Tukidides Tuzağı ve Trump’ın politikaları

Son on yıldır dünyanın her yerinde, Çin’in hem ekonomik hem de siyasi alanda ABD’yi yakalayıp geçebileceği ve dünyanın yeni patronu olabileceğine dair analizler yapılıyor.

Amerika’nın buna izin veremeyeceğine dair karşı analizler de, gerekçelerini Tukidides Tuzağı kavramıyla temellendiriyorlar.

Tukidides Tuzağı: Bölgesel veya uluslararası hegemon bir gücü, örneğimizde Amerika’yı, yerine geçmekle tehdit eden “yükselen bir gücün”, örneğimizde Çin’in, güçlenmesini engellemek için savaşın kaçınılmaz olduğunu ve savaşı kazananın da çok şey kaybedeceğini öngören yaklaşımı ifade eden bir terim.

Bu görüşleri yapı sökümüne uğratıp “Hayır, ABD ve Çin’in savaşması bir zorunluluk değil” diyen çok sayıda akademisyen olmasına rağmen dünyanın büyük çoğunluğu bir ABD ve Çin Savaşını kaçınılmaz görüyor.

RAY DALIO DİYORSA DOĞRUDUR

Amerika’da siyasetçilerin çoğu kendilerini büyük işadamlarına beğendirmeye çalışır; işadamlarıysa siyasetçilere hiç güvenmez ve sır ortağı olarak genellikle finans yöneticileriyle dertleşirler.

Böyle olduğu için de finans yöneticileri ekonomi ve yönetimle ilgili pek çok gelişmeyi herkesten daha fazla bilirler.

Dünyanın en büyük hedge fonu Bridgewater'ın 75 yaşındaki kurucusu Ray Dalio’da ABD ve Çin arasında bir savaşın kaçınılmaz olduğunu ifade etmiş.

Ray Dalio’nun söylediklerinden toplam olarak anladığımız:

“Yükselen Güç, ‘Teknolojik Yenilik’ konusunda Mevcut Hegemon Gücü, belirgin ve kalıcı olarak geçerse,

Yükselen Gücün Parasal Düzeni yaygınlaşırken, Hegemon Gücün parasal düzeni zayıflar veya kullanım yaygınlığı azalırsa,

Yükselen Gücün bulunduğu bölgenin jeopolitik değeri ve zenginliği artarken Hegemon Gücün jeopolitik değeri ve zenginliği azalırsa,

Kuraklık, salgın hastalık ve nüfus dinamikleri, Hegemon Gücün aleyhine gelişirse,

Hegemon güç kendi içinde fikir birliği sağlayamaz ve bölünürken Yükselen Güç kendi içinde birlik içinde hareket ederse, ‘hegemonik liderlik’ er ya da geç yükselen güce transfer olur” diyor.

İlaveten, “tarih boyunca güçlü ülkeler her zaman zayıf olanları sömürmüştür; güçlü olanın zayıf olana hükmettiği orman kanunu maalesef geri geliyor.

Zayıflayan Avrupalılar endişelenmeli

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ve müttefikleri tarafından şekillendirilen dünya düzeninin kurumları Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, IMF, NATO ve benzeri örgütler yakında işlevsizleşecek ve kurulu düzen sona erecek, vs. v. vs.”

Hem Cumhuriyetçilere hem de Demokratlara eşit mesafede duran seçkin bir finansçı olduğu için Ray Dalio’nun söyledikleri bana çok önemli geliyor.

TRUMP’IN RÜYALARI

Trump’ın geçen başkanlık döneminde başlattığı ve Biden döneminde de devam eden Çin’e karşı “örtük savaş hamleleri”, Trump’ın bu döneminde sıcak savaşa kadar evrilebilir mi, henüz bilinmiyor.

Trump her gece, Çin’e karşı açtığı savaşı zihninde gözden geçirmeden yatmıyor ve rüyalarında da Çin’e karşı zaferler kazanıyor, muhtemelen.

Trump’ın zihnindeki savaşta Rusya, Hindistan, Endonezya, Güney Kore ve Japonya çok önemli görünürken, Avrupa ve NATO, geveze, asalak ve yararsız bir ayakbağı olarak gözüküyor olabilir.

Böyle olduğu için Trump, Ukrayna’nın doğu sınırından Dinyeper nehrine kadar olan toprakların hepsini Rusya’ya vermeye hazır; hatta Rusya, Ukrayna’nın tamamını alsa Trump’ın umurunda olmaz; yeterki Amerika Çin savaşında Rusya, Çin’in yanında yer almasın ve uslu durmaya söz versin.

