İlk keman profesörünün gönül hikâyesi

Türkiye’nin ilk keman profesörü Gönül Gökdoğan’ın Zeynep Keten tarafından ‘Bir Gönül Hikâyesi’ adıyla yayıma hazırlanan anıları Sözcükler Yayınları’nca okura sunuldu. Keten’in herkesi yalnızlaştıran uzun salgın günlerinde yaptığı sohbetlerden doğan kitap, ‘İlk ve Son Evlilik’, ‘Ali’ ve ‘İlk Aşk’ bölümleri sanatçının gönül hikâyesine ışık tutuyor. 40’lı ve ‘50’li yılların Beyoğlu zarafeti için de bir tanıklık olan kitap İstanbullu olduğunu düşünenlerin kitaplığında mutlaka bulunmalı.

TANER AY

Geçtiğimiz günlerde Sözcükler Yayınları’ndan çıkan Gönül Gökdoğan’ın anıları nedense ıskalandı. Sanırım sadece Hürriyet gazetesinde Doğan Hızlan’ın köşesinde tanıtıldı. Oysa, Gönül Gökdoğan, ülkemizin ilk keman profesörü olup, İstanbul Devlet Konservatuarı’nın Yaylı Sazlar Bölümü’nün de kurucu isimlerindendir. Anılarınıysa Zeynep Keten ‘Bir Gönül Hikâyesi’ ismiyle yayıma hazırlamış. Yazılanlardan Keten’in onun komşusu olduğunu anlıyoruz. Kitap, Keten’in herkesi yalnızlaştıran uzun salgın günlerinde Gönül Hanım ile yaptığı sohbetlerinden doğmuş.


Süheyl Ünver arşivinden, 1961 Karaman Dil Bayramı Konseri sonrası orkestra şefi Hikmet Şimşek (sağda) ile nişanlanan Gönül Gökdoğan ve babası Mukbil Gökdoğan (ortada).

Gönül Gökdoğan’ın anılarını bana yazar ve ressam arkadaşım Besim Dalgıç getirdiğinde, ilk açtığım sayfada Gönül Hanım’ın annesinin Erenköyü İnas Sultanisi günlerini bulunca, semt-i dildarıma ilişkin bir bölüm olduğundan, nasıl heyecanlandığımı anlatamam. Ama, kitaptaki, ‘İlk ve Son Evlilik’, ‘Ali’ ve ‘İlk Aşk’ gibi bölümleri ‘Erenköy Kız Sultanisi, 1922’, ‘Çocukluğumun İstanbul’u’ ve ‘Kara Gün 6-7 Eylül’ gibi bölümlerden çok daha eğlenceli bulduğumu da belirtmeliyim. Gönül Hanım, ilk ve son defa, on beş yaşındayken kendisinden sekiz yaş büyük birine âşık olmuş. Fakat duygularını adama açamamış. O da Gönül’ün kalbindeki yerini bilmediğinden, Gönül’ün en yakın arkadaşıyla evlenmiş. Gönül’ün ise karşısına o sırada Hikmet Şimşek çıkmış. Gönül Hanım’ın anlattığına göre, Hikmet Şimşek onun üzerinde ‘psikolojik baskı’ kurarak, aşk kırgını Gönül Hanım’ı evliliğe ikna etmiş. Hikmet Şimşek’e bir ay nasıl tahammül edebildiğine, bugün kendisi bile hayret ediyor. Kitabın ‘İlk ve Son Evlilik’ bölümünü okurken, Gönül-Hikmet Şimşek evliliğine daha önce Süheyl Ünver evrakında tesadüf ettiğimi anımsadım.

Bugün ikisinin biyografilerinde bu evliliğin hiç geçmemesiyse çok ilginçtir. Bana, o bir aylık evlilikten, bir ‘öfke dalgası’nın her ikisinin de sonraki yaşamlarına yayılmış gibi geldi. Belki de yanılıyorumdur. Ama, Gönül Hanım yıllar sonra Ali Pulat ile tanışıyor, arkadaşlıklarından bir aşk çıkmasa bile, uzun yıllar birlikte oluyorlar. Gönül Gökdoğan’ın anıları ‘40’lı ve ‘50’li yılların Beyoğlu zarafeti için de bir tanıklık. Eğer İstanbullu olduğunuzu düşünüyorsanız, ‘Bir Gönül Hikâyesi’ni mutlaka kitaplığınızda bulundurmalısınız.

YENİ BİR KADIN HİKÂYECİ

Sözcükler Yayınları’nın ‘Bir Gönül Hikâyesi’ ile aynı günlerde çıkardığı ‘Kurtarılmış Zamanlar’ isimli hikâye kitabı da ilginç. Tuğçe Yaşar’ın hikâyeleri daha önce birkaç dergi de yayımlanmış ama, o dergileri görmediğimden bilmiyordum. Kitapta on hikâyesi bulunuyor. Hepsi de iyi ve başarılı ama ‘Tadeo Kararov’ ile ‘Birbiriyle İlgisizlerin Fotoğrafı’ gibi hikâyelerin beni diğerlerinden daha fazla etkilediğini belirtmeliyim.

Yaşar’ın hikâyelerinde bizim yakanın Kadıköyü, Moda ve Kuzguncuk semtleri bulunmasına karşın, onun asıl mekânı Paris’tir. Kısa biyografisinden lise ve üniversite eğitimini Paris’te tamamladığını öğreniyoruz.

Ancak, ‘Renkli Boya Kalemleri’ isimli hikâyesindeki, “Bu coğrafyada yaşamak, burada okula gitmek, kültürünü benimsemek, dilini öğrenmeye çalışmak, her türlü zorluklarıyla mücadele etmek Fransız olmaya yeterlidir. Bu durumda ben de Fransızım,” gibi saptamaları beni biraz rahatsız etti. Göçmenler ve göçmenlik, bir insanın meselesi olabilir ama, meselenin bir kültürü benimsemek üzerine inşâ edilmesi ne kadar doğrudur, bilemiyorum. Kanımca, göçmenlerin yerleştikleri ülkenin kültürünü benimseyip asimile olmaları, her zaman sıhhatli olmuyor. Bazen de göçmenin geldiği ülkenin kültürüne karşı direnmesinden ‘derin mizah’ çıkıyor. Örneğin, mübadelede Bafra’dan Yunanistan’a giden Rumların Yunanca konuşmaya ve Yunan kültürünü benimsemeye yüz yıldır direndiklerini biliyoruz. Gittikten sonra hep Türkçe konuşmuşlardır ve yerleştirildikleri şehirlerde Bafralı gibi yaşamışlardır. Bu yüzden ‘anarşik’ hemşehrilerimin hepsi bana birer roman kahramanı gibi geliyor. Yunanlılar tarafından ‘aşağılayıcı bir terim’ olarak kullanılan ‘Bafralı olmak’ terimiyse aslında fazlasıyla eğlendirici. Yukarıda da değindiğim gibi, Tuğçe Yaşar iyi ve başarılı bir hikâyeci. Üslûbundaki hikâyecilik çok sağlam. Geçen hafta yazdığım Dilara Ayşe Akdeniz ile de yaşıtmış. Bu da bana edebiyatımıza yeni bir kadın hikâyeciler neslinin geldiğini düşündürtüyor. Dilara Ayşe gibi Tuğçe Yaşar’ı da takip edeceğim. Sizlere de okumanızı öneriyorum...

LİLİ SZEKELY’NİN KEMANININ DEĞİŞTİRDİĞİ YAŞAM

Gönül Gökdoğan Talimhâne’deki Alişan Apartmanı’nda doğup büyümüş. Bildiğim kadarıyla bu apartman hâlâ duruyor. Taksim Bahçesi’nin karşı sırasında eski Garden Pastahânesi’nin hemen arkasında kalan ‘Artdeco’bir apartman. Küçük Gönül, Arap dadısı Mediş Hanım ile ’44 ve ’45 sık sık Taksim Bahçesi’ne çıkıyorlar. Oradaki gazinoda sekiz kişilik Pogany Kadın Orkestrası çalıyor. Üç buçuk yaşındaki Gönül’ün yaşamını da orkestradaki Lili Szekely’nin kemanı değiştiriyor. İki yıl kadar sonraysa annesi Nüzhet Hanım kızının piyano öğrenmesini isteyince, Gönül, şiddetle karşı çıkıyor. Bu huysuzluk üzerine onu mecburen keman derslerine yazdırıyorlar. Hocası da Narmanlı Han’daki Karl Berger olur. Onun ölümünden sonraysa Güzelbahçe’de oturan Macar asıllı Ülkü Hanım’a gitmeye başlar. Ancak, Ükü Hanım küçük Gönül’ü üç dört hafta sonra ablası Ilona Hanım’a devredecektir. Pera’ya erkeklerin kravat takmadan, kadınlarınsa Cahide Hanım’ın tasarımlarından otrişli şapka giymeden çıkmadıkları yıllardır.

En fazla da ‘Chez Lebon, tout est bon’ geleneğini sürdüren Markiz’e, bonboniyer şekerlikleri andıran Tilla’ya ve Saray Sineması’na gidilirmiş. 6-7 Eylül olduğundaysa on beş yaşındadır, kıyamet kopunca akıllarına nedense ilk Ankara Pazarı gelmiştir. Annesiyle birlikte bütün Beyoğlu’nu baştan aşağıya dolaşırlar, yağmalanmamış dükkân kalmadığının tanığı olurlar. Ardından da Fransa yılları başlar. Orada, İdil Biret, Suna Kan ve Ayşegül Sarıca ile pek ayrılmazlar. Gönül Hanım’ın Paris’te kaldığı beşinci evse, Nezihe-Hıfzı Topuz ailesininkidir.
Türkiye’nin ilk kadın gökbilimcisi ve ilk kadın dekanı olan Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan’ın kızı olan Gönül Gökdoğan da adını tarihe Türkiye’nin ilk kadın keman profesörü olarak yazdırdı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

O bankadan tüm kart müşterilerine 250 TL! Başvuru için son gün 24 Mart, kaçıran çok üzülür!
İŞKUR'dan başvuran herkese günlük 327 TL! Öğrencilere ve işsizlere öncelik sağlanıyor
Altını olanlar 21-22 Mart 2023 tarihlerine dikkat! İslam Memiş'ten son altın yorumu geldi: Sakın bu hataya düşmeyin!

Kültür Sanat Haberleri