Zelenski razı olur mu?
Dünya siyaseti açısından geçtiğimiz haftanın en önemli gelişmesi Amerika ile Rusya’nın özel temsilcileri arasında yapılan müzakereler sonucunda hazırlanan 28 maddelik yol haritasının ana başlıklarının basına sızdırılması oldu. Önce Axios’ta sonra da hemen her yerde madde madde yayınlandı.
Miami’de yapılan görüşmeler sonrasında bu halini aldığı söylenen yol haritasına göre Rusya’nın toprak talepleri büyük ölçüde karşılanıyor, Ukrayna ordusuna sayı ve teçhizat anlamında sınırlama getiriliyor, NATO üyesi olamayacağı ancak kendisine belli şartlar altında koruma sağlanacağı ve günü geldiğinde AB’ye katılacağı belirtiliyor.
Ayrıca Rusya’ya uygulanan yaptırımların kalkacağı, G7’ye döneceği, nükleer silahları sınırlama görüşmelerinin başlayacağı, buna karşılık Amerika’nın dondurduğu Rus varlıklarından 100 milyar dolarlık kısmını Ukrayna’nın kalkınması için kullanacağı ama bundan elde ettiği gelirin yarısını da alacağı yer alıyor.
AB’ye, daha da önemlisi Ukrayna’ya danışılmadan hazırlandığı anlaşılan yol haritası her iki tarafta da tepki doğurdu. Muhtemelen AB yükün kendisine, menfaatin ABD’ye yazılmasına kızdı. Savaşın devamından yana olan İngiltere, biraz da Fransa ve Almanya Ukrayna’nın arkasındayız mesajları verdi.
Fakat belli ki Amerika “ya kabul edersiniz ya da ben bu işten, Ukrayna’ya destekten çekilim” dediği için ne AB’nin mesajları ne de Ukrayna’nın serzenişleri çok sert oldu. Tahminler Ukrayna liderliğinin kendilerine tanınan süre içerisinde, yani Perşembe gününe kadar planı kabul edeceği yönünde.
Zaten Zelenski’nin önünde çok fazla alternatif yok. En yakınındakilerin 100 milyon dolarlık yeni bir rüşvet suçlamasıyla karşı karşıya olduğu, şüphelilerin bazılarının kaçıp ülkeyi terk ettiği bir dönemde Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Trump’ı hayal kırıklığına uğratması zor. Bence toprak tavizine de anlaşmadan 100 gün sonra seçime gidip iktidarı terk etmeye de razı olacak.
Böylece Avrupa siyasetinde bir dönem bitip diğeri açılacak, her şey yolunda giderse sadece çok tehlikeli ve riskli bir savaş sora ermekle kalmayacak, NATO ilerlemesi en azından bir süre duracak, nükleer çatışma olasılığı azalacak. AB de çok olasıdır ki ABD’ye daha az güvenecek, İngiltere kendini Amerika’nın eşit ortağı olarak görmek ve göstermek huyundan vazgeçecek.
Evet, Amerika-Rusya uzlaşmasının adil ya da hakkaniyetli olduğunu söylemek imkansız. Ancak gerçekçi. Zemindeki gerçekliği yansıtıyor, Amerika’nın daha fazla yardım vermesi halinde bile bu savaşı Rusya’nın kazanması olasılığının güçlü olduğunu, daha doğrusu Rusya’nın karşısında kendilerinin yenildiğini kabulleniyor.
Unutmayalım ki, bu savaş Ukrayna’da cereyan etse de Amerika ile Rusya arasındaydı. Rusya yanlısı seçilmiş bir liderin örtülü operasyonlarla düşürülmesi ve NATO’nun Rusya’ya doğru bir kez daha genişlemeye kalkması nedeniyle çıkmıştı. Ukrayna milliyetçiliği, Avrupa’nın 2014 sonrası gelişmeleri kötü yönetmesi de katalizör olmuştu.
Rusya’nın NATO ve Amerika’ya savaş öncesinde gönderdiği mektuplardaki talepler karşılansaydı belki de hiç çıkmayacaktı. Bu uzlaşmayla taleplerin çoğu karşılandı ve savaşı Rusya’nın kazandığı kabullenildi. Toprak ilhakı hukuken tanınmasa da fiilen tanındı, Ukrayna’ya Rusya’yı rahatsız etmeyecek güvenlik garantileri verildi.
Planın uygulamaya konması halinde uzun ömürlü olup olmayacağını doğal olarak bilmiyoruz. Görebildiğimiz savaşı şimdilik kaydıyla dahi olsa sona erdireceği, Rusya’yı yeniden Batı sisteminin içine katacağı, Amerika’yı da hiç olmazsa mali olarak mükafatlandıracağı yönünde.
Bizim açımızdan bakıldığında ise bölgemizdeki bir gerilimin daha sona ereceği, süresi belli olmamakla birlikte küresel istikrar sağlayacağı, üstümüzdeki yaptırımlara uyun baskısının ortadan kalkacağı, hepsinden önemlisi de CAATSA’nın “meşruiyet zeminini” zayıflatacağı görülüyor diyebiliriz.
Görünen bir başka şey de Avrupa’nın kendileri açısından bu tatsız tek taraflı barış deneyimden sonra Türkiye ile ilişkileri geliştirmek durumunda kalacağı. Doğru adımları atmamız, insan haklarına ve hukuka saygı göstermemiz halinde AB’ye katılım sürecinin canlanacağı.
Umarım taraflar nihai uzlaşmayı günü geldiğinde Türkiye’de imzalamayı seçer, Türkiye de hem barış ve istikrardan yararlanır, hem de savaş boyunca sürdürdüğü arabuluculuk, kolaylaştırıcılık girişimlerinin “siyasi meyvesini” yer. Dünya siyaset sahnesinde daha da görünür ve hissedilir olur. İyi, huzurlu ve umutlu bir Pazar günü dileğiyle…
