Bilimle barışmak!

Muhtemelen dünyada medeniyetin uğradığı hemen her yerde bilim ile din-inanç arasında gözle görülür bir çekişme az ya da çok mutlaka var. Bilime atfedilen önemi biz genelde Batı üzerinden okuduğumuz için onu ‘tek dişi kalmış canavar’ın bir aracı olarak görmek gibi bir eğilime sahibiz.

Batı’nın, Roma dönemi hariç tarih boyunca hemen hiçbir dönemde –yakın zamana kadar- dünyanın geri kalanına karşı bir üstünlüğü yok. Kadim Yunan medeniyetinin köklerinin Mısır ve Mezopotamya’ya uzandığı düşünülürse durum bu.

Peki, Batı ne oldu da dünyanın geri kalanını geçti ve sömürgesi haline getirdi.

Burada bir emperyalizm hesaplaşmasına girmek gibi bir niyetim yok. Tarihin en karanlık günlerinden beri insan toplulukları birbirlerine karşı kanlı eylemlerde bulunarak, büyük vahşetler sergiledi ve sergilemeye de devam ediyor. Bizim, Yahya Kemal’in:

“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik”

Dizelerini okurken genlerimizde harekete geçen coşkunun başka toplumlar için korku ve dehşet anlamına geldiğini nedense pek düşünmeyiz. Haçlıların ve de Moğolların İslam dünyası üzerinde bıraktığı derin izlerden belki biraz algılayabiliriz.

Tarih bize bir şeyi daha gösteriyor ki iktidar hırslarının peşinden sürüklenen kitleler, teknik üstünlükle donatıldıklarında çoğu zaman zafere giden yolun mihenk taşını oluşturuyor. Asurlular demir kılıçları ve savaş arabaları ile dünyanın ilk imparatorluğunu kurarken ‘Atlı kavimler’ atın kendilerine verdiği hız ile çok uzak coğrafyaların kalbine kadar inebilmişlerdi.

Savaş ve silah teknolojisinin tarihi aslında bir yönü ile bilimin de tarihi. Barutu Çin ve İslam dünyası asırlardır bilmesine rağmen onu öldürücü bir silaha Batı çevirdi. Fatih, barutun gücünü toplarla birleştirerek kale surlarının eski güvenilirliğinin kalmadığını gösterirken muhtemelen Batı’daki feodal düzenin yıkılması ve uzun vadede güçlü merkezi krallıkların doğmasına vesile olacağını düşünmemişti.

Neyse bizim buradaki meselemiz savaş tarihi değil.

Korona günlerinde özellikle sosyal medyada –zaten geçmişte de alışık olduğumuz bölünmelerin bir benzeri- pozitivistlere karşı dindarlar kavgası alıp başını gitmiş durumda. Dinden, aslında dinden değil de Sünni Müslümanlıktan ve muhafazakarlıktan hoşlanmayan geniş bir kitle Corona günlerinde yaşananları bilimin bir yükselişi gibi okuyor ve fırsat bu fırsat İslam’a saldırmak için bir araç olarak görüyor.

Tabii ki burada sorgulanması gereken mevzulardan birisi de ortalama dindar kesimin adeta bu saldırıları meşrulaştırırcasına selefleri hilafına –halbuki Sünni dindarlık uzak seleflerinin yolunu takip ettiği iddiasında- bilimden uzak tavırlar sergilemeleri.

Batı bilimle kilisenin despotizmine dur demişti, İslam dünyası ve Doğu’da ise bilimle din arasında buna benzer bir gerilim hiç yaşanmamıştı ta ki son asırlara kadar.

Batı bilimle önce kilisenin prangalarından kurtuldu ardından da Doğu karşısındaki ezikliğinin hesabını bilimsel ve teknolojik üstünlüğünü kullanarak hunharca gördü. Batı’nın pozitivizme evrilen zihin dünyası dünyanın geri kalanını ötekileştirerek barbarlar ve medeniler ikilemine hapsederken, birbirlerine karşı da çok sevecen yaklaştıklarını sanmayalım. İki büyük savaşta kıta

Avrupa’sında on milyonlarca insanı katlettiler.

Geldiğimiz noktada geçmişi ile avunmak zorunda kalan bir Doğu var.

Son dönemlerde Uzak Doğu’nun bir şekilde Batı’ya öykünerek dengeyi yeniden kurduğu görülüyor ama maalesef İslam dünyasında hala bir ışık yok.

Korona günlerinde sağlıkta teknolojik bir takım atılımlar gerçekleştirmemiz, dünyada ayakta kalabilen ender birkaç ülkeden biri olmamız ülke adına çok sevindirici. Ama kriz öncesi dönemdeki onca yılımızı neredeyse kısır iç çekişmeler, taklitçilik ve ithalatçılıkla götürmüş olmamıza hayıflanmamak elde değil.

Ancak önemli olan bundan sonra da bu reaksiyonu sürdürebilmek.

Bunu yaparken inanç ile bilim arasında sağlıklı bir denge kurmamız şart, dünyayı anlamak ve değiştirebilmek ve daha adil bir dünya için bilimin gücüne ihtiyacımız var. Biz Müslümanların da bilimde neden geri kaldığımızın bir muhasebesini yapması gerekiyor. Halbuki inancımızda böyle bir tezat yok. Belki de Batı’nın ve bizim bugünlerde unuttuğu ahlaki değerleri bilime tekrar sokmalıyız.

Bilim insanlığı ve doğayı güzelleştirmek üzerine olmalı, yıkmak için değil.

Korona vesilesi ile pozitif bilimler yükselip, kıymeti tekrar bilinirken Müslümanların bu mübarek Ramazan günlerinde sanırım bu konularda da cehd etmeleri ibadet hükmündedir.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum