Neden bir Şekspir’imiz yok?

İnsanın dünü ile bağlantısı ne kadar istese de kesilmiyor çünkü dün bugünümüzü inşa eden bir yapı taşı konumunda ve bugün aldığımız kararlar da yarınlarımızı etkiliyor. Aynı genlerimizin doğru beslenmeye rağmen bazı hastalıklara bizi biraz daha yakın ya da uzak tutması gibi.

Tarih dirayetli kimselerin adımları ile şekillendiği gibi bazen büyük-küçük tesadüfler ve önemsiz kimselerin önemsiz gibi görünen hamleleri ile de şekillenebiliyor. Geçmiş bunların binlerce örneği ile dolu. Büyük bir savaşın sonucunu belirleyen olay savaşın büyüklüğü karşısında inanılmaz derecede küçük kalabiliyor. Tarihte onlarca savaşta zafere bir adım kadar yakın duran kral ya da ordu kumandanlarını serseri bir okun bulması sonucu yaralaması ya da ölmesi ile elden uçup gittiğine şahit olunmuştur. Çok büyük güçlerin çok küçük güçler karşısında diz çöktüğüne de…

Tarihi krallar üzerinden okumak keyifli de olsa herhalde Şekspir (Shakespeare) üzerinden okumak daha doğru olsa gerek. Sarayda yaşanan entrikaların izlerini takip ettiğinizde eğer anlayış gücünüz ve idrakiniz biraz açık ise 5-6 bin yıl önce ilk devletlerin ortaya çıktığı günden bugüne insanın ve siyasetin doğasının çok da değişmediğini görürsünüz.

Bu bir açıdan yaşayanlar için de iyi bir şey çünkü ne dünkülerin bizden daha iyi ne de yarınkilerin daha kötü olamayacağını az çok gösteriyor. Tabii bunu iyi, adil olma isteğindekiler için söylüyorum. Çünkü insanlık binlerce yıldır her nasılsa hep benzer sularda yıkanıp duruyor. Yerin, zamanın, aktörlerin değişmesi olan bitenlerin maalesef ruhunu çok fazla değiştirmiyor. İhtiraslar, hevesler, idealler vb. o kadar benzer ki aktörlerin görünürdeki niyetleri ile çoğu kez olan biten örtüşmüyor.

Küçük ihtiraslarla büyük ihtiraslar arasında da çok büyük fark yok çoğu kez. Tarihin en köklü medeniyetlerinden Çin’de İmparatorlar çok önceden insanları kontrol etmenin yolunun küçük de olsa bir şeylere sahip olmaları ve bunları kaybetme korkusuna sahip olmalarından geçtiğini görmüşler. Bir tarihçi Çin’in ilk kralları halkı toprağa yerleştirmeye çok önem verdiğinden bahseder çünkü toprağa yerleşen ve oraya bağlanan için aslolan artık o toprak parçasıdır ve onu korumak için elinden geleni yapacaktır.

***

Müslümanların ilk dönemlerinin tarihini okurken biz Müslümanlar ve özellikle Arap olmayan Müslümanlar çoğu kez insanlık hallerini yok sayarak değerlendiriyor bazen duygularımızın bazen de ön kabullerimizin esiri oluyoruz.

Halbuki Araplar kendi tarihlerinin bir aşaması olarak gördükleri bu döneme bizden çok daha gerçekçi bakmakta ve rahatlıkla eleştirebilmektedirler. Mesela bizim çoğu kez duygularımıza esir olduğumuz Hz. Ali ile Muaviye, Hz. Hüseyin ve Yezit arasındaki mücadeleye çok fazla gerçekçi ve materyalist bir şekilde ele alabiliyorlar. Hatta bazen o kadar gerçekçi ele alıyorlar ki insanın sinir olmaması elden gelmiyor. Olan biteni basit bir iktidar mücadelesine indirgeyerek iki büyük ailenin, Kureyş’in kendi arsındaki bir kavga olarak görebiliyorlar.

Peki, yanlış mı bu değerlendirme? Elbette bir yönü ile doğru ama bir yönü ile de eksik. Belki biz bu eksik yöne daha çok dikkat kesiliyoruz bu nedenle Arapların saf akılcı ve gerçekçi bakışı bizi rahatsız ediyor.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Haçlı Seferleri dönemini biraz okuduğunuzda her şeyin nasıl birbiri ile karıştığını görürsünüz. Aynı dinden olanların nasıl birbirlerine eziyet ettiklerini, düşmanları ile işbirliği yaptıklarını görürsünüz. Yüce ideallerin nasıl dünyevi çıkarlar için ezilip geçildiğini gördüğünüzde küçük dilinizi yutarsınız.

Yüce ve ulvi hedeflerin nasıl süfli istek ve arzuları gizlemek için kullanıldığına şahit oldukça insanın iyilikte de kötülükte de sınır tanımadığına her şahitlik edişinizde dün olanların nasıl bugün de tekrarlandığını görürsünüz.

Bizde belki de en büyük eksiklerden birisi tüm bu olan bitenleri Şekspir vari ustalıkla anlatacak bir ustanın olmamasıdır. Kıssalarımız var ama sanırım yeterli değil ki hala devletin gerçekte ne olduğunu anlamakta ve anlatmakta güçlük çekiyoruz.

Düşünsenize gerek Osmanlı Hanedanının bazı üyeleri ve bazı romantik Osmanlıcılar saltanatlarının devrinin bittiğini ve Kut’un bu aileyi terk ettiğinin farkında bile değiller. Ne Türk töresinden haberleri var ne de Müslümanların saltanat algısından.

Şahsen İngiliz Kraliyet ailesi gibi yarı turistik/törensel bir aile olarak Osmanlı Hanedanının İstanbul’da hayat sürmelerini arzu ederdim. Ancak, bizdeki iklim buna müsaade eder miydi ya da etse bile Hanedan siyasetin dışında kalmayı başarabilir miydi bilemiyorum. Kim bilir belki de edebilirdi ama deneme şansını çoktan yitirdik.

Belki bizim geçmişimizi anlatan bir Şekspir’imiz yok ama yakın tarihimizi anlatan Şekspirlerimiz olmalı. Olmalı ki Erdoğan giderse mahvoluruz ile Erdoğan’dan kurtulursak her şey yoluna girercilerin aslında boş yere hayıflandıklarını görebilir ve halka da anlatabilirdik.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum