Bu kadar nefreti nerede biriktirdiniz?...
Kırmızı Oda dizisi jenerikteki şu sözlerle başlıyor: “Dünyanın hiçbir ülkesi sadece yasalarla, verilen ağır cezalarla şiddeti önleyemedi. Çünkü şiddet çocuklukta öğrenilen ve zamanla alışkanlık haline gelen kötü bir davranış biçimidir. Hayatının bir döneminde fiziksel ya da psikolojik şiddet gören ya da şiddete tanıklık eden çoğu insan daha sonra bu şiddeti başkalarına da uygular ya da ona şiddet gösterecek insanları alır hayatına. Psikolojik şiddet kişinin en yakınları tarafından aşağılanması, hor görülmesi, değersizleştirilmesi, daha da önemlisi sevilmemesidir. Şiddet gösteren insanlar mutsuz, güvensiz ve kırılgandır. Onları hiç sevmeyen, bir türlü onaylamayan bu dünyaya öfkelidirler. En yakınlarının açtığı yaraların bedelini başkalarına ödetirler. Çocukken aldığımız yaraların sonraki hayatımızda bizi nerelere götürdüğünü izlerken, biraz hüzünlensek de hep birlikte şiddete “DUR” diyelim…”
Bazen merak ediyorum millet olarak çocukluğumuzda neler yaşadık ki birbirimize karşı bu denli öfke ve nefret doluyuz. Hemen hiçbir konuda inisiyatif al(a)mamış ve her dönem gücün yanında yer almış sağdan soldan (güya kanaat önderi olmaları lazım) birçok ünlü isim de bu psikolojiden uzak değil.
Varsa yoksa kendi mahallelerimizin acıları, çıkarları çerçevesinde birleşiyor ya da ayrışıyoruz. “Gelin hep birlikte bu acılara son verelim, hep birlikte güzel yarınlar inşa edelim” desek kimse oralı değil. Hemen her olumsuzlukta sanki failler içimizde değil de sadece dışımızda gibi davranıyoruz.
Yazmaktan bıkmayacağım konulardan biri olacak 28 Şubat ikiyüzlülüğü… O dönemin muktedirlerinin peşine kuyruk olmuş muhafazakâr-milliyetçi insan müsveddeleri 28 Şubattan hesap sorduğunu iddia edenlerce ne hikmetse hep korundu, kollandı ve önemli mevkilere getirildi. Onlar da bu ayıplarından hiç nedamet getirmediler… Başörtülü bacılarımız okullara alınmadı diye feryat edenlerin ezici çoğunluğu şimdi kadınlarımızı asli(!) görevlerine -kocalarına eşlik, ev işi ve çocuk yapmaya- çağırıyor, şaşırdık mı? Sanmam.
Ama biri de çıkıp açıklamıyor bu sosyo-ekonomik şartlarda bu nasıl olacak?
Kara mizah hiç bitmiyor. Birilerini teröristleri (muhtemelen eski mahkum oldukları için) çalıştırmakla suçlayanlar, insan yakmakla suçlananları yakın geçmişte -haklarında kesinleşmiş mahkeme kararları varken- aynı belediyelerde çalıştırıp, yıllarca kanundan sakladıklarını bilmezmiş gibi davranabiliyor. Bakara makara dersen sorun değil ama ironi yaparsan tukaka…
Neden acaba? Herhalde, bir zamanlar birileri için de söylenen “Alnı secdeli olmak” görmemek için yeterli. Birileri için dindarlık karşıtı olmak nasıl yeterli gelebilmişse… Sonra o birilerinin darbeye teşebbüs ettiklerini hep birlikte gördük ama sonra hesap soracağız derken her zamanki gibi işin şirazesini kaçırdık. Öfkeden gözümüz döndüğü ve birileri de fırsatçılık yaptığı için suçlu-suçsuz, dahil-hariç demeden birçok insanın aynı kazana atılmasına ses çıkarmadık.
Bu topraklarda Aleviler ve Kürtler zaten çok uzun zamandır üvey evlat. Sünniler de kendilerini üvey evlat gördüler laik devlete karşı. Ne hikmetse dayak yiyen herkes faille yüzleşmek yerine birbirine saldırıyor. Kurucu ideoloji İttihatçıların iktidara geldiği günden beri kendisine sorun gördüğü her kesimi boğmak için elinden geleni yaptı. Yaparken de ustaca herkesi kendine benzetti. Öyle ki birbirimize karşı tahammülsüzlüğümüzün kodlarını onlar yazdı ve biz de bu kodlara hiç itiraz etmedik.
Hak, hukuk, adalet dediğinizde otomatikman ötekileştirildiğiniz bir düzende insanlardan cesur olmasını nasıl beklersiniz ki? Baksanıza memlekette olan onca olumsuzluğun suçunu hala sayıları bir avucu geçmeyen “Yetmez ama Evet”çilere kesen koca bir kitle var.
Sanırsınız suçlayan zevat dünden bugüne eşitlik, adalet ve özgürlük havarisi olmuş.!..
Biraz vaaz tarzı olacak ama vallahi de billahi de tallahi de öyle olmadılar. Hiçbir zaman bu üç şey genel çoğunluğunun umurunda olmadı… Çoğunluk hep kendi mahallesine Müslüman oldu…
Kimse kusura bakmasın ama devleti ele geçirilmesi gereken bir mevzi olarak gören bir toplumdan da ancak bu tür sonuçlar çıkar. Baksanıza günümüz İslamcılarının büyük bir kısmı kendilerini devlete öyle bir eklemlediler ki iktidarın doğru-yanlış her icraatını tevil yoluna saplanmış durumdalar.
Vesselam adam (kadın) dövmede maşallah üstümüze yok!.. Yarın iktidar değişse şundan emin olabilirsiniz dün, bugün ve yarın da olaylara ve sorunlara ilkesel bakanlar yine dayak yemeye devam edecek.
Kendilerinin günah işleme özgürlüğü olduğunu düşünenler başkalarına hata yapma lüksünü nedense hiç mi hiç tanımayacaklar.
Bir İsa(a.s)’mız yok ki onlara “ilk taşı günahsız olanınız atsın!” dese...