Sorumlusu yine deprem silahı mı?

Vergiyi de yardımı da iktidar topluyor. Belediye muhalifse yardım toplamaya kalkması paralel girişim, nifak sokma, çift başlılık, ikilik çıkarma, bölücü eylem. Dağıtmayı aklından geçirmesin bile... 

İstanbul ve Ankara’yı muhalefete kaybettikten sonra, iktidar büyükşehirlerin ranta değen yetkilerini de üstünde topluyor. En son, kritik imar yetkilerini ellerinden aldı.  

Sistem tek başlılık istiyor, o da yetkilerin tek elde toplanması demek. Yani Ankara’da. 

Başkanı muhalefetten seçerseniz, iktidar kritik kararları belediyeye bırakmıyor, lamı cimi yok. 

Sistemi kuran da, seçme özgürlüğünü böyle yorumlayıp uygulayan da, demokratik  hak ve yetkileri bu şekilde paylaştıran da, 18 yıldır icranın başında olan da aynı iktidar. 

Ama yetki paylaşımında kıskanç davranan, muhalefeti yanına yaklaştırmayan, zinhar ortak istemeyen bu iktidarın, sorumluluk almaya gelince yaptığına bakın! 

Meşrep birden genişliyor. Meydanı başkalarına terk edecek kadar. Birçok ortak arasında sorumluluk bölüştürülebilir de. Davul kendi boynuna asılmadığı müddetçe sorun değil. 

Tokmak elinde dursun da davul o boyundan bu boyuna dolaştırılmış, ne gam! 

Kendi icraat alanından gerçek ya da hayali başka aktörlerin sorumlu tutulması iktidara dokunmuyor, zoruna gitmiyor. 

Binalar mı depreme dayanıksız! Bakıyorsunuz, yıkılanlar hep 99 öncesine ait. O çürüklerden eski vesayetçi zihniyet sorumlu, yenisi değil. 

Kıyılar mı orman katliamı yapmak suretiyle yağmalanmış! Ah şu para yok mu, nelere kadir. 

Deprem toplanma alanları mı imara açılmış! Şehre ihanet mi edilmiş! İstanbul talana uğrayıp betonlaşmış mı! Hep aç gözlü müteahhitler yüzünden. Yediler yediler, imar yolsuzluğuna doymadılar. 

Deprem için konan esktra vergiler mi ne oldu!  E muhalefet sordu diye hesap verecek hali yok ya iktidarın. Hem onların 10 misli müdahale ulaşımı için yola, depremzedeler için hastane yatırımına harcandı. 

Bu şiddette bu yıkım nerede görülmüş! Allah büyüğünden sakınsın, İstanbul altında kalırsa Türkiye kalmaz mı! Niye Elazığ’da, İzmir’de onca can kayboldu, önlemez miydi derseniz... 

Onun da sorumlusu belli, depremi durdurma şansımız mı var? 

Depremi önleyemeyiz de yıkımı önleyebiliriz. Onu mu niye konuşmuyoruz?  

Ha, onu sual edecek olursanız... 

E o alan da sahipsiz değil, sorumluluğu yıkacak kimse kalmadığında joker günah keçisi devreye girer: ABD’nin gizli deprem silahı! Alaska’daki HAARP üssünden manyetik dalgalarla vurdular mı, hafazanallah yıkımı önleme şansınız mı var? 

Velhasıl; alınmayan tedbirden, geciken dönüşümden, ihmal ve kusurdan herkes sorumlu, dış güçler dahil. Hele muhalefet belediyeleri bir numaralı suçlu. Ödevlerini yapmadıkları için, yıkılan her binanın altında onlar da kalır. Bir tek iktidar sorumlu sayılamaz. 

Sistem imar affına müsait. Vatandaştan vergi ve yardım, belediyelerden yetki toplamaya müsait. Ancak hesabını iktidardan sormaya müsait değil. O kadarına izin vermiyor. İhanete girer! 

İmamoğlu’na Kürtçe alkışı

Sakine Cansız kitabı, AK Parti döneminde İstanbul Kitapçısına girmişti. O sokmuş gibi “İmamoğlu, belediyeye teröristlerin kitaplarını sattırıyor” yaygarası bastılar... 

Demirtaş’ın her yerde satılan kitabını, belediye kitapçısının sitesinde satmayı da suçmuş gibi gösterdiler.  

“Bu kitaplara bandrolü veren Kültür Bakanlığı hangi iktidarın” diye sormadılar.  

“Yasaklanmış mıydı ki, toplatma kararı mı vardı” demediler... 

Geçen ay,  ‘terör propagandası’ içerdiği gerekçesiyle Şehir Tiyatrolarının bir oyunu yasaklandı. Dario Fo’nun 1981’de yazdığı eserin Kürtçe uyarlamasıydı. 2017’den bu yana da İstanbul, Ankara, İzmir’de 100’den fazla kez sahnelenmişti.  

“İyi de Beru’yu bizimkiler Türkçe sahneletirken terör propagandası olmuyordu da, İmamoğlu yönetimi Kürtçesini sahneye koydurunca mı suç oldu” diye utanıp sıkılmadılar. 

Belli ki İmamoğlu, planlı bir kampanyanın hedefiydi. Onu Kürt seçmenin gözünden düşürmeye dönük bir tazyik amaçlanıyordu. 

Siyasi saldırılarına Kürtçeyi alet etmişler, yayınevlerini haksızca karalamışlar, vatandaşların dilini düşmanlaştırmışlar, Anayasal hak çiğnemişler...Yaygaracıların umurunda mıydı! 

Sonunda dün, ‘yoksa İBB baskılardan yılıp Kürtçeye ayrımcılık, sansür mü uygulayacak’ endişesi bile yaşattılar. 

Gazete Duvar, İBB’ye bağlı İstanbul Kitapçısında Avesta, Wardoz, Lis gibi Kürtçe yayınevlerine ‘hassasiyet’ gerekçesiyle yer verilmediğini duyurdu. 

Neyse ki saatler içinde yanlışlık düzeltildi. Avesta Yayınlarının sahibi Abdullah Keskin, kitaplarının siteye yüklendiğini paylaştı da rahatladık. 

Yasal sorun içeren yayınlar sakıncalıya ayrılacaksa, bu İBB’nin değil yargının işi. 

İSMEK’te Kürtçe kursu başlatan İmamoğlu, gözü korkutulunca İBB faaliyetlerine Kürtçe yasağı mı getirecekti? 

Pabuç bırakmayan İBB ve Kültür A.Ş.’yi kutlarım. 

YORUMLAR (33)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
33 Yorum