Terörle mücadelede yapılan yanlışlar ve Kürt sorunun sosyal, tarihsel arka planı

KARAR TV'de Ahmet Taşgetiren ve Yusuf Ziya Cömert’in yorumuyla ekranlara gelen Yüzleşme, Türkiye'nin 40 yıllık terörle mücadele sürecini ve Kürt sorununun tarihsel gelişimini değerlendirdi.

KARAR TV'de Ahmet Taşgetiren ve Yusuf Ziya Cömert'in yorumuyla ekranlara gelen Yüzleşme, Türkiye ve dünyada yaşanan önemli olayları mercek altına almaya devam ediyor.

18 Ocak 2024 Perşembe günü izleyenleriyle buluşan bölümde, Türkiye'nin terörle mücadelesi ve Kürt sorununun zaman içerisinde yaşadığı değişimler konuşuldu.

İşte, programdan kritik satır araları...

TERÖRLE MÜCADELE VE KÜRT SORUNUN SOSYAL, TARİHSEL ARKA PLANI

AHMET TAŞGETİREN: Terör boyutunun devreye girmesi ayrı bir safha ama onun öncesi var. Sorunun terör boyutuna gelene kadar geçen bir süreç var. Lozan da tartışılıyor, azınlıklar konuşulurken itilaf devletleri Kürtlerin de azınlık sayılmasını ısrarla istiyor. İsmet İnönü’nün başkanlık ettiği Türk temsilci heyeti de azınlıklar sadece gayrimüslimlerdir, Kürtler azınlık değildir, Türkler ile birlikte 1000 yıldır toplumun asli unsurlarıdır diyor. Bu tartışma çok uzun sürüyor ve sonunda Türk tarafının tezi kabul ediliyor, Kürtlerin Türkler ile birlikte ülkenin asli unsuru olduğu belirtiliyor.

İsmet İnönü’nün savunduğu tez, ümmet tezidir. 'Biz Müslümanlık bayrağı altında bin yıldır birlikte yaşayarak harmanlandık' demektir. Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadeleye giderken yaptığı açıklamalarda böyle daha İslamcı ifadeleri vardı. Ama daha sonra şöyle bir şey var, etnik aidiyetler yoğunlaşarak parçalanıyor, Osmanlı’dan ayrılışlar gerçekleşiyor. Ve en son Arapların İngilizler ile işbirliği yaparak hareketler içerisine girmiş olması da kurucu kadrolarda bir tedirginlik başlatıyor. Kürtler üzerinde de böyle oyunların oynanabileceği ve son kalan vatan toprağının da parçalanacağı yönünde bir kaygı başlıyor. O kaygının peşinden de tüm topluma Türklük bilinci aşılama tarzında bir yaklaşım gündeme geliyor. Ondan sonra da genelde Türklük söylemi başlıyor, Lozan’daki Türk tezinden uzaklaşılıyor. Ben, uyguladığımız politika Lozan’daki itilaf devletlerinin tezini destekliyor tarzda demiştim. Özellikle güvenlik kadroları Kürt gerçeğini görmüyordu, hadiseye böyle bakıyorlar. Yani Kürt yoktur diyen, kart kurt hikayeleri falan yani böyle şeyler söyleyen generaller vardı. Türklük bilincini Kürtlere aşılama süreci devam ediyor. Dilini konuşmama mesela 80’de Kürtçeyi konuşmama. Oradan nereye geliyor, diyelim ki cezaevinde bir annenin oğlu var, anne görüşe geliyor ve oğluyla konuşamıyor. Oralara kadar geliyor, önce sorunun adını koymaktan kaçınıyoruz. Sonra bir ara Mesut Yılmaz bir ara Demirel, 'Kürt sorunu vardır' demeye başlıyor. Uzunca bir süre bizim kafamız netleşmiş değildi. Buna bir de Diyarbakır Cezaevi travması ekleniyor. Mesela Altan Tan’ın babası, Kürt siyasi hareketleri veya terör ile hiçbir alakası olmamasına rağmen cezaevine alınmış ve orada işkence görerek öldürülmüş. Bunların yaşandığı bir şeyin içerisinde bir travmanın oluşmaması mümkün değil.

yeni-proje-72.jpg

YUSUF ZİYA CÖMERT: Babamın memuriyeti dolayısıyla Türkiye’nin pek çok yerinde ikamet ettik. O zamanlar ülke genelinde etnik bir çatışma söz konusu değildi. Bunu terör ile bağlamayacağım ama Kürt sorunu dediğimiz şey ile bağlayabiliriz. Buna rağmen Kürtler, batıda toplumun bir alt katmanı gibi görülüyordu. Yabancı varsayılıyordu yani batılılar sanki daha birinci sınıf vatandaşken onlar biraz daha alt gibi görülüyordu. Tabi ki benzer muamelelere maruz kalmayan Kürtler de vardı. Bunların devletin mevzuatı içinde bir dayanağı yoktu, bireysel olarak yapılan şeylerdi.

Etnik olarak Kürt olan insanlar bunlardan o zamanlar rahatsız oluyordu. Ama o yıllarda çok küçük sol örgütler haricinde Kürt sorununu dile getiren oluşumlar yoktu. Sonra da zamanla bu sorun derinleşti, siyasallaştı ve git gide kronikleşti. Benim aklıma hep şey gelir, Diyarbakır hapishanesi ile ilgili birkaç hatırat okudum. Diyarbakır Cezaevi’nin bu işin mayalandığı ve üretildiği bir sistem olduğunu düşünmeye yakındım. Oradaki işkenceler, kötü muameleler baskılar... İnsanlara ayrı olduklarını, başka bir şey olduklarını dayatırsan, onlar da bir gün ‘Evet biz başka bir şeyiz’ demeye başlayabilirler.

Normal şartlarda, tabii hallerinde Türkler milliyetçilik ve ırkçılık yapmazlar. Bu bir kaide değil ama genel durum böyledir. Belki bu biraz da uzun zamandır imparatorluk olarak yaşamalarından kaynaklanıyor olabilir. Irkçılık pek adetleri değil ama milliyetçilik kavramı topluma girdikten sonra yavaş yavaş ötekileştirme ve öyle görme alışkanlıkları başladı.

80’lere kadar bu durumu Kürt sorunu olarak gören, muhasebe yapan kimseye rastlamadım. O statükodan Kürtler hariç herkes memnunmuş.