Gençlere hayal kurduramayan gelmesin!..
Geçenlerde bir grupta Avrupalı bir çiftin şikayetini duyduğumuzda gruptakiler olarak aramızda epey bir geyik yaptıktan sonra durumun vahameti ile yüzleşmek bizim için bir hayli zor oldu.
50 yılı geride bırakmak üzere iken hayatım boyunca sadece üç kere yurt dışına kısa süreli çıkmak nasip oldu. Onlarda sağ olsunlar bizi seven dostların daveti ile oldu yoksa çıkmak ne mümkün. Hakkını yemeyelim, bir dönem 2010-2018 arası yurt dışına çıkmak nispeten kolaydı. Erken uçak rezervasyonları ile uzak ülkelere, küçük bir grupla rahatlıkla komşu ülkelere gidip gelinebiliyordu.
Trakya’ya ilk geldiğimde pek çok işletme sahibinin Anadolu’dan gelen misafirlerini günü-birlik ya da bir iki günlük Yunanistan ya da Bulgaristan gezilerine götürdüklerini daha dün gibi hatırlıyorum. Tabi burada biraz da uyanıklık vardı. Gelen misafirlerin buradaki ağırlanma masrafları ile Yunanistan ya da Bulgaristan’daki masraf arasında 3-5 kat fark vardı.
Bugünlerde Edirne’ye akan Bulgar turistler gibi bizim insanımız da o günlerde Bulgaristan’a, Yunanistan’a benzer sebeplerle akıyordu. 5 kilo et parasına Bulgaristan’da tüm bir kuzu çevirmesi yenebiliyordu.
Yukarıdaki çifte gelecek olursak; Bu çift 5-6 sene önce iki tane çocuk evlat edinmişler ve çocuklar 11-12 yaşlarına gelmiş. Çift, evlatlık çocuklarını bugüne kadar ancak 4-5 Avrupa ülkesine seyahate gönderebildikleri için üzüldüklerini ve çocuklara karşı sorumluluklarını yeterince yerine getiremediklerini düşündüklerinden bahsediyorlardı.
Aramızdaki standart farkını kavramak bile gerçekten çok zor.
Amerikalı, İngiliz, Alman bir lise öğrencisinin 18. Yaş günü hediyesi muhtemelen ilk otomobili iken biz de 18 yaş hediyesi ne olabilir? Hediyeyi geçtim, bu ülkelerdeki gençlerin ilk arabalarına sahip olabilmek için 3-5 ay part-time çalışmaları yetebilmekte.
Arkadaşlarımın, araba kullanmayı sevmediğim için, sen ancak garajda kaza yaparsın dedikleri 2013 model arabamın Türkiye piyasasındaki değeri 600 bin TL, dolar kuru ile 30 bin dolar.
Hâlbuki bu aracın Amerika ya da Avrupa piyasasındaki ederi ancak 2000-3000 dolar.
Bizde bir gencin böyle bir arabaya sahip olabilmesi için ya anasından şanslı doğması ya da Allah’ın bir şekilde “Yürü ya kulum!” demesi gerekiyor. Ülkemizde Allah’ın yürü ya kulum demesi için nelerin üst üste denk gelmesi gerektiği az çok hepimizin malumu.
Bugünlerde hükümetin kötü giden ekonomi nedeniyle hedefinde olan üç harfli market zincirlerinden birinde çalışan bir gencimizin kendi otomobilini alabilmesi için ne kadar çalışması gerektiği de ortada.
Ebeveynlerinin desteği olmadan bu mümkün mü?
İlk arabamızı ve ilk evimizi aldığımızda da eşimle birlikte büyüklerimizden borç almak zorunda kalmıştık.
3 yıldır da arabanın yaşını küçültme hayalinden her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz. Bunca yıllık çalışma ile elde ettiğimiz birikim o kadar hızlı bir şekilde hiç oldu ki yüklü bir banka kredisi çekmeden aracımızı yenileme imkânımız yok şu an.
Çok uzatmaya gerek yok, 14 Mayıs sonrası ülkemiz gençlerine ve insanlarına hayal kurdurabilecek bir şahlanış yaşar mıyız beni bu ilgilendiriyor.
Birilerinin geçen yıllar içinde şahlanışlarını hep birlikte izledik ama genelin bir şahlanışı var mı? Orası meçhul!.. Resmi rakamlara göre 22.5 Milyon insanımız yardımlarla ancak ayakta durabiliyor.
Dört dörtlük yollarımız, hemen her şehirde havaalanlarımız var. Bunları kimse cebine koyup götürmeyecek ama milletin ekserisi bunları kullanamıyor, bu havalimanlarına uçamıyorsa bunları yaptık diye övünmekle olmaz çünkü bu yollar bu insanların vergileri ile finanse edildi ve torunları dahi borçlandırıldı.
Orda bir yol var, uzakta. O yol bizim yolumuzdur. Gezmesek de, tozmasak da O yol bizim yolumuzdur.
Orda bir havaalanı var, uzakta. O havaalanı bizimdir. Uçamasak da, kalkamasak da. O havaalanı bizimdir.
Şiir gibi değil mi? Ahmet Kutsi Tecer’i de unutmadan rahmetle analım bu arada.
Ne kadar hazin, dün muhaliflerce halkın bir kesimi makarnacı, kömürcü diye küçümseniyordu bugün ise iktidar halkın bir kesimini patatesçi, soğancı diye küçümsüyor.
Tuhaf olan nedir, biliyor musunuz? Bu ülkede hiçbir dönem hak, hukuk, adalet, eşitlik makarna, kömür, patates, soğan kadar gündem olmadı-olamadı. Zaten ol(a)madığı için de Allah bizi sürekli bunlarla sınıyor.
Elin oğlu da bizim rüyamızda görsek inanamayacağımız şeyleri az yaptığı için üzülüyor.