Böyle değildi bu dünya

İnsan şerefli varlıktır. Hiçbir insan kötü ya da en kötü olarak doğmaz. Doğduğunda ‘en iyi’dir. Masumiyetine, yaradılışındaki safiyete el değmemiştir henüz.

Her çocuk Allah’ın yeryüzüne hediye ettiği bir tebessüm, bir umut, bir başlangıç ve bir çağrıdır. Bozulan her ne var ise onun aslına bir çağrıdır her çocuk.

17-01/01/kr10bekir.jpg

Doğduğunda ağlayan bir çocuğun sesinde yankılanan şudur aslında: Böyle değildi bu dünya. Sizi aslınıza davet ediyorum. Ben bozulmamış taptaze bir sesim, bana kulak verin, ben ötelerin sesi değil bizatihi sizin sesinizim.

***

Hiçbir hayat diğerini taklit etmez, edemez. İstese de edemez. Kaba hatlarıyla birbirine benzer olmaları yanıltmamalı bizi. Altını biraz deşelediğimiz herhangi bir yaşam öyküsünün gerek ana güzergahında gerek tali noktalarında göreceğimiz, şahit olacağımız tüm kesitler, mutlaka şaşırtıcı olacaktır. Hem de benzersiz bir biçimde şaşırtıcı.

***

Ancak trajik olan şudur: İstiflediğimiz veya birbiri üzerine istiflenmiş hayatlar vardır. Bu hayatları birbirinin aynı kılmak için müthiş de bir uğraş veririz. Bütün çabalarımıza rağmen benzemediklerini gördüğümüzde üzülürüz, öfkeleniriz ve birbirimizi suçlamaya başlarız. Şiddete başvurduğumuz da olur. Bu, ‘Benim dışımda hepiniz birbirinize benzeyin bakayım’ buyruğuna istediğimiz karşılığı alamayışımızın kızgınlığıdır.

İstiflenmiş hayatlar…

Bildiğimiz hatta çok iyi bildiğimiz, kendilerine çikolata, pasta götürerek ‘Aman istifinizi bozmayın, çikolatanızı ve pastanızı yiyin ve siz böyle var olmaya devam edin’ dediğimiz, demek istediğimiz hayatlar.

Çocuk yuvalarında, yetiştirme yurtlarında barınan ve esasında bizi değil, kendilerini bekleyen hayatlar.

***

O çocuklar gerçekten neyi beklerler? Bizi mi, gözyaşlarımızı mı, ajitasyonlarımızı mı ya da hayatlarımıza, rantabıl hayatlar olarak katılmalarına ilişkin beklentilerimizi mi?

Onlar en az bizim kadar hakikat olduklarını, yaşamlarının en az bizimki kadar sahici olduğunu, bizim gibi bir anneden doğduklarını, kendilerini bir cami avlusu veya bir hastane bahçesinin doğurmadığını söyler dururlar oradaki duruşlarıyla. Gülerler, oynarlar, sevinirler, üzülürler, heyecanları vardır, büyürler, bireysel-sosyal ihtiyaçları vardır, yaşlanırlar ve ölürler bizim gibi. Bu taraflarımızla çok benzeşiriz onlarla, ‘kendi tarafımızdakiler’le benzeştiğimiz gibi.

***

Akşamüzerleri tarif edilmez bir hüzün çöker ‘çocuk evler’in üstüne. Bu hüzün, o denli somut ve serttir ki, örse yatırıp çekiçle şekil verebileceğiniz kadar elle tutulur ve hissedilir bir şeydir. Birbirine anne baba olmaya çalışan, kendinden kaçan, kendine yürüyen, farkına varmaksızın bir sonraki adımda yüz yüze geleceği kocaman bir hayatın egzersizlerini tekrarlayaduran yalnızlığın hüznüdür bu hüzün.

***

Hangi hayatlar tahsil edilir o binalarda? Hangi hayatları mezun eder o yapılar? Birbirine yapıştırarak tek bir kader haline getirmeye çalıştığımız bu kaderleri, bu denli elde tutulamaz ve kaygan hale getiren nedir?

***

Kimsesiz çocukların sesinde yankılanan da aynı şeydir: ‘Böyle değildi bu dünya. Sizi aslınıza davet ediyorum. Ben bozulmamış taptaze bir sesim, bana kulak verin, ben ötelerin sesi değil bizatihi sizin sesinizim.’

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum