Karakterden kaçış sendromu
Üzerinde durulacak mesele “insan yetiştirmek”tir. İnsan düzelirse her şey düzelir. Karakter ve kafa sağlamlığını konuşmaktan kaçıyoruz. Karaktersizlik bundan dolayı bu kadar yaygın ve üstelik tercih sebebi.
Bazı okuyucularım, geçen haftaki yazımda karakterin bilmekten önce geldiğine dikkat çekişime takılmışlar. Öyledir. Eskilerin seciye dedikleri kavramda karakterden kastedilen öz var. Önce seciyeye bakılır. Atlarda ve hemen bütün hayvanlarda ırka bakılır, insanda seciyeye.
Kişiliksiz kişiler elinde
“Kişilik” denen zor kazanılan şahsiyet, seciye üstünde yükselir. Mehmed Âkif birçok şiirinde olduğu gibi bu beyitte de seciyeyle donatılmış insanı söylüyor:
Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez!
Seciye yoksa o insana ne yüklerseniz yükleyin olumlu sonuç alamazsınız. Herkesin bildiği ve üzerinde düşünmeden söyleyip geçtiği bir örneği hatırlatalım: Babası oğluna “Sen adam olamazsın!” demiş. Oğul çalışmış didinmiş ve “Baba bak, sen adam olamazsın demiştin, işte vali oldum!” diyerek babasının karşısına dikilmiş. Baba, “Oğlum, ben sana vali olamazsın demedim ki.. adam olamazsın dedim” demiş.
İşte seciyeden kasıt budur. Vali olursun, başbakan olursun, Cumhurbaşkanı olursun ama adam değilsen yaptığın işten hayır gelmez. Eline düşen yapının ve toplumun vay haline! Sen o yapıyı çürütürsün.
Devlet geleneğinde kişilik esas
Biraz tarih okuyan ve düşünenlerin göreceklerinden biri şudur: Bizde devlet geleneğinin merkezinde ve tabii yönetenlerde seciye arayışı vardır. Siyasetnameler insan kalitesini gözeten bir yönetim anlayışını kurgulayan rehber metinlerdir. Rastgele yönetici seçilmez. Adam aramıyorsanız, her seçiminiz bir yerlere dinamit yerleştirmek manasına gelebilir.
Tesadüfün en az geçerli olduğu alan devlettir. Aslında hayatın da “Ben istedim oldu”su yoktur. “Ben kimi istersem o makamın en doğru kişisidir” diyen sadece kendini aldatmaz, milleti perişan eder. Evet, “Mühür kimdeyse Süleyman odur.” Fakat Süleymanlık gücü ele geçirdikten sonra, o mührü nasıl kullandığıyla anlaşılır. Nice Süleymanlık taslayanları görmüş tarih bize bunu söylüyor.
Seciyesizlik yıkar
Bazıları, birilerini cahil ilan etmek için bilgi edinirler. Bilgisi onu işinde daha iyi yapmaz. Din diliyle söyleyelim, şeytanlaştırır. Şeytan da Ebu Cehil de çok bilgiliydi. Bilgiden fayda için, eğitilmiş, azgınlıkları dizginlenmiş insana ihtiyaç var. Bunu seciye sağlar.
Sahibinin sesi olandan ne ilim adamı olur, ne siyaset, ne bürokrasi. Devlet adamı dediğinizde dürüstlük ararsınız. Emanet ettiğiniz canınızı, varlığınızı gece gündüz demeden korumaya çalışanlar devlet adamlarıdır. Yağmalayanlar değil. Verdiğiniz güçle sizi azarlayanlar değil. Kanun kural tanımayanlar değil. Keyiflerine göre bir yönetim şekli güdenler değil.
Hatırlatmak görevdir
Sayın Cumhurbaşkanı’nın son yıllarda doğrusu azdan azsa tercihlerine bakacaksınız. “Bana bağlılardan bir heyet seçerim” diyenin doğruyla alakası tez zamanda kesilir. Mesela bir tanecik olsun bakan gibi bakanınız kalmaz. Çünkü o makamlar kişilikli insan ister. Devlet fikri, devlet geleneği, kendinize değil doğrulara, yani kurallara bağlı olanları seçmek zorunda olduğunuzu söyler. Dikkat edin, bu ikisi birbirine tamamen terstir.
Son atamalar olmasa başka bir konuyu yazacaktım. Dindar göründüğümüz halde Bakara makaracı, dinle açıkça alay eden birini, üstelik rüşvet ve sair şaibelerle anılmış birini beş yıl büyükelçi yapıyorsak, olan Türkiye’ye olur. Nitekim adı geçenle ilgili duyduklarımız karşısında biz utandık.
O zatı nihayet görevden aldık. Görünüşe ve gidişe bakılırsa ona yeni görevler verilecektir. Çünkü onun ve benzerlerinin tercih prototipi oluşturduğu bir rejimdeyiz. Yerine gönderilen Metin Feyzioğlu da bu tipolojinin başka bir örneği. Geçen hafta Kıbrıs’ta yol açtığı skandali yazdık. Ceza vermek veya merkeze çekmek yerine hemen ödüllendirildi.
Böyle düzelemeyiz
Erdoğan rejiminin büktüğü belimizi doğrultmasının güçlüğü buradadır. İnsan seçimini böyle yapıyorsanız, batağa saplanmaktan kurtulamayız. Bu tip insanlar, Van Minüt’ten bugüne onlarca büyük yanlışınızı söylemedikleri için ağır faturalar ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Etrafınız onlarla çevrili olduğu için, sizi uyaracak kimse kalmaz ve dünyada belki hiçbir devlet başkanının ağzından çıkamayacak o sözleri edersiniz. İsrail’i lanetleyeceğiz. Fakat burada vermekten çekindiğim o sözlerin, değil en üstten, herhangi bir yüksek bürokrattan duyulması bile krizlere yol açar. Olur olmaz yerlerde yaşadığımız krizler böyle geldi.
Devlet adamı bin düşünür bir söyler. Söylediği de sokakta söylenecek söz değildir. Sözünü yerine göre ve perdeleyerek, üsluplayarak söyler. Size bunu sunmayan sahibinin sesi veya sindirilmiş, ürkek-korkak bürokrasi sizin eserinizdir.
Egemen Bağış’ları, Feyzioğlu’larını seçersek, varacağımız yer bellidir.