Kaybedeni bol savaş

Herkesin beklediği ama kimsenin “yarın olur” diyemediği İran – İsrail savaşı yaşandı bitti. En azından şimdilik öyle görünüyor.

Aslında İran’ın vekilleri ile İsrail’in kendi ordusu ve istihbarat unsurları üzerinden iki ülke arasında yoğunluğu azalıp artan savaş yıllardır sürüyordu. 7 Ekim 2023 sonrasındaki süreç çatışmanın Tahran’a ve diğer İran şehirlerine kadar uzanmasına neden oldu. Savaş o raddeye gelene kadar kimse “kendini gerçekleştiren kehanetin” sahibi olmak istemediğinden bu kadar açık bir çatışmayı öngörmek istemedi. Hep neden olmayacağı, daha önce savaşın eşiğine kadar gelip dönen iki ülkenin uçurumun kenarında dans etme sicilinin bu çatışmayı da engelleyeceği düşünüldü.

İki hafta süren çatışma birbirine tezat hatta Ortadoğu’nun ironisi olarak tarif edilecek dinamiklerin havada uçuştuğu bir dönem oldu. Bölgede her ülkenin az ya da çok Tahran tarafından desteklenen vekil örgütlerin saldırıları ile maliyet yüklendiği, istikrar ya da güvenlik kelimeleri ile aynı cümle içerisinde geçmesi bile mümkün olmayan İran İsrail karşısında “rasyonel”, “makul”, “mazlum” aktör haline geldi.

İran’ın bu algıya oturmasının temel sebebi doğal olarak sadece bölgenin ve zamanın değil tarihin en irrasyonel aktörlerinden biriyle karşı karşıya olması. İsrail ve Netanyahu o kadar gözü kararmış bir hınçla yola çıktılar ki İran’ın jeopolitik okuması makul yerde kaldı. Tahran bölgede maliyet üretmediği ülke, halk kalmamış olmasına rağmen haksız yere hedef alındığı algısına oturdu.

Yaşanan savaştan, çatışmanın başladığı ana kadar olanlardan bölgedeki tüm aktörler için çıkarılması gereken dersler var.

Görünürde sadece iki ülke savaştığı ama aslında bölgede kaybetmeyen kimsenin kalmadığı bir süreçteyiz. Göreceli kazançlar uzun vadede bölgenin toplam kaybını örtmeye yetmiyor.

Trump zoruyla ateşkes yapılsa da işin sonunda en ciddi kaybeden İran oldu. İran’ın kaybı sadece İsrail saldırısı ile başlamadı. Son iki yıl içerisinde önce bölgedeki vekil aktörlerinin etkinliğini kaybetti. İran halkının geleceğinden çalınarak sadece rejimin tahkimatı ve bölgesel nüfuz çabası ile yurtdışına aktarılan milyarlarca dolar buhar oldu.

Nihayetinde de başta IŞİD olmak üzere terör saldırılarından azade olan İran toprakları İsrail füzelerinin hedefi oldu. Her anti-demokratik ve baskıcı devlet gibi “güçlü devlet-güçlü ordu” filmlerinin havası nokta operasyonları ile suikaste kurban giden İranlı komutanlarla beraber kayboldu. Bu tür rejimlerin kendi toplumlarına karşı uyguladıkları gücün dışarıya karşı ne kadar zayıf olduğu bir kez daha görüldü.

Kendi iddiası ile istediği tüm hedeflere ulaştığını söyleyen İsrail’in kayıpları da küçümsenecek gibi değil. Başta çok zayıf bir savunma gösterse de İran’ın balistik füzelerle İsrail kentlerini vurabilmesi İsrail’in dokunulmazlığını elinden aldı.

Ancak yarım günde İsrail’e varan dronelar ya da Hamas’ın olmayan imkanlarla geliştirdiği füzeler karşısında neredeyse kusursuz işleyen sistemlerin kurumsal bir ordu karşısındaki sınırları görüldü. Her evde olan güvenli odalar balistik füzeler karşısında anlamını kaybetti. Planlanandan uzun süren karşılıklı füze düellosunun İsrail’in elindeki savunma stokunu da nasıl eriteceği görüldü.

İsrail’in umurunda değil ama Gazze’de zaten yerle yeksan olan insanlık vicdanındaki imaj İran’da daha da yerlere serildi. Artık ABD eliyle beslenip büyütülmüş “İsrail sorunu” sadece bölge için değil küresel güvenlik için de bir mesele.

Her iki ülke de sadece yapabildikleri ve güçleri yettiği için cinayet işleyebildiklerini görmüş oldular. İran Suriye’de ya da Ortadoğu’nun herhangi bir coğrafyasında kendini savunmaktan aciz, silahsız ya da direniş örgütleme becerisine sahip olmayan kitleleri silah ve kan ile bastırabilirken, terörize edebilirken İsrail de masum Filistinlileri üzerlerinde sadece muşambadan çadırlar varken öldürebiliyordu. Saldırı kapasitesine sahip aktörlerle karşılaşınca her ikisinin de silahsız sivillere karşı yazdıkları kahramanlık destanlarının o kadar altlarının dolu olmadığı farkedildi.

Kürsülerde kolektif güvenlik ya da Filistin halkı için söylenecek söz bırakmamış olan bölge ülkelerinin liderlerinin de sınırlarının dibindeki bir savaşı durduracak bir kapasiteye sahip olmadıkları ortaya çıktı. Avrupa Birliğini aktör olarak yazmak uzun süredir bu bölgede çok anlamlı değil zaten.

Ülkelerin kayıpları bir yana, çatışmadan önce de sonra da can vermeye devam eden Filistin halkı hala bombaların altında. Savaş durunca sorun da bitti gibi bir hava olsa da dünyada sokaklara inmekten bıkmayan yüzbinler acının dinmediğini bağırıyor.

Asıl Filistinlilerle birlikte bölge insanı ve vicdan kaybetmeye devam ediyor.

YORUMLAR (21)
21 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.