“İhsan eden de şikâyet eden de sensin”
Cihângir mahlasıyla şiir yazan Sultan 3. Mustafa, askerî ve içtimâî gerilemenin devâm ettiği; adâletsizlik ve liyâkatsizliğin hüküm sürdüğü; rüşvet, iltimâs, vergiler, kıtlık ve eşkıyâlığın halkı bezdirdiği, 18. asırda tahta çıktı. Meseleleri iyi tahlil ederek çözüm arayan, gayretli ve zeki bir pâdişâhtı. Yolsuzlukların üzerine gittiyse de başarılı olamadı.
Şiir, sözün bittiği yerde başlar. Sultan da saltanatının ilk yıllarında bir hayli ümitsizliğe kapılmış olmalı ki şiire sığındı. Yapmak istediği ıslâhâtlar için liyâkatli adam bulamamanın sancısıyla, ilk mısrâsı neredeyse darb-ı mesel olmuş şu kıt’ayı söyledi:
Yıkılubdur bu cihân sanma ki bizde düzele
Devleti çerh-i denî virdi kamu mübtezele
Şimdi erbâb-ı sa‘âdetde gezen hep hazele
İşimüz kaldı bizüm merhamet-i Lem-yezel’e
(Dünya yıkılıp gitmekte, bizim elimizde de düzeleceği yok. Kahpe felek, devleti tamâmen aşağılık kimselere verdi. Şimdi dünyâdan kâm alanlar, hep kalleş ve nâmertler. Artık, işimiz Allah’ın merhametine kaldı.)
Cihângir’in, dönemin sıkıntılarını en veciz şekilde ifâde ettiği bu şiirine, beş şâirden altı nazîre geldi. Devrin psikolojisini anlatmada birer belge niteliğinde olan nazîrelerden, günümüz meseleleri için de reçeteler çıkarmak mümkün.
KOCA RÂGIB PAŞA’NIN TESELLÎSİ
18. yüzyılın devlet adamlarından Sadrâzam Koca Râgıb Paşa, Pâdişâh’ın kıt‘asına, nezâketle ve bilgece yaklaştı.
Nîceler almada kâmın bu cihânda tîz ele
Feleğin devri mutâbık yine bezm-i ezele
Sanma ey dil ki sa‘âdet bula bir dem hazele
Virdi Hallâk-ı cihân mübtezeli mübtezele
(Evet, görünürde çoğu kimse, dünyâdan çabucak kâm almada. Felek, ezel bezmine uygun dönüyor. Ey gönül! Alçakların bir an bile mutluluk göreceklerini zannetme! Çünkü Yaradan, aşağılık kimseleri, yine aşağılık kimselere denk düşürür.)
İSAMEDDİN EFENDİ’NİN GAYRET ÇAĞRISI
Devrin kadılarından Üsküdarlı İsameddin Efendi, alçaklardan bir hayır gelmeyeceğini, yine hamiyet ehlinin işe el atması gerektiğini, nizâm tekrar kurulacaksa saâdet ehlinin çabasıyla gerçekleşeceğini, şöyle ifâde etti:
Devr-i ‘âlem bu siyâk üzre muvâfık ezele
Bu sipihre işini uyduramaz bir hazele
Mübtezellere kalursa işimüz gelmez ele
Yine erbâb-ı sa‘âdetle meger kim düzele
(Dünyânın hâli, ezel bezmine uygundur. Bu felek, hiçbir alçağın dileğine göre dönmez. Aşağılık kimselerden kim bir hayır görmüş? Nizâm olacaksa yine ehil kimselerin eliyle olacaktır.)
ALÇAKLARA DEVLET KAPISINI KAPAT! EHİL OLMAYANA İŞ VERME!
Defterhâne Mektubcusu Kilisli Mehmed Hâkî Efendi, meseleye, daha cesur ve hâkim bir edâyla yaklaştı. Çözüm belliydi. Ehil olmayana, iş tevdî edilmeyecekti.
Bende ol sıdk u muhabbetle Hakîm-i ezele
Olamaz mazhar-ı tevfík-i ‘inâyet hazele
Sakınub devlete basdırma ayak mübtezele
Sözümü tut anun üstine kapuyı rezele
(Ezel sultanı Allah’a muhabbet ve sadâkatle kul ol! Çünkü alçak kimseler, Allah’ın yardımına mazhar olamaz. Bu yüzden onların devlet kapısına ayak basmalarına izin verme! Sözümü tut, kapıyı üzerlerine kilitle!)
Hâkî Efendi’nin diğer nazîresi, daha sertti. Pâdişah’a seslenerek, “hazele ve mübtezellerden şikâyet eden sensin ama onlara ihsan ve kerem de bulunan da sensin” diyerek aradaki çelişkiye dikkat çekti.
Yüz sürüp ağlayagör pâdişeh-i Lem-yezel’e
Matlabın böyle tehî gezmek ile girmez ele
Basmasun dirsen eger devlete pâyın hazele
Yüz virüp eyleme ihsân u kerem mübtezele
(Bâkî olan Allah’a yönelip yakarışa geç! Yoksa böyle yalnız gezmekle maksadına ulaşamazsın. Eğer devlete aşağılık kimseler ayak basmasın diyorsan, mübtezellere yüz verip iyilik yapmaktan vazgeç!)
BOŞVER DÜNYAYI SEN Mİ KURTARACAKSIN?
Enderun hocalarından Süleyman Dâniş Efendi, teslimiyetçi yaklaşım sergiledi. “İşimiz Allah’a kaldı” diyen Pâdişah’a hak verdi.
Dil virüp şevk ile dört kaşlı bir âfet güzele
Geh rubâ‘i diyelüm gâhî bakalum gazele
Re’y-i tedbîr idemez levh-i kazâyı tagyîr
Rabt-ı kalb eyle hemân hükm-i Hakîm-i ezele
(Şevk ile dört kaşlı bir güzele gönül verelim. Ardından, bâzen rubâi bâzen gazel söyleyelim. Tedbir alsan da kazâyı engelleyemezsin. O hâlde gönlünü, hemen Allah’ın hükmüne bağlamalısın.)
ALLAH’A DUÂ ET!
Hakkında sâdece Diyarbakırlı olduğu ve Yuşa Tepesi’ndeki câmi için bir târih söylediği rivâyet edilen Hıfzızâde Hâfız Mehmed Efendi, daha mutedil bir yol izledi. Pâdişâhın âdil ve gayretli olmasını tavsiye etti.
Herkesin ed‘ayesi Hazret-i Hayy-ı ezele
Himmet-i dâver-i mümtâz ile ‘âlem düzele
Hazele nâ’il olur devleti alur tîz ele
Bu fenâ mansıbıdur ki virilür mübtezele
(Herkesin duâsı, ebedî olan Allah’adır. Adâletli pâdişâhımızın himmetiyle âlem düzelsin. Alçaklar, devleti ele geçirmekte acelecidir. Ne de olsa gelip geçici olan makamlar, değersiz kişilere verilir.)
Sultan 3. Mustafa’nın, tahta çıktığı ilk yıllarda yukarıdaki şiiri yazdığı tahmin ediliyor. Yaklaşık 17 yıl hüküm sürdü. Daha ilk yıllarda şiire sığınan Sultan, üzüntüden felç olup öldü. Hâkî Efendi’nin dediği gibi, makamları ihsan eden de şikâyet eden de kendisiydi. Kaht-ı rical, böyle bir çâresizlikti.
Kaynak: “Yıkılubdur bu cihân” ve Altı Nazîre, Hüseyin GÖNEL, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:6, Sayı:28














