Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yurt dışında yoğun kaynak arayışlarına mola verip Meclis'e geldi. Plan ve Bütçe Komisyonunda soruları cevaplarken de haberi müjdeledi.

Anadolu Ajansına göre; "şu an için özelleştirme kapsamında Elektrik Üretim A.Ş'ye ait bazı HES'lerin, bazı limanların, otoyol ve köprülerin olduğunu anlatan Şimşek, 'özelleştirme kapsamına yeni alınması planlanan herhangi bir varlık söz konusu değil" dedi.

Sırada bekliyorlarmış ama hangi santraller, limanlar ve otoyollarla köprüler özelleştirilecekti ki?

Hazine arazilerini, ihtiyaçtan satılığa çıkarma hazırlığı zaten devam ediyordu.

Din ile vatan elden gitmesin, ezanla bayrak kurtulsun diye kuru ekmekle soğana talim ettirilen halkın gözü aydın; sevinsin mi şimdi buna!

Elde avuçta son kalan ne varsa satıp savarak mı ekonomiyi düze çıkaracağız?

Necip Fazıl'ın dua çağrısı bile bundan iyiydi. Ne diyordu; "ağlayın, su yükselsin/ belki kurtulur gemi."

Karaya oturmak, borca batmak zorunda mıydık?

Sorsan, yanlış politikaların sonucu değilmiş de mecburen ana yoldan sapıldığı için böyle olmuş gibi anlatırlar. Başka türlü olamazmış sanki.

Hans'la George bizi kıskanıyordu ama ekonomimiz güya yine de Hans'la George'a bağımlıydı, bağımsız değildi. Ekonomik bağımsızlığımızı kazanmak için de bu yola girmiştik.

Peki elde avuçta ne kaldıysa onu da satıp savarak mı kazanılıyordu bu ekonomik bağımsızlık?

Berlin, Paris, Londra, New York bankerlerini kapı kapı dolaşarak mı; dış güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi verilecekti?

Körfez'de para bulma turlarına çıkarak, Suud'la Katar ve Emirlikler'den emanet paralarla Türkiye Yüzyılı ne kadar başlatılabiliyorsa bağımsızlık da ancak o kadar kazanılabiliyor işte.

ÜST AKLI KARIŞTIRAN AYASOFYA KARARI

Nereyi kazsak bor, petrol ve gaz fışkıracak ama Lozan Antlaşması'nın gizli maddeleri bırakmıyor, diye uyduruluyor; inananlar da eksik olmuyordu.

Büyük, güçlü Türkiye'nin şahlanmasına izin vermeyen gizli maddeler, 2023'te kalktıysa; antlaşma yüzyıllıktı da süresi dolduysa bu ne hâl?

Borç batağındaki Osmanlı maliyesi, Abdülhamid zamanında dış güç ve tefeci vesayeti altına sokulmuştu. Düyun-u Umumiye, deniyordu. Alacaklıların el koyduğu ekonomik bağımsızlığımızıysa Lozan'la geri kazanmıştık.

Fakat Lozan, ihanetmiş; ekonomik bağımsızlığımızı aslında Lozan ve Cumhuriyet'le kaybetmişiz gibi anlatılıyordu. Öyle zannedenler de zincirlerin kırılmasını istiyordu. O da Ayasofya'nın özgürleştirilmesiyle mümkün olacaktı.

Lozan engeldiyse 80 yıldır nasıl bor madeniyle petrol çıkarıp işleyebiliyoruz, Karadeniz gazına gizli maddeler niye takoz koymadı, diye sormadılar bile.

Minarelerinden ezan okunup içinde namaz kılınabiliyordu, Ayasofya kapalı değildi zaten de... Lozan'a rağmen nasıl bir daha açılıp müzeden camiye çevrilebildiğini de kendilerine sormadılar.

Sözde ayağımıza vurulmuş prangaydı, elimizi kolumuzu bağlıyordu. Nasıl olmuştu da Türkiye Yüzyılı başlatmamızı, TOGG'u bile durduramamıştı?

Zincirleri kırıp Ayasofya'yı özgürleştirmek için, önce Lozan'ı yırtıp çöpe atmamız bile gerekmemişti.

Lozan efsanesi henüz yürürlükteyken de rövanşını alabildiysek kalktıktan sonra böyle mi şahlanacaktık?

Hani öyleyse şahlanma, diye bir güne bir gün sormayanlarda bir şaşkınlık şimdi...

Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, 15 Ocak'tan itibaren Ayasofya Camii'ne turistlerin parayla gireceğini açıkladı. UNESCO, tavsiye etmiş.

Hiçbir şeye şaşırmayanlar, buna şaşırdı.

AK Parti propagandasının sarsılmaz Üst Aklı havalarındaki Metin Külünk'ün bile aklı karışmış.

Nasıl karışmasın!

Turistler biletle girerse Ayasofya; cami midir, müze mi?

Eskiden de ezan okunup namaz kılınabilirken turistlere paralıydı.

Hem cami hem müze olabiliyorsa ne değişti, Külünk anlamakta zorlanıyor.

Camiden tekrar müzeye döndürülüyormuş; Ayasofya özgürlüğünü, biz de ekonomik bağımsızlığımzı bu yüzden yine kaybediyormuşuz gibi de tepkili.

Elde avuçta kalanı satarken kaybetmediğimiz bağımsızlığımız, turistler Ayasofya'ya biletle alınınca tehlikeye giriyor yani.

Bizi hangi Üst Akıllar mahvetti, diye sorarlarsa işte bunu söylersiniz.