On binlerin dönüşü…

Sabun çiçekleri geride kaldı. Tozlu böğürtlenler, kara tavuklar, dalında didiklenmiş incirler, sabah sessizliğinde bir ordu homurtusu kadar ses çıkaran arılar hepsi hepsi. Hava şartları uygunsa geceleyin gökyüzünü çapkınca dolduran yıldızlar, sevgilisine darılırcasına kayıp gidenler de var aralarında. Bir iri baykuş bilgeliğiyle ağaçların arasından sessizce yükselen ay hazretlerini kim unutabilir? Horoz ötüşlerine sarınan tuzlu dalgalar, uzakta yönsüz balıkçı taktakları. Geceden kalma fener bekçilerinin gözlerinin altında yuvalanan şişlikler de listeye dahil edilebilirdi fakat titiz hanımefendilerin yazlıklarını kapısına kilit vurmadan çağırdıkları temizlikçi kadınlara işaret parmaklarıyla gösterdikleri kıyı köşeler de sonunda örümceklere kalacak. Meyvesiz geçen bu yazın hayıflanmaları bakalım gelecek yazın sinesinde nasıl yankılanacak? ‘Kurt Beşiği’ kalıntısı muhtemelen kimsenin ilgisini çekmedi fakat son üç ayda oluşan çöp endüstriyel çılgınlığın yüz sivilceleri olarak tabiata atılacak.

Haziranla birlikte kavimler göçünü aratmayan bir akın başlar büyük şehirlerden, deniz kenarlarına, dağlara, köylere, yaylalara. On binlerce araba birer rahip cübbesi gibi uzanan yollarda hızla ileri atılır. İşi gücü bırakıp sadece bu yollarda görülecek manzaralara kapılsaydık filozofun ‘insan denilen saz parçası’ saydığı varlığı daha iyi anlayabilir miydik? Bir ülkenin kan damarlarına benzer trafik. Orada ne açık ne kapalıdır, sezebilirsiniz. Bizim kadar haşin giden ve bizim kadar ağır dönen bir millet var mıdır acaba trafik koşusuyla? Zafer narasıyla çıktığımız yoldan hezimet ağırlığıyla dönüşümüz nedendir acaba? Yağma varcasına yığıldığımız büyük şehirlere dönerken geride kalan ocakların hüznü sadece psikolojiyi mi ilgilendirir? İçten içe sorup durursunuz bunca tıngırtı ve şamatanın bunca koşuşturup dağılmanın, bunca alıp satmanın, bunca afra tafranın bunca görülme ve gösterme arzusunun sonuçları olmaz mı? İnsan değil de başka canlılar mı yaşar bu olup bitenlerin içinde?

Dağların zirvesinde kıskanç ve gururlu rüzgarlar aşağılara inmemekte ısrar etsinler kuşların doğaya yaydıkları terapi nar çalılıklardan amatör bostanlara, kızılcık eteklerinden ceviz diplerine en çok da sabahların sinesine konmaya devam edecek. Daha dün insan şamatasının curcunasında başı dönen sahiller ıssızlaşacak. Herkesin gelirken bir hesabı vardı belki. Ya dönüş ya onun geometrisi, ince ayarı, yüz çizgisi, kalp çarpıntısı ya o ne olacak? Gittiğimiz niyetle döndüğümüze inananların tesellisi büyük şehirdeki komşu için hazırlanan reçel kavanozuna sığmaz elbette. Dönüşle insan kapıldığı örümcek ağından kurtulmuş canlı gibi yeniden hayata geldiğini hissetmeli. Sabun çiçeklerine, üzüm salkımlarına, böğürtlen dikenciklerine, hüthütlere ve elma ağaçlarına geri döneceğini ve aynı hürmetle onlara yakın olacağını kendi kendine telkin etmeli.

Gelirken tıka basa dolan ve yer kalmayan arabalar dönüşte daha ağır yüklere ve ayak altlarına kadar yerleştirilen öte beriye hazır olmalı şimdi. Dönüş fikri yol için hazırlanmış azığın unutulması misali içe batmalı. Alıştığımız bu hayatın hay huyu bizi ayrılık duygusunun lezzetinden uzaklaştıra dursun dönerken alnımızda derinleşen çizginin şiiri kalbe dokunmalı. Gölgeliklere sığınmış varlığımızın zerrelerinden mini çıtırtılar yükselmeli. İddiasız bir kaplumbağa nasıl ilerlerse böylesi çıtırtılarla bizden de geriye asil bir sükunet damlamalı. Unutulmasın ki üretim ve tüketim planlamalarının çemberinde dünya gittikçe daralıyor ve kitlelere daha az yaşanacak zaman ve imkan kalıyor. Sadece nitelikli gıda değil sağlık ve esenlik sağlayacak yaşam alanlarının maliyetleri yükseliyor. Milyonlar dışarıya akarken dışarının karakterini bozup kendisine benzetiyor. Bir duygu ve şuur akışı değil bu. Kentlerdeki kaotik türbülansın yaz seansı. Milyonların tercihinin ne olduğunun farkına varmak için sadece yaz döneninde açılan market zincirlerini izlemek mümkün. Böyle olunca bir ikameden değil taşımadan söz edilebilir pekala. Anadolunun hemen her yerinde yükselen emlak fiyatları bu ikamenin göstergesi.

Güneşin kirpiklerindeki nem daha kurumadan binlerce araç koyulacak yine yollara. Dönüş boyunca araba camlarına yaslanmış başlar bir boşluğa bakar gibi dalıp gitmiş bakışlar görecek. Kimisi aşkın melankolik gelgitine kapılmış kimisi böyle yaşamak ne iyiydi diyecek. Nereye bu dönüş bu koşuş kime derdinde olacak. Varlığımız birden ön cama çarpan kuş benzeri aradan çekilmeden gidişte kurulmayan tahayyül ve düşüncenin dönüşte, duru ve dingin zihinlere yuva yapması. Bu hayat bizim biz bir toplumuz ve burada tesadüfen bulunmuyoruz attığımız her adım artık başkalarının hayatına çıkıyor diyebilmek zor mu bilinmez fakat ne denizin tuzu ne fundalıklardaki kuşlar sebepsiz değildiler. Alnımıza uyarıdan öte merhametle dokunan sabah güneşi gözlerimizi açalım diye yükseldi. Dönerken, hayat daha bizim değilse tekrar gidilecek neresi var?

YORUMLAR (5)
5 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.