Korona asilerinin dilinden devlet ne anlıyor?
Cami ve cemaatteki isyanı gözardı ettikleri kesin. Varsa yoksa ekranlar, gazeteler ve sosