Memleketten eğitim manzaraları!..
Geçen yıl ilk ve ortaöğretimde toplam kayıtlı öğrenci sayımız 19 milyon 155 bin 571 imiş. Üniversitelerdeki öğrenci sayısı ise 7 milyon 829 bin148. Finlandiyalılar gelsin bu kalabalık ile bir boğuşsunlar bakalım, modelleri kalıyor mu.
Ankara’nın en kalabalık okullarında okudum. Binli sayılarda öğrenci olan bu okullarda karne törenleri büyük bir olaydı ve karne haftası öğrenciler için korkunç derecede sancılı dönemlerdi.
Şimdi haberlerde sınavdan aldığı nota üzülen, kızan vs. öğrencilerle ilgili haberleri okuyunca bazen tepkim kendi kendime “bunlarınki dert ise biz ne yaşadık?” demek oluyor.
Okulun en çalışkan öğrencilerinin bile bırakın takdir-teşekkürü ya zayıfım olursa diye endişe ile beklediği günlerden artık teşekkürün adam yurduna konmadığı, takdirin standart olduğu bir döneme geldik. Sınıfına düzenli devam eden, ana dersler olmasa bile yan derslerden 5-6’sından 90-100 aldınız mı teşekkür cepte, takdir de yolda demektir.
Şimdiki çocuklardaki rahatlık kimsede yok. Yazılıdan 100-100 alan öğrenciye öğretmenler bir zamanlar saygısız, şımarık, ilgisiz vs. diyerek sözlüden 50-50 basar hop ortalama 75’e düşüverirdi. Hatta işi abartıp 0 verenler bile vardı. Her okulun en az birkaç sıfırcı hocası olurdu.
İşin ilginci ne öğrenci ne de veli kolay kolay gidip de öğretmene neden bu kadar düşük not verdiğini –doğru ya da yanlış- sormazdı.
Şimdi öğretmen öğrencisinin yapmadığı ödeve not girmek zorunda kalıyor. Bir dönem boyunca derse bir kere bile katılım göstermeyen, hiçbir konuda hazırlıklı gelmeyen, verilen görevlerin hiç birini yapma zahmetine katlanmayan, derslere katılmadığı yetmezmiş gibi sınavlarda toto oynayan çocukların sözlü haneleri uçuş halinde.
Eğitimdeki klişe laf tam çocuklarımız için “çocuğumuz çok zeki ama bunu gösterme konusunda sıkıntıları var!”
Çocuklar çok zeki oldukları için öğretmenleri de bu icra edemedikleri zekâlarını ödüllendirerek ders içi (olmayan) performanslarını ödüllendiriyorlar. Pardon ödüllendirmek zorunda kalıyorlar yoksa öğrencisi ayrı dert, velisi ayrı, okul yönetimi, MEB’i vs. ayrı…
Sonuç, sınav sonuçlarına göre sınıfta kalması gereken çocuklar performans, proje notları ile bir anda belgelik hale geliyorlar. Bir de sınıf öğretmenleri ile öğrencileri karşı karşıya getiren hiçbir kıstası olmayan, daha doğrusu olan ama ucu açık onur belgeleri var. Kıstasların ucu açık oldu mu en uyumsuz öğrenci bile onur belgesi isteyebiliyor. “Onun alan öğrenciden ne farkı var ki?”
Okuduğum ortaokulun 2 binden fazla öğrencisi vardı ve karne törenlerinde sahneye davet edilen öğrenci sayısı çok az olurdu. 2 bin kişi içinde takdir alan öğrenci sayısı bir elin parmaklarını geçmezken, teşekkür alan sayısı da sınıf başı üçü beşi zor bulurdu.
Geçen yıllarda bir karne töreni sırasında okul müdürü önce takdir alanları, sonra teşekkür alanları hep birlikte kürsüye davet etme gafletinde bulunmuştu da aşağıda zavallı öğrencileri alkışlayacak arkadaşları kalmamıştı…
Eskilerin güzel bir sözü vardı “silahsız asker, zayıfsız öğrenci olmaz!” diye. Bir de büyükler karne zamanlarında çocuklara şöyle takılırlardı “söyle bakalım kurbanlık kaç koçun var?”
Zayıfsız geçmenin marifet olduğu günlerden zayıfı olmanın marifet olduğu günlere geldik. Eğitim sistemi tartışmaları bu yüzden boş gevezelikten öte geç(e)miyor.
Bazı çocuklarımız şu anki mevcut sistemde bile sınıfta kalabiliyor. Elbette ki böyle yetenekler ayrıca takdir edilmeli.
Okuduğum lisede üniversite sınavında 4 yıllık bir bölümü kazanma oranı %0,8’di yani binde 8. Ve ben üniversiteyi kazanan bu 15-20 kişiden biri idim ama rahmetli babamın içine ortaokul ve lisede alamadığım takdir belgeleri oturmuştu. Takdir alan çocukları görünce “Bir gün şöyle bir takdir getiremedin ki, gururlanalım!” derdi. Allahtan küçük kız kardeşimiz her dönem takdir alıyordu da adamcağız mutlu oluyordu…
Sosyal medya ara karne sonrası öğrencilerin tuhaf tepkileri ile dolu. Karnesini yırtanı mı, hocasına nanik yapanı mı, arkadaşlarına hocaları nasıl kekledik diyeni mi ne ararsanız var.
Sevgili eğitim fakültesi hocalarımız ne diyor “her öğrencinin iyi olduğu bir yönü var, öğrenciyi ona göre değerlendirelim.”
Öğretmenlerde ellerinde olmayan yetkileri ile zaten sadece bu yönlerini takdir ederek onlara yüksek notlar veriyor. Sonrası mı? Ana, baba, devlet umursamazken öğretmenler ne yapsın.
Öğretmene şiddetin haber değeri bile taşımadığı bir ülkede öğretmenler suçu en az olan paydaştır diyerek öğrencilerimize iyi tatiller diyelim…
Not: 5. Sınıfa giden kızım yazımı okuyunca öğrencilere haksızlık yaptığımı, onlarca derse girmek zorunda kaldıklarını, oyun oynamaya vakitlerinin kalmadığını, asıl bu kadar çok dersi koyanlara kızmam gerektiğini, üstüne kimsenin kendilerini anlamadığını belirterek bana kızdı ve yazının sonuna kendi notunu ekledi: “Babamın dediklerini okuyup üzülen öğrenciler olabilir. Babam adına bütün öğrencilerden özür dilerim.”