Milletvekili olmak!
Türkiye 16 Nisan itibariyle yeni bir sisteme geçti. Bu nedenle sistemin bizlere nasıl daha faydalı hale getirilebileceği üzerinde ciddi tartışmaların yapılması gerekiyor, çünkü önümüzdeki iki yıl içinde uyum yasaları çıkacak. Uyum yasaları hazırlanırken atılacak her doğru adım sistemi daha etkin hale getirecektir. Bu nedenle bu işin kapalı kapılar ardında değil kamuya açık yapılmasında büyük fayda var.
Yeni sistemle yüzde 30-35’le hükümet olma dönemi kapanıyor ve “yüzde 50+1” dönemi başlıyor. Bu da seçilecek cumhurbaşkanını daha geniş kesimlere hitap etmek zorunda bırakacak. İlk turda olmasa bile ikinci turda partiler ve de adaylar arasında işbirliği kaçınılmaz hale gelecek. Bu durum belki de bir türlü beceremediğimiz uzlaşma kültürümüzün de gelişmesini sağlayacak.
***
Yürütmenin başı cumhurbaşkanı bir uzlaşının temsilcisi olacağı için parlamento da ister istemez yeni bir şekil alacak. Yeni sistem yürütme ile yasama arasındaki geçişkenliği de kaldıracağından vekillerin hem yasamanın hem de yürütmenin bir parçası olabilme ihtimali de ortadan kalkıyor. 2019 itibariyle vekillerin siyasetteki ağırlığı artık eskisi gibi olmayacak ve vekiller asli işlerini yani kanun yapıcılık ve denetim görevini yapacak.
Eskiden alışkın olduğumuz manzaralar da vekillerin etraflarında bir ordu ile gezdikleri, her kapıda ayakta karşılandıkları, iş ve aş kapısı olarak görüldükleri hatta mahkemelerden kaçtıkları günler tarih olacak.
2019’da tam olmasa da daha sonraki seçimlerde kaçınılmaz bir şekilde milletvekilliği daha teknik bir boyut kazanacağı için gerek partilerin tercihleri ve gerekse vekil olmak isteyen adayların profili değişecek. Milletvekilliği siyasi bir ikbalden çok millete, devlete, sosyal aidiyetlere hizmet için bir araç halini alacak ve dün farklı amaçlarla vekil olmak için parti kapılarını ve liderlerin eşiğini bekleyen pek çok kimse yarın vekil olmak için çaba ve para harcamayacak.
Cumhurbaşkanı seçimi ile meclis seçimi birbirinden ayrı oylanacağı için de milletvekilliği seçim sistemi öyle bir hale getirmeli ki -seçim barajının kaldırılması ve dar bölge sistemine geçilmesi gibi-meclis Türkiye’yi her türlü farklılığı ile kucaklayacak ve temsilcilerinin girebileceği bir yer haline gelmeli. Böylece hem demokrasi kültürümüz gelişir, hem de -ve daha önemlisi- marjinal grupların en azından bir kısmının mutedilleşmesi sağlanacaktır.
Yeni sistem doğru kurgulanırsa hem partilerimiz -olumlu anlamda- gerçek birer ideoloji partisine dönüşecek hem de vekiller gündelik siyasetten nispeten bağımsız hale gelecekleri için halkın gerçek hizmetkârları olarak çıkarılacak kanunların hazırlanmasında, yasal değişikliklerde daha etkin rol oynayabilecek ve hatta çok kudretli görülen cumhurbaşkanlığı makamının hareket alanını hukuk içinde doğru bir şekilde sınırlandırabilecektir. Uzmanlaşma olacağı için de bugün sık sık yaşadığımız “yok kanun yap kanun” mantığı ile yapıp ettiklerimizi eksik yapmışız, yanlış yapmışız hadi bir daha düzeltelim diye harcadığımız emekler en aza inecektir.
Ve yine sivil toplum örgütleri meclisteki yasama süreçlerine daha aktif bir şekilde katılabilecekleri için vekilleri halkın gerçek çıkarları yönünde etkileyebilecekler. Tabii ki ABD’de ve Batı’da olduğu gibi büyük sermaye sahipleri ya da güç odaklarının meclisi manipüle etme ihtimalleri her zamanki gibi olacak. Ancak STK’ların ve basının gücünün artması oranında bu tür olumsuzluklar da en aza inecektir.
***
2012’de Berlin’de bir dönercide farklı etnik-dini kökene sahip gurbetçilerimizle sohbet ediyor, herkes birbiriyle farklılıkları üzerinden espriler yapıyor, şakalaşıyordu. O sırada aramıza yeni katılan bir isme herkesten fazla yüklenilmişti. O kişi izin isteyip kalktıktan sonra kim olduğunu sorduğumda çok şaşırmıştım çünkü Türk usulü ağır şakaların yapıldığı isim bir milletvekiliydi ve sıradan bir insan gibi aramızda oturmuş ve kalkmıştı.
Şimdilik burada duralım.