İfade özgürlüğü demişken!..
Gelişmiş demokrasilerde muhalefet partileri yaklaşan seçimlerde nispeten daha şanslıdır; Türkçe tabiri ile küfe başkasının sırtında olduğu için daha rahat hareket edebilirler.
Ancak bu rahatlığın siyaseten karşılığının olabilmesi için uyulması gereken asgari zorunluluklar var. Muhalefet bu asgari şartları yerine getir(e)miyorsa siyaseten de alternatif olmak gibi bir şansı olamaz. Çünkü muhalefetin muhalefetteyken yaptıkları bir nevi yarın için -gerçeklemesi temenni edilen- bir referans değeri taşır.
Muhalifliğin zorluğu da biraz buradan gelir.
İktidara alternatif olmak ve ülkeyi yönetmek gibi bir talebi olmayan partiler için bu tür ilkelerin bir anlamı yoktur. Nitekim Türkiye’de bazı partilerin ve siyasal çizgilerin bilerek-bilmeyerek yıllardır yaptıkları gibi, asıl amaçları ellerindekini korumak ve partizanlarına yeni kazanç kapıları açabilmek olduğu için -bu da ayıp bir şey değildir, sonuçta siyaset bir parça da bunun için yapılır- geniş kitlelere ulaşmak gibi bir dertleri yoktur.
Türkiye’de -kendisini devletin sahibi gören- ittihatçı geleneğin iki merkez partisinden biri olan CHP’yi Sayın Kılıçdaroğlu uzun süredir demokratik bir çizgiye çekmeye çalışıyor. Her ne kadar hakkı verilmese de işinin ne denli zor olduğunu o siyasi çizgiyi az çok içeriden bilenler bilebilir. Bu geleneğin diğer ortağı ise bugün zaten fiilen iktidar ortağı ve 27 Mayıs’tan beri çok fazla demokratik açılımlarla bir ilgileri yok.
Ancak bu gelenekle aynı ortak tabana oturan ve bazen MHP’nin ikizi gibi gözüken İYİ Parti ise her ne kadar yola bir Türkiye Partisi olma niyetiyle yola çıksa da işin ve tabanının doğası gereği bunu yeterince gerçekleştiremiyor. Çünkü tabanı pek çok açıdan gerek iktidar ve gerekse MHP tarafından rahatlıkla manipüle edilebilecek konumda.
Yeni partiler için ise bir değerlendirme yapmak için henüz çok erken.
***
Muhalefetin doğru, dürüst ve adil olmak, yanlışları düzgün bir dille ifade etmek, yapıcı eleştiriler ortaya koyabilmek ve sorunların çözümü için bir programı olduğunu göstermek, saldırganlık ve tacizden uzak durmak, halktan gelebilecek en sert eleştirileri dahi suhuletle karşılamaktan başka çaresi yoktur. Tabii ki temel hak ve özgürlüklerin hayat sahasını genişletmek için de mücadele ettiğini halka hissettirmelidir.
Ama bizim gibi henüz demokrasinin ne olduğunun yeterince kavranamadığı ahbap-çavuş demokrasilerinde küçük de olsa sembolik adımların karşılığı çok daha büyük olabilmektedir. Bu nedenle doğru zamanda, doğru adımları atabilmek siyasi parti ve liderleri için elzemdir.
Herkesin sustuğu yerde konuşabilmek, herkesin duygularına esir olduğu yerde sükûneti koruyabilmek, coşkunun ortasında “bir dakika…” diyebilmek iktidara giden yolun anahtarıdır. Ancak üzülerek görmekteyiz ki pek çok kritik durumda siyasi parti ve liderlerinin genelde geçmişten bugüne taşıdıkları zihni bariyerlere esir oldukları için harekete geçme konusunda cesaretsiz davrandıkları, adım atmışlarsa da attıkları adımların zoraki olduğu maalesef gözle görülür bir şekilde hissedilmektedir.
***
Son yıllarda hemen tüm muhalefet partileri Türkiye’de ifade özgürlüğünün alanının daraldığını defaten dile getirirken muhalefetin kendisinin de bu konuda hata yapma lüksü ol(a)maz… Bu durum hakaretamiz içerikler için de geçerlidir. Hele siyasi bir figür olarak halkın önünde isek bu duruma herkesten daha fazla katlanmak zorundasınızdır. Elbette kimse hakaretamiz ifadelere muhatap olmak istemez ancak konumunuz bu sınırın geniş tutulmasını gerektiriyorsa ona göre davranmanız gerekir.
Basının önüne çıkıp “insanlar sosyal medya paylaşımlarından dolayı cezalandırılıyor, birilerini eleştirmek suç oldu” derken sizin de aksini yapma hakkınız ol(a)maz.
Tesadüfen öğrendiğim bir dava konusu bu konuda daha çok fırın ekmek yememiz gerektiğini gösteriyor. İYİ Parti genel başkanı Sayın Meral Akşener hanımefendiye Facebook paylaşımları üzerinden hakaret ettiği gerekçesi ile Eskişehir’den bir vatandaşa dava açılmış ve şikayet uzlaşma komisyonunda çözülemediği için 3 Mart 2020 tarihi itibari ile olayın Cumhuriyet Savcılığı tarafından mahkemeye sevk edildiğini öğrendim.
Ben şahsen Sayın Meral Akşener’in konuya normal şartlarda kızsa da gülüp geçeceğini ve meseleyi Allah’a havale edeceğine eminim ancak çok şikayetçi olduğumuz kraldan fazla kralcıların etkisinde kaldığını ve belki de davadan bile haberi olmadığını düşünüyorum.
Hakaretamiz ve aşırı sert eleştirel cümlelerin hedefinde başkaları olduğunda -temennimiz kimsenin kimseye hakaret etmemesi- ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu söylerken, kendimize yapıldığında suç kabul edersek eleştirdiğimiz kimselerden ne farkımız kalır ki…