Suça sürüklenen çocuklar!..

Geçenlerde Muğla’da öğretmenlik yapan bir arkadaşın anlattığı olay beni derin bir hüzne boğdu. Anlattığına göre akıllı ve zeki bir öğrencisi okulu bırakıp bir sokak çetesine katılmış. Öğretmen, çocuğu geri kazanabilmek için defalarca girişimde bulunsa da çocuğun verdiği bir cevap karşısında pes etmek zorunda kalmış.

13-14 yaşındaki çocuk öğretmenine: “Hocam, ben şu an senin hayatın boyunca bir arada göremeyeceğin paralar kazanıyorum. Arkadaşlarım gibi okuyup da ileride asgari ücret için eşek gibi çalışamam!”

Öğretmeni son kez “Bak evladım, bu yolun sonu yol değil. Bir gün bir köşede cesedini bulacaklar!” dese de oralı olmamış. Bunları söylerken arkadaşın gözünden bir iki damla yaş süzüldü. O çocuğun cesedini üç beş ay geçmeden bir köprü altında vurulmuş olarak bulmuşlar.

Anlattıkları bana, yıllar önce bir öğrencimle aramda geçen bir olayı hatırlattı. Kurtlar Vadisi’nin tüm Türkiye’yi kasıp kavurduğu zamanlardı ve bu diziden etkilenip okul içinde mafyacılık oynayıp, racon kesmeye çalışan Şahin isminde bir öğrencimiz vardı. Abileri de sonradan öğrendiğime göre dışarıda çek-senet mafyacılığı yapıyorlardı. Bizim halk deyimi ile yerden bitme Şahin etrafına topladığı çocuklarla okul içinde çete kurmuş ve akranlarını zorbalıyor, haraç kesmeye kalkıyordu. Bir gün etrafındaki çocuklarla bir öğrenciyi sıkıştırıp dövdürmüş. Şahin’i yakalayıp çocukla yüzleştirdiğimde “Hocam, arkadaşa ve arkadaşlara sorun. Ben onun kılına bile dokunmuş muyum?” demişti. Diğerlerine “Oğlum, siz Şahin’in lafı ile adam mı dövüyorsunuz?” dediğimde başlarını yere eğip susmuşlardı.

Ben Şahin’i sıkıştırıp “Bir daha bu okulda bir öğrencinin başına bir şey gelirse seni elbise askılığına asar, orada tavuk gibi çırpındırır, herkese rezil ederim!” dediğimde bana “Hocam, ben biliyorum, ben çok kısayım ya! Siz, onun için bana böyle artistlik yapıyorsunuz!” demişti.

Şahin’i ensesinden tutup kendime doğru çekip “Bak evladım, yarın büyüdüğünde bunları seninle tekrar konuşuruz ama görüşebileceğimizi pek sanmıyorum çünkü sen bu kafayla bu kapıdan çıktıktan sonra üç beş seneye kalmaz zaten cezaevine girersin orada da seni şişlerler ya ölür ya sakat kalırsın” demiştim.

Aradan 5-6 yıl geçtikten sonra bu konuşmamıza şahit olan öğrencilerimden birisi ile karşılaştığımda “Hocam, Şahin’in başına gelenleri duydunuz mu?” dedi. Bizim Şahin, okuldan sonra birçok suça karışmış ve mafyacılık oynayıp tetikçilik yaparken bir adamı vurmuş. İşin tuhafı onu da doğru becerememiş, ilgisiz birisini vurmuş. İçeride yatarken de hapishanede şişlenip ağır şekilde yaralanmış.

Islah edemediğimiz iki çocuğumuzun hikayesi…

TÜİK verilerine göre ülkemizde suça sürüklenen çocuk sayısı 2020’de 112,2 bin iken 2024’de 202,8 bine ulaşmış. 2024’de bu çocukların %40,4’ü yaralama, %16,6’sı hırsızlık, %8,2’si uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak, satın almak, %4,6’sı tehdit suçlarına karışmış.

Mağdur olan çocuk sayısında da benzer bir artış var. 2020’de 179,3 bin iken 2024’de 279,6 bine ulaşmış. Tabii bunlar adli kayıtlara girenler. Biliyoruz ki ülkemizde pek çok olay kolluk güçlerine yansımıyor, yansıyanların bir kısmı da kayda girmiyor. Bu rakamlara okullarımızda öğrenciler arasında yaşanan şiddet olaylarının büyük çoğunluğu dahil değil. Okullarda çok ciddi yaralanma vb. durumlar olmadıkça işlenen suçlar adli mercilere yansımıyor.

Mevcut infaz yasalarımızın etkisizliği ve Islah Evlerinin işleyişindeki problemler nedeniyle suça bulaşan çocuklarımızın büyük bir kısmı suç örgütlerinin potansiyel eleman adayı haline geliyorlar. Bu çocukların ezici çoğunluğu serbest kaldıktan kısa bir süre içinde tekrar suça bulaşarak cezaevlerine geri dönmekte. Sosyal medyada bu tür çocukların çevrelerince nasıl kahramanca karşılandıkları ve pohpohlandıklarını da görebiliyoruz.

Bu kısır döngüyü kırabilir miyiz çok da umutlu değilim.

Köyden kente göçün bilinçsizce desteklenmesi ve tarımdan uzaklaşan nüfusun yerleşme, eğitim ve istihdam sorunlarının çözümüne yönelik doğru adımların atılmaması, sosyal normlarımızın dejenere olması geldiğimizin noktanın en büyük sebepleri arasında. Artan şehir nüfusuna oranla üretimin arttırılamaması, zenginliğin paylaşımı ve gelir dağılımında adalet sağlanamaması bu tür sorunların günümüzde daha da görünür bir hal almasına yol açtı. Kırsalda toplumsal otokontrol daha etkin iken bu etkinliğin kozmopolit şehirlerde zayıflaması ve burada devreye girmesi gereken devletin adli gücünün de etkisiz kalması bu çarpıklıkların dehşet verici boyutlara ulaşmasına sebep olmakta.

Dün de bugün de namuslu vatandaşımız devletle karşılaşmaktan çekinirken maalesef suç işleyenler ise suç işlemekten de adli makamlarla muhatap olmaktan da hemen hiç çekinmiyor ve cesurca hareket edebiliyorlar.

Bir Emniyet Müdürümüz şöyle bir cümle kurmuştu: “Suçluların çoğu kanunları ve kanuni haklarını bizlerden bile çok daha iyi biliyorlar!”

Geçenlerde Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, İnönü Üniversitesi’nde yaptığı konuşma sırasında gözyaşlarına boğuldu. Şahsi olarak gözyaşları bence çok insani ancak temsil ettiği mevki açısından çok da uygun değil. Çünkü, hakimlerimizin görevi hiçbir tesir altında kalmadan adaleti tesis etmek olmalı. Suçluların rahat suçsuzların endişe içinde olduğu bir düzen olmamalı…

YORUMLAR (12)
12 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.