Zelensky’i Oval Ofiste dövmekten beter eden Trump, Hindistan Başbakanı Modi’ye, aklındaki bu savaşta Hindistan’a biçtiği rolden dolayı koltuk tutmaktan kaçınmıyor.

Peki, madem ABD Çin’le bir savaşa girecek niçin Avrupalı müttefiklerini taciz ediyor?

Çünkü Trump, bürokratlar tarafından yönetilen, kolay karar alamayan ve devletlerüstü bir kurum olan Avrupa Birliği’nden nefret ediyor.

Mümkünse Avrupa Birliğinin dağılmasını ve her bir ülkeyle ayrı ayrı ilişkisi olmasını istiyor.

İkincisi bu ülkelerin ve tabi Japonya’nın, üreterek veya satın alarak silahlanmasını istiyor. Silahlanırlarsa, ABD Çin Savaşına fiilen katılmasalar bile silah ve mühimmat desteği vermelerini umuyor.

Bir bakıma etkisiz elemanlar olarak gördüğü Avrupa devletlerini, umutlu olmasa da, kendince yararlı bir destekçiye dönüştürmeye çalışıyor.

Soru: Meksika’yı, Çinden uzak tutmaya çalışması anlaşılabilir peki Kanada’dan ne istiyor?

Amerikan Ekonomisi tarihin en güçlü dönemini yaşıyor.

15 yıl önce hem Amerika’nın hem de Avrupa Birliğinin GSYH’ları 15 Trilyon dolar civarındaydı; bugün, Avrupa Birliğinin GSYH’sı 19 Trilyon dolara ulaşmazken, Amerikanın GSYH’sı 29 Trilyon dolara yükselerek çok büyük bir fark atmış durumda.

Üstelik bu fark önümüzdeki yılllarda kesinlikle artacak yani konu sadece ekonomi olamaz.

Trump’ın iki hedefi var, birincisi gümrük duvarları ve tarifeler yoluyla mevcut müttefiklerini terbiye etmek; ikincisi de Çin’le savaşacağı yıllarda, bugün ithal ettiği malların Amerika’da üretilmesini sağlamak.

Cevap: Trump ABD’nin gireceği savaşları kazanmasının ebedi bir hegemon güç olmasına yetmeyebileceğini gördüğü için Kanada’yla birleşmek istiyor.

Bugün Çin’i yener fakat elli yıl sonra Hindistan yüksek nüfusun avantajlarını kullanarak ABD’yi geçebilir.

Denilecektir ki nüfus bu kadar önemliyse niçin Meksika’yla birleşmeyi denemiyor?

Cevap: Çünkü Amerika’nın “Beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan” (WASP) sahipleri Katolik Hispanikleri hor görüyorlar.

Meksika’yla birleşmeleri durumunda Katolik Hispaniklerin çoğunluğu ele geçireceklerini görüyorlar.

WASP’lar, Meksika’yla birleşmeleri durumunda hakim güç kalabileceklerine inansalar, değil sadece Meksika’yla, Güney Amerika kıtasındaki bütün devletlerle birleşirler.

TRUMP VE TÜRKİYE

Türkiye ne yapmalı?

Yazının gidişatı gereği şöyle bir cevap oluşturabilirdik: Türkiye, Amerika’yla ilişkilerini iyi tutmak istiyorsa Amerikan Çin Savaşında Amerikaya nasıl destek olabileceğini göstermeli;

veya;

Çin’le ilişkilerini geliştirmek istiyorsa savaş döneminde Çin’e nasıl yardım edebileceği üzerinde düşünmeli.

Doğrusu yukarıdaki cevap çok makul gözükse de işe yaramayan geçersiz bir görüştür.

Çünkü Trump ve Ekibi Amerika’daki yahudi cemaatinin kurmuş olduğu AIPAC Kurumu tarafından seçimlerden çok daha önce satın alınmış bir ekiptir.

Trump Hükümeti, İsrailden daha İsrailci bir politika gütmeye mecburdur dolaysıyla Türk Amerikan ilişkileri, Amerikan’nın İsrail politikalarıyla uyumlu olmak zorunda ve bu mümkün değil.

Trump ve Erdoğan arasındaki iyi ilişkilere rağmen Türk Amerikan ilişkilerinin temeli, İsrail’den dolayı kaygan, kaypak ve çatışmaya açıktır.

Türkiye ne yaparsa yapsın mevcut gidişatı değiştiremez fakat kendini, değişim dönemi tehlikelerinden korumak ve güçlenmek için dönüştürebilir.

Yeni bir dünya düzeni kuruluncaya kadar ne ihtilafların bir tarafı olmalı ne de ihtilafların ürettiği fırsatlara gözünü yummalı.

YORUMLAR (9)
9 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.