Muhtarın hanımı

Tanışmamız bir iftar vesîlesiyle oldu. İlkokul mezunu, boş zamanlarında elişi yapan, kendi hâlinde bir köylü kadını işte. Söz sohbet etmeyi severdi. “Âlalara âlâlanırız, pest ile pestiz” kuralınca onun gündemine uyum sağlardım. Havadan sudan, eltilerden konuşurduk. Oğlanlar işe girsin, kız evlensin, gerisi onun derdi değildi. Boş durmaz, elişi yapar satardı. “Gel bi kahve içelim” deyince marketten kahve alır giderdim. “Elin çok açık” diye iltifat ederdi. Arada bir, içinde tatlı olan tabaklar da gidip gelmeye başladı, iki ev arasında.

Eşi, muhtar adayı oldu, kazandı. Allah için çalışkan güzel hizmet eden bir adam. Hep koşturuyor. Komşum, artık, “muhtarın hanımı” oldu. Kahve dâveti, muhtarlıktan yapılmaya başlandı. Gittiğimde muhtarın koltuğunda oturur bulurdum. Adamın işi varmış, gelen giden olur diye hanımına emânet etmişmiş. İyi güzel, eşine destek oluyor. Zamanla anladım ki çağrılan, sâdece ben değilim. Emânet koltuk beklenirken can sıkıntısından sağ sol aranıyor. Bir şey daha fark ettim ama konduramadım. Fesat tarafımı susturdum.

Yukarıda dedim ya arada bir tabaklar gidip geliyor. Birgün öyle vakitsiz arayıp kahveye dâvet etti ki telefonu kapatıp, “Gidip şu bizim borcamı alayım.” dedim. Der demez de evdekiler tarafından fesatlıkla suçlandım.

Kahveleri içtik. İki laf ettik. “Kalkayım.” dedim. Kapıya doğru giderken, “Dur senin tabağı da gelmişken vereyim” dedi. Ses etmedim. Belli ki artık komşuların ayağına gitmek istemiyor. Eh ne de olsa makam sâhibi. Umursamadım ama eve döndüğümde borcamı, muzaffer bir edâyla gösterdim.

Muhtar, tekrar seçildi. Dedim ya çalışkan adam. Allah için bileğinin hakkıyla kazandı. Seçimden sonra birgün hanımıyla karşılaştım. Aday olan bir hanım vardı, onu sordum. “Onu ihtiyar heyetine aldık” dedi.

“Aldık” kelimesini elbette siz de fark ettiniz. “Eyvah zehirlenmiş. Allah yardım etsin.” dedim, içimden.

BÜROKRATIN HANIMI

Bu küçük hikâyeyi biraz büyüteyim. Bir arkadaşımın dikkatini çekmiş. “Seyret, sana yazı çıkar.” dedi. Yaklaşık on beş dakikalık videoyu seyretmeye başladım. Tanıdığım bir politikacı, özel bir günde kürsüde konuşma yapıyor. Hanımı da yanında dikiliyor.

Önce, “Bunda ne var?” diye neredeyse seyretmeyi bırakıyordum. Oturacak yer varken eşlerinin yanında dikilen hanımlara alıştık artık. Dakikalar ilerleyince anladım arkadaşımın ısrarını. Yanda dikilen hanım, bir ara uzandı ve eşinin önündeki su bardağını aldı. Bir yudum içti içmedi. Hani neredeyse dudaklarını ıslattı. Sonra bardağı yerine koydu. Doğal olarak dikkat çekti. Ben baktığıma göre salondaki herkes, konuşmacıya değil ona bakmıştır. Aradan biraz daha zaman geçti. Aynı sahne tekrar etti. Mezkûr hanım, yine uzanıp bardağı aldı. Bir yudum su içti içmedi. Bardağı yerine koydu.

Konuşmanın bitimime doğru bu sahne, bir kere daha tekrar etti. Yaklaşık on beş dakika boyunca konuşan bürokrat, su içmedi ama yanında dikilen eşi, üç kere susadı. “Ben bu adamı birazcık tanıyorsam bu hanım bir daha susayamaz.” dedim.

Merak bu ya bu siyâsetçinin bir sonraki konuşmasını tâkip ettim. Hanımı, yine yanındaydı. Bu sefer hiç susamadı.

YORUMLAR (4)
4 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.