Yapılamayacak ne kaldı ise…
Türkiye’de son 10 yılın hikayesi kısaca özetlenecek olsa “o kadar da olmaz denilenler oldu, yapamazlar denilenler yapıldı” denilse yeter.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan duygu atmosferini iktidar, yeni bir Türkiye koalisyonu kurmak ve toplumdaki ortak paydaları genişleterek daha kapsayıcı bir meşruiyet zemini oluşturmak için kullanabilirdi. Tercih etmedi. Onun yerine darbe atlatmış olmanın verdiği güçle çok geniş bir muarız tanımı yapılarak Cumhuriyet tarihinin en sert tasfiye süreçlerinden biri gerçekleştirildi.
Darbeyi düzenleyen FETÖ’nün yaygınlığı ve devlet içindeki uzantıları düşünülünce bu kesime karşı tasfiyenin de geniş olmasını beklemek normaldi ama yüz binin üzerinde kişinin gerçekten terör örgütü ile terör amacıyla iltisaklı olduğunu kabul etmek zor. Silah bırakacağını açıklayan adıyla sanıyla terör örgütü olan PKK bile aktif üye olarak bu rakamlara ulaşamadı.
Nihayetinde FETÖ torbasına tüm muhalifleri koymak kolay değil diye düşünenler yanıldı. O günden sonra da iktidar kendisine karşı olan özel ya da tüzel kişiler karşısında tereddütsüz bir tutum takındı. Örnek mi? Mesele FETÖ olsa idi FETÖ’nün en iddialı olduğu eğitim konusunda tahtını sarsan İstanbul Şehir Üniversitesi’nin başına gelenler gelmezdi.
“Şehir Üniversitesi kapatılamaz” diye düşünenler oldu. Sonuçta koskoca üniversiteyi kapatmak o kadar kolay değildi. Uzun yanılanlar listesinde küçük bir yer işgal ediyor böyle düşünenler.
2019’da yerel seçimlerde İstanbul’da seçimleri kaybeden iktidarın resmî sonuçlara itibar etmeyip sadece “çaldılar” diyerek seçimleri yenilemesi de olmaz gibiydi. Gayet de oldu. Sonuç istenen gibi gerçekleşmedi ama “yapılabileceklerin” sınırının genişlemesi anlamında önemliydi.
Osman Kavala ve benzeri isimlerin ceza yerine geçen iddianamesiz tutukluk süreçleri de normalde “yapılamaması” gereken uygulamalardandı ama onlar da rutin haline geldi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil onlarca belediye başkanının tutuklanıp yerlerine kayyım atanması ya da meclis çoğunluğu gerekçesi ile yerlerine iktidar partisinden isimlerin getirilmesi de “olsa da bu kadar genişi olmaz” denilen pratiklerdi. An itibarıyla yerel seçimlere girerken İstanbul’da tüm ilçelerde ve hemen hemen tüm büyükşehir belediyelerinde CHPli başkanlar tutuklansa şaşıracak kimse var mıdır acaba?
Geriye kalan İstanbul Büyükşehir Belediyesine ve CHP’ye kayyım atanması.
Dün CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyım atanması ile CHP Genel Merkezine de kayyım yolu açılmış durumda.
19 Mart’ta İmamoğlu ve ekibine karşı yürütülen operasyon ile iktidarın istediği bir siyasi harita oluşmadı. CHP’nin meydan performansı aktörlerin pratik görünürlüğü tasfiye edilse de siyasi ağırlıklarının aynı kolaylıkla ortadan kalkmayacağını gösterdi. Partilerin oy oranları da dengenin hala ortada olduğunu gösteriyor. Ancak bu fotoğraf iktidarın CHP’yi parti olarak kriminalize etme ve pratik görünürlüğünü felce uğratma stratejisini değiştirmiş değil.
Türkiye’de seçmenin hukuki süreçlerle siyasi hedefler arasında çizgi çekebilme yeteneği son operasyonların sandıkta iktidar lehine bir dinamik üretmesini zorlaştırıyor. Ancak bu Türkiye’de sistemin demokratik işleyişinin altının büyük oranda boşaltıldığı gerçeğini değiştirmiyor.
Şimdiden sonra iktidarın yapmak istedikleri ve sistem üzerindeki geniş kontrolü ile seçmenin elinde kalan son derece dar demokratik imkanlar arasındaki gerilimin galibi Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Belli bir noktadan sonra iktidarın gücü tüm aktörleri tasfiye etmeye yetmeyebilir. Herkesin tümüyle tasfiyesi, en azından bugün için, mümkün olmadığı için geride kalanlar oyunu değiştirebilir. Ya da seçmen iktidarın siyaset ve sistem mühendisliği çabaları sonunda istese bile iktidarı değiştirmeyi başaramayabilir.
İktidarın ne yapmak istediği, Türkiye’yi nasıl bir sistemle yönetmek istediği konusunda soru işareti yok. Mesele buna gücünün yetip yetmeyeceği. Onun dışında Türkiye bir demokrasi, sistemi güçler ayrılığı, devletin temeli hukuk, yargısı bağımsız, Cumhurbaşkanlığı dışındaki iktidar aktörleri sahici, açıklamalar gerçek “–miş” gibi yapıp yorulmamak gerek.
Mevcut durumu tam ortaya koyup geleceğe dair öngörüleri onun üzerine bina etmekte fayda var.
