Psikolojik bir intihar ve okul kıyafeti
Millet olarak hemen her konuda yanardöner bir tutumumuz var. Bugün ak dediğimize yarın kara diyebilir ve bu çelişkiyi de çoğu kez fark etmeyiz. Daha doğrusu dün olan bitenle ilgilenmek yerine neticeye bakar çoğu kez de bilgisizliğimizle yaşanmamış bile kabul edebiliriz.
Rahmetli Süleyman Demirel bugüne kadar kaç cana mal olduğu net olarak bilinmeyen bir sorun hakkında kendisine yöneltilen bir soruya “Sorun var derseniz sorun olur, sorun yok derseniz sorun olmaz!” babında bir cevap vermişti.
Hep birlikte öylesine yaşayıp gidiyoruz işte.
Ne demiş bir Türk atasözü (?): “Bir Alman tesadüfen ölür, bir Türk tesadüfen yaşar.”
Bugünlerde Kocaeli’nde çocuğunun okul kıyafetini alamadığı için intihar ettiği iddia edilen bir baba üzerinden herkes kendince duyarlılık kasıyor. Kimi hükümete vurmak için kimi de hükümeti savunmak için. Böylesine acı bir durumu bile siyasileştirmeden konuşamıyoruz.
Öncelikle mevtaya Allahtan merhamet, yakınlarına da sabır diliyorum.
Sebep yetkililerin iddia ettiği gibi okul pantolunu olmasa bile ortada ciddi bir sorun olduğu açık. STK, üniversiteler (maalesef bizimkiler üniversite olamıyor çünkü bu tür sosyal sorunlar ilgi alanlarına girmiyor) ve de devletin ilgili kurumlarının üçüncü sayfa haberlerini çok ciddi şekilde takip etmesi ve önlem arayışında olması gerekli…
***
Ben mevzuya, sosyal medyada kılık kıyafet üzerinden koparılan kıyametten girmek istiyorum.
Geçmişte MEB eski bakanlarımızdan Sayın Nabi Avcı okullarda serbest kıyafet uygulaması başlatmak istediğinde toplumdan çok ciddi itirazlar yükselmişti. Neredeyse sağcısından solcusuna askeri nizam yetişen bir toplum için bu da çok normaldi.
Benim gibi çok az kişi desteklemiş ama yalnız kalmıştık.
Kılık kıyafeti tek tipleştirince sosyo-ekonomik sınıfsal farklılıkları kaldırabileceğimizi sanıyorduk ve şahsi teşebbüs ve fikri gelişim için çok önemli bir adım yanlış başlatılarak güya velilerin onayıyla sonlandırıldı.
Halbuki ilk düğme yanlış iliklenmişti!..
O gün uygulamacıları uyarmış ve “Ya tamamen serbest kıyafete geçin ya da hiç geçmeyin. Haftada bir gün serbest kıyafet olursa bu durum okullara kaostan başka bir şey getirmez! Maksat hasıl olmaz” demiştik…
Tabii ki sakalımız olmadığı için kimseye sesimizi duyuramadık.
Peki, ne oldu?
Haftada bir gün verilen serbestiyi gençler, özellikle kız öğrenciler düğüne-baloya gider gibi kullanırken, erkeklerden içlerindeki asi ruhu çıkarmaya çalıştı. Doğal olarak da bir öğrenciye çok da yakışmayan görüntülerde ortaya çıktı.
Birkaç hafta sürecek alışma süresi uzadı ve üstüne üstlük bir de güvenlik zaafı ortaya çıktı. Okul çevreleri kötü niyetli tiplerle doldu. Emniyette ortaya çıkan karmaşada yeterince önlem alamadı çünkü kim öğrenci kim değil belirsizdi.
***
Halbuki, o günlerde önümüzde çok güzel bir örnek vardı.
Henüz dershaneler kapatılmamış ve milyonlarca öğrenci hafta içi ve sonları dershaneleri dolduruyor ve tabii ki öğrenciler de bu dershanelere serbest kıyafetle gidiyordu.
Peki, dershanelerde gençlerin kılık-kıyafet konusunda okullarda yaşattıkları bir curcunaya ya da karmaşaya benzer bir durum yarattıklarını gördük mü? Görmedik.
Ne veliler ne de öğretmenler böyle bir sıkıntı yaşıyordu çünkü hayatın rutini içinde her şey gibi kılık kıyafet de kendi rutinini üretiyordu.
Sosyal-ekonomik sınıfsal farklılıkları kılık kıyafetin arkasına saklayabileceğimizi sanacak kadar naif davrandık. Halbuki, öğrenciler ister zengin ister fakir olsun arkadaşlarının sosyo-ekonomik düzeylerini başka başka yollarla zaten fark ediyordu. Kim kimin ayağındaki ayakkabının pazar malı mı yoksa marka mı olduğunu anlamayacak kadar saf değildi. Ya da birileri kantine bile yaklaşamazken bazılarının hemen her mola da kantinin yolunu tuttuğunu göremeyecek kadar kör değillerdi.
Aslında yazılacak çok şey var ama biz burada bırakalım. Biz de hemen her şeyde olduğu gibi kılık-kıyafet konusunu da her yıl okulların ilk açıldığı haftalarda konuşur, sonra unuturuz.
O yüzden daha fazla üzmeyelim kendimizi, 2019 Eylül’ünde yine ve bir kez daha konuşmak üzere hayırla kalınız.