Yavaş imam, jet imam
Terviha kelimesinin çoğulu olan terâvih, “rahata erdirmek, dinlendirmek” mânâsına geliyor. Ramazan’da yirmi rekatlık sünnet namazının bu ismi alması, dört veya iki rekatta bir selâm verilince biraz oturup dinlenme arası verilmesinden kaynaklanıyor.
Ancak değil böyle bir dinlenme, zâten oruç yorgunu olan cemaate hızlı terâvih kıldırarak perişan eden imamlara, günümüzde “jet imam” deniyor. Cemaatin imamı dövmesine kadar giden “jet imam” meselesi, yeni bir şey değil.
Devlet adamı ve dîvân şâiri Keçecizâde İzzet Mollâ (1785-1829), Fâtih Câmii’nde terâvih namazına gitmiş. İmam, terâvihi hızlı kıldırınca nefes nefese kalmış. Namaz bittiği sırada bir adam elinde fenerle çıkagelmiş. O da nefes nefeseymiş. İmamın selâm verdiğini görünce, “Eyvah yetişemedim!” diye hayıflanmış. Mollâ, lafı yapıştırmış:
“Biz, içindeyken yetişemiyoruz. Sen nasıl yetişeceksin?”
Jet imamın namaz terkettirdiğine, İstanbul’da şâhit oldum. Türk Ocağı’nda bir iftar sonrasıydı. Yakındaki bir câmiye terâvihe gidenler, birer ikişer dökülmeye başladı. Meğer, imama yetişmek için iflahları kesilmiş. Pes ettikleri yerde bırakmışlar.
CÂMİ KAPISINI KİLİTLEYEN İMAM
Hatimle terâvih kıldırmak, çok eski bir gelenek. Ömer b. Abdülaziz’in, Kur'an hâfızlarına her rekatta on âyet okuyarak terâvih namazını hatimle kıldırmalarını emretmesiyle başladı. Ancak, sonraki asırlarda bu geleneğin halkı câmiden uzaklaştıracağı ihtimâli dikkate alındı. Çünkü hatimle terâvih, gerçekten sabırlı imamların ve sabırlı cemaatin işi.
Cumhuriyet sonrasında, İstanbul Aksaray’daki Murat Paşa Câmisi’nin bir imamı, terâvihi hep hatimle kıldırırmış. Birgün bunu bilmeyen bir adamcağız, terâvih namazına gitmiş. Namaz normalden uzun olunca, ilk selâmda kapıya yönelmiş. Kapıyı açamamış. İmam, cemaat kaçıp gitmesin diye işi garantiye almış meğer. Adam, şaşkın şaşkın ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki müezzin cezveyi mangala sürmüş, “gel!” işâreti yapıyor. Bu imam, bir ara şikâyet edilmiş. “Ben başka türlü kıldırmam. İstemeyen gelmesin.” demiş.
Bendeniz, buna benzer bir hâdiseye, yine İstanbul’da şâhit oldum. Hekimoğlu Ali Paşa Câmisi’nde terâvihin hatimle kılındığını bilmeden gelen iki hanım hatırlıyorum. Gâliba, ikinci selâmdaydı. Biri diğerine eğilip “Kalk kalk! Biteceği yok.” dedi. Çıktılar. Kapı kilitli değildi.
YAVAŞ YATSI, HIZLI TERÂVİH
Bir jet imam hikâyesi de Yıldız Sarayı’ndan.
Yatsı namazını ağır ağır kıldıran imam, terâvihde hızlanmış. İmamın arkasındaki safta bulunan Hemşinli Mahmud Efendi, ilk selâmdan sonra dayanamayıp imama sormuş:
“Yatsı namazını niçin kıldırdın?”
“Allah için.”
“Hâşâ, terâvihin Allah’ı başka mı? Onu niçin hızlı kıldırıyorsun?”
Hünkâr mahfilinden bu konuşmayı işiten Sultan, kafese vurarak imamı uyarmış:
“Hoca haklı. Dediğini yap!”
