En büyük tehlike NÜFUS yokluğu
Türkiye İstatistik Kurumu-TÜİK ek bir açıklama yaparak ara veri yayınladı. Açıklama şu şekilde:
“Türkiye, son on yılda doğurganlık hızındaki keskin ve sürekli azalma ile birlikte nüfusun kendini yenileyebilme kabiliyetini hızla kaybetmektedir. Bu minvalde, ülkemiz için geliştirilecek nüfus politikalarına yol gösterici olacak güncel verilere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.”
Açıklamanın devamında 2025 yılının ilk yedi ayında doğum sayısının yüzde 8,3 azalarak 503 bin 765’e düştüğü ilan ediliyor.
Durumu iyi anlamak için bir grafik yaptım. Yıllık doğum sayısını aylıklara bölerek sonra tekrar yıllıklandırılmış veriye çevirdim.
Bu durumda 2024 yılı sonunda 938 bin olan doğum sayısının Temmuz 2025 itibari ile son 12 ayda 894 bine düştüğünü anlıyoruz.
Oysa grafikten göreceğiniz üzere 2001-2019 yıllarında yıllık doğum sayısı 1,2 milyonun üzerindeydi. Şimdi 894 bin…
Hatta şunu söyleyelim: 2014 yılında ülkemizde 1 milyon 349 bin bebek dünyaya geldi. Bu yıl ise şu ana kadar yaşanan düşüşle 2014 yılına göre bebek sayısı 455 bin azaldı.
***
Israrla yazmaya devam edeceğim. Gerçi ben ısrarla yazdıkça onlar da ısrarla gerçekleri kabul etmeyen açıklamalar yapıyorlar.
Ülkemizde doğum oranlarının düşüşü ile beraber karamsarlık artışı aynı anda yaşanıyor. Özellikle geleceğe yönelik beklentilerin çöküşü ile doğum sayısı benzer şekilde seyrediyor.
Şu grafiğe baktığınızda zaten net şekilde görülüyor. Toplumda umutlar yeşerdiğinde doğum sayısı artış gösteriyor. Nitekim 2001 krizi ile 1 milyon 199 bine düşen doğum sayısı 2014 yılına kadar genel bir artış yaşamış ve 1 milyon 349 bine yükselmiştir.
Hatta size bir başka gerçeği daha yazayım: 2018 yılına kadar Avrupa birincisi olduğumuz doğum oranlarında şimdilerde ortalama düştük sayılır. Doğum oranı bizden daha yüksek 8-10 ülke var. Refah artışı doğum sayısını düşürdü diyorlar ya… Onlara sorun: Son 7-8 yılda bizdeki refah artışı Fransa’nın önüne mi geçti?
2014 KIRILMA YILI
Ülkemizde temel ne kadar değer varsa adeta 2014 sonrası yerle bir oldu. Biz burada doğum sayısını veriyoruz ama yanısıra o kadar çöküşler yaşadık ki…
Mesela konut sahipliği veya kiracılık oranı 2014 yılı ile adeta patlamış oldu. Yeni kurulan her 100 hanenin yarısı kiracı durumunda. Oysa 2014 öncesi dönemde bu oran yüzde 20,9 seviyesindeydi.
Mesela gelir dağılımı AK Parti ile düzelirken 2014 sonrası yeniden tepetakla oldu. Ülkede sadece en zengin yüzde 5’lik kesim kazandı.
Mesela ülkede mutluluk oranları yüzde 60-65 aralığından yüzde 50’lerin altına düştü. Bununla beraber karamsarlık ve umutsuzluk hızla arttı ve umutlulardan daha çok umutsuzlar oluştu.
Mesela beyin göçü… Maalesef demografik yapımız sadece doğum oranlarının düşmesinde sorun oluşturmuyor. Ülkemizden özellikle 2017 sonrası yaşanan beyin göçü ilerleyen yıllarda çok daha büyük sorunlar oluşturacaktır. Belki de doğum sayısındaki sorun kadar bir başka sorun da burada yatmaktadır.
SONUÇ: Bugün ülkemizde sanayileşme hız keserken hizmet sektörü üzerinden büyüme gerçekleştiriyoruz. Oysa zenginleşmesini tamamlayan ülkelerde bu tablo oluşurdu. Üretim gücünü kaybeden ülkemiz aynı zamanda hızla yaşlanırken daha gençlik çağında 17 milyon ulaşan bir emeklilik sorunu ile de karşı karşıya.
Acaba gerçekten yaşlandığımızda ve arkadan nüfus gelmediğinde sonrasında ne olacaktır? Bunu düşünen var mı? Gerçekten çok merak ediyorum; ülkesinin geleceğini düşünen var mı?
Ülkemiz şu anda kurumsal yapı olarak çöküş içindedir. Kurumlarımızın odak noktası elbette ve doğal olarak iktidarın bekasına bakmaktadır. Çünkü nerede ise tüm üst kadrolar o yapı tarafından atanmakta ve kendi bekaları ile iktidarın bekası birleşmektedir. Bu durum ülkemizde kurumsal yapının çöküşü ile gayet doğal olarak sonuçlanmaktadır.
Böyle bir yapının demografik çöküşü de eklendiğinde asıl geleceğine odaklanmak gerekiyor. Keşke o geleceği görebilsek, tartışabilsek ve o geleceğe hazırlanabilsek.
Gelecek nesiller bizi çok kötü anacak; bunu net şekilde söyleyebilirim. Hepimiz suçluyuz ve suçlu olmayı hakkediyoruz.

