MEB’in yapamadıkları ve YÖK’ün yapması gerekenler…
LGS ve AYT-TYT sonuçları açıklandı. Bu açıklamaları takiben hem MEB hem de YÖK’de önemli değişiklikler oldu. Ak Parti’de Milli Eğitim Bakanlığındaki 7. devir teslim yapıldı ve 8. Bakanımızla tanışmış olduk. Gerçi Sayın Mahmut Özer sabık bakanımız Sayın Ziya Selçuk’un yardımcısı olarak son dönemde işin içinde idi. Bu nedenle içerdeki duruma çok da yabancı sayılmaz.
Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı partiler için her zaman en zor alan olmuştur. Bunun temel nedeni eğitime fazlası ile önyargılı ve ideolojik bakmamız. Yıllardır temel iddiam eğitim, savunma, güvenlik vb. konuların partiler üstü olması gerektiği; ancak bunun ülkemizde mümkün olamayacağını bil(e)meyecek kadar da cahil değilim. Bizim gibi siyasi rüştünü ispat edememiş memleketlerde bu alanların partiler üstü olması çok da mümkün değil.
Neyse biz neler oluyora dönelim. Neredeyse iki yılımıza malolan salgın sürecinde maalesef MEB hemen hiçbir temel meselede adım atamadı. Çok net söyleyeyim; okulların kapalı olduğu bu süreçte mesela şu konular çözüme kavuşturulabilirdi:
-Okullarımızdaki aşırı yoğun olan günlük-haftalık ders yükü azaltılabilirdi. Lise ve ortaokullarda günlük 8 saat 7’ye, 7 saatte 6’ya indirilebilirdi.
-Maalesef ideolojik(!) gerekçelerle (seçmeli derslerle de) iyice dallandırılıp budaklandırılarak bir dönem içinde öğrencilere dayatılan çok sayıda derse girme işkencesinden vazgeçilebilirdi. Bazı dersler birleştirilebilir, gereksiz müfredat ayıklanabilirdi.
-1999’da başlayan sınıf geçme yönetmeliğindeki garabet nedeniyle hiçbir temel kıstasa tabi olmadan üniversite kapısına gitme uygulamasına son verilebilirdi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir saçma düzenin olduğunu sanmıyorum.
-LGS sınavlarına girişte geçmişte olduğu gibi bir takım kriterler getirilebilirdi. Sizin kontenjanınız zaten kısıtlı iken girişi –zorunlu- serbest yaparsanız sınava giren bu çocukların büyük bir kısmında “yetersizlik ve başarısızlık” duygusu yaratırsınız.
-“Meslek lisesi memleket meselesi” sözünün içeriği doldurulabilirdi.
-Disiplin yönetmeliği değiştirilerek daha işler bir hale getirilebilirdi. Son yıllarda öğretmen ve idareye karşı işlenen –öğretmen-idareci öldürülmedikçe- suçlar hiçbir şekilde haber değeri taşımıyor ve cezalandırılamıyorsa başımızı iki elimizin arasına alıp kara kara düşünmemiz gerekiyor. Bakanlarımız öldürülen öğretmenlerimizin acısını bile paylaşmaya korktuğu tuhaf bir iklim oluşturmuş durumdayız! Bu da öğrencilere bir iyilik değil yarınlarımıza bir ihanettir.
-İstanbul ve pek çok ilde yaşanan son ciddi deprem sonrası çürüğe çıkan okulların tamamı eğitim öğretime hazır hale getirilebilirdi ama hala çalışmaların başlamadığı okullar olması üzüntü verici.
Benim ilk aklıma gelenler bunlar. Muhakkak sizlerin de aklınıza gelen pek çok konu vardır. Konuyu fazla dallandırmadan YÖK’e geçmekte fayda var.
YÖK, Türkiye’nin geleceğini düşünüyorsa acil olarak üniversiteleri ihtisas üniversiteleri ve giriş seviyesinde eğitim veren okullar olarak ayırmalıdır.
Gerek taşra ve gerekse pek çok büyükşehrimizdeki üniversitelerin büyük bir kısmının kalitesi liseden hallicedir. Hâl böyle iken kendimizi kandırmanın alemi yok. ABD’deki gibi, bu okulları yüksek eğitim için bir basamak haline getirelim ve liselerde veremediğimiz becerileri buralarda kazandıralım ve sonra ihtisas eğitimi için yönlendirelim. Bunu daha ayrıntılamak gerektiği için şimdilik burada keserek üniversite tercihi yapacak öğrencilere (https://www.karar.com/yazarlar/senol-kaluc/gencler-uyanin-ve-kendi-yolunuzu-kendiniz-cizin-1589905) 30 Haziran tarihli yazımdaki uyarımı tekrarlamak istiyorum:
“… madem herkes sizi buraya itiyor, sizler de aile baskısından uzaklaşmak, biraz nefes almak istiyorsunuz, bari seçimlerinizde biraz seçici olun. Taşrada dört duvar arasında kurulmuş adı güya üniversite olan uzatmalı liselerden katiyen uzak durun. Oralara gitmenizin size hiçbir faydası olmayacağı gibi ömrünüzden de en güzel yılları çalmalarına izin vermeyin.
… Puanınız kaçırılmayacak bir bölümü tutmuyorsa -bence tutsa bile- okuyacağınız bölümü kafanıza takmadan … kendinize hedef olarak üniversite şehirlerini hedefleyin. Emin olun kendinize falanca ilin falanca ilçesindeki herhangi bir fakülte-yüksekokuldan mezun olmaktan çok daha hayırlı bir yatırım yapmış olursunuz. Hem görgünüz artar hem ufkunuz gelişir.
Geleceğin dünyasında diplomaların çok bir öneminin olmayacağı zaten çok açık. Artık insanlar kendilerini çeşitli sertifika programları ile geliştirmek zorunda. Sizler de ancak bu tür imkanlara en rahat büyük şehirlerde kavuşabilirsiniz.
Ve sizlere bir başka tavsiyem de, part-time (yarı zamanlı) çalışma imkanlarını daima göz önünde bulundurmanız ve bu konularda cesaretli olmanız. Kim bilir belki bu çalışmalarınız sırasında kendinize yepyeni ufuklar açarken gerçekten yapmak istediğiniz mesleği de bulabilir(siniz)…”