşref Ebu Lebda idi. 32 yaşında öldürüldü. İsrail saldırıları başlamadan bir ay önce Eylül 2023’te evlenmişti. Geride gencecik eşi ve iki aylık kızı kaldı.

Eğer alnımıza yazıldıysa gittiğimiz yerden döneriz. Yok dönmüyorsak demek kaderimiz buymuş.” Her olaya giderken İzzetin Şaat’ın ağzından çıkan bu sözler gerçekten kaderi oldu. 2000’den beri Filistin Kızılay’ında 25 yıldır can kurtarıyordu.

Sürekli Kızılay Merkezinde yatıp kalkan, sadece haftada bir kez eşini ve çocuklarını görmeye giden Muhammed Behlül arkasında ailesine gurur duyacakları bir isim bıraktı. Eşinin ve çocuklarının o gururu yaşayacak kadar yaşayıp yaşamayacakları ile İsrail’in insafına kalmış.

Arkadaşlarının yağmurlu bir günde karşıdan karşıya geçmekte zorlanan yaşlı bir kadını iki kişi birlikte “sanki bir gelin gibi” oturduğu sandalyeyi nasıl taşıdığını anlattıkları Muhammed ise daha 23 yaşında idi öldürüldüğünde.

Çocuklu, bekar, genç, yaşlı son bir buçuk yıldır sürekli olarak yaralı taşıyan, her biri tek tek yıkılan sağlık merkezlerine can yetiştiren 15 kişiyi öldüren İsrail’in bu cinayeti kim bilir belki on yıllar sonra aynı topraklarda ölüme giden sağlık görevlilerinin hikayesi olarak film olur. Bu sefer sinema salonlarında hem mağdur olarak başrolde olanların çocuklarının nasıl katile dönüştükleri işlenir.

Filmin arka plandaki hikayesi ölenlerin sayısının anlamsızlaştığı bir cehennemde korkunç bir selden ince bir dalı çeker gibi can kurtarmaya çalışmaya inat etmenin insan ruhunun derinlerinde nereye tekabül ettiği olur.

Türkiye’de ise neredeyse çamur deryası denilebilecek bir siyasi patinajda herkes boğazına kadar gündeme batmış durumda. E kolay değil. Ekonomik sıkıntılar, siyasi korkular, hayat gailesi arasında ne kadar süredir işlediği bile unutulan bir ölen insan taksimetresinin en son kaçı gösterdiği bir avuç insan dışında kimsenin radarına girmiyor işte.

Yapılan her eyleme saygı duymakla birlikte Türkiye’de Filistin’deki katliamlara itiraz edenlerin de çok azı Ankara üzerinde baskı kurma derdinde. Ya da daha doğrusu buna cesaret ediyor.

Ajans haberlerinde hızla alt sıralara gideceği belli olan İsrail konsolosluğu önündeki eylemlerin İsrail’e petrol sevk eden ülkelerin temsilcilikleri ya da Filistin üzerinden İsrail ile ticaretin neredeyse kesintisiz devam etmesini izleyen ilgili bakanlıklar önünde yapılmasını engelleyen ne? İzin verilen yerlerde o da izin verildiği kadar yapılan eylemlerin neyi değiştireceği kocaman bir soru işareti.

Şu bir buçuk yıl hiçbir şey öğretmedi ise “Dünya beşten büyüktür.” sloganının kullanışlı bir miting malzemesi olmaktan öteye gitmediği. Beş ülkeyi bir kenara bırakın dünyanın birden ya da yanına Amerika’yı ekleyin ikiden büyük olduğunu iddia etmek bile zor artık.

YORUMLAR (14)
14 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.