İsrail’in esir aldığı gelecek

İsrail gibi ne nüfusu ne jeopolitik konumu dünya siyasetini belirlemeye yetmemesi gereken bir ülke Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşındaki soykırım yükü sebebiyle küresel siyaseti esir almış durumda.
Ne ABD’nin ne de Avrupa ülkelerinin Netanyahu hükümetini durdurmaya güçleri yetiyor. Batı aynı anda iki esareti birlikte yaşıyor. Bir yanda 7 Ekim’de HAMAS saldırılarının ardından gösterilen koşulsuz İsrail desteği geri adım atmayı zorlaştırıyor.

ABD’nin saldırıların hemen ardından bölgeye uçak gemilerini göndermesinden Biden’ınsavaş devam ederken İsrail’e giden ilk Amerikan Başkanı olmasına, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Layen’in çelik yelekli destek ziyaretine kadar Batı tek kelime ile İsrail’in yanında hazırola geçti.

Diğer yanda ise ‘kendisi gibi görünen’ ve Avrupa’nın soykırım mağduru olan Yahudi toplumuna sahipsiz bırakma utancına düşmeme çıkmazı duruyor. Hele de Almanya’da bu zihinsel ve psikolojik esaret üniversitelerden İsrail’i eleştiren akademisyenleri atamaya kadar varmış durumda.

Jeopolitik ya da stratejik değeri bu desteği hak etmeyen İsrail’in yanında ideolojik ve teolojik temelli bu duruş ise ‘medeniyet’ eksenli bir bölünmeye neden oldu. Dünya ticaret rotalarının değiştiği, daha önce başlayan ve bölge gerçeklerini yok sayan normalleşme süreçlerinin durduğu bir noktadayız.

Ancak bu durumun ne kadar sürdürülebilir olduğu Amerika’dan İsrail’e kadar sorgulanmaya başladı.

Bunun iki temel sebebinden biri İsrail’in, esir takası için verilen kısa aralar dışında 127 gündür sürdürdüğü saldırılarda hayatını kaybeden Filistinli sayısı 28 bini geçmiş olması. İkincisi ise Filistinlilerin maruz bırakıldığı insanlık dışı görüntüler, Netanyahu’nun koyduğu Hamas’ı tümüyle yok etme hedefinin imkansızlığı ve İsrail terörünün bitimsiz bir savaşı davet etmesi başta destek verenleri zorluyor.

İsrail’e en net destek veren Hillary Clinton’dan ABD Başkanı Biden’a kadar birçok dünya lideri kapalı toplantılarda Netanyahu’ya hakaret etmekten geri durmuyor.

ABD Kongresinde İsrail’e 17,6 milyar dolarlık yardım paketi kongre üyelerinin çoğunluğu desteklemesine rağmen yeterli orana ulaşmadığı için reddedildi. Kongre’nin Filistinli üyesi Rashida Tlaib tasarıya olumlu oy verenlerin bile bir kısmının gelip kendilerine “Biz de Netahyahu’dan nefret ediyoruz.” dediğini söylemesi nasıl bir mecburiyet içine hapsolduklarının itirafı aslında.

Burada düşülecek ne büyük yanlış İsrail’in ürettiği güvenlik risklerini ve Filistin’de katledilen insanlarının sorumluluğunu tek başına Netanyahu’ya yükleyip yeni bir sayfanın açılmasının kolay olduğuna inanmak.
İsrail gazetesi Haaretz’in yayın yönetmeni Aluf Benn, Amerika’nın önemli dış politika dergilerinden Foreign Affairs’te (İngilizce kendini savunma hakkından esinlenerek) “İsrail’in kendi kendini imhası” başlığı ile kaleme aldığı makalesinde Netanyahu’nun bizzat İsrail’i nasıl bir felakete götürdüğünü söylerken bu politikanın içerdeki dinamiklerden beslendiğini de anlatıyor. Benn’e göre Netanyahu ile ya da o olmadan işgal, yerleşimciler ve Filistinlilerin yerlerinden edilmesi üzerine kurulu İsrail devlet politikası devam edecek.

Netanyahu; İsrail Yahudilerinin önemli bir kesimine hâkim güvenlik travması, üstünlük algısı, tarihsel intikamların memuru oldukları inancı ve karşılıksız destek görecekleri önkabulünün ete kemiğe bürünmüş hali sadece.

Bugün Gazze saldırılarına ilişkin İsrail’den gelen itirazların önemli bir kısmı da işlenen cinayetlerin günahını sorgulamaktan çok mevcut politikanın İsrail’i daha güvenli yapmaya yetmeyeceği görüşünden kaynaklanıyor.

Eğer Batı bu kısır döngüden çıkacak bir yaklaşım geliştirebilirse yaşanan onca acı bölgede daha istikrarlı bir barış ya da sürdürülebilir bir ateşkes için zemin oluşturulabilir.

Yine mevcut kriz dünyanın birçok yerinde var olan ancak Orta Doğu’da olmayan bir bölgesel güvenlik yapılanmasının kurulmasına zemin hazırlarsa bu da bölge için olumlu bir adım olur. Ama ne yazık ki son dönemde daha olumlu bir noktaya gelen bölgesel işbirliği süreçleri bunu gerçekleştirebilecek noktada değil. Tek başına İran’ın kendi güvenliğini, çevresindeki ağırlıklı Müslüman ülkelerin istikrarsızlığı üzerine kuran yaklaşımı bunun ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Eğer Batı’da ya da bölge ülkelerinde yapısal bir dönüşüm yaşanmazsa 7 Ekim’den beri ölenler sadece ilerde en az bu ölçekte yaşanacağı öngörülebilecek olan krizlerin bir habercisi olarak kalacak.

Not: Bu vesile ile gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni ve değerli ağabeyim İbrahim Kiras’ın vefat eden babası muhterem Rahmi amcamıza da rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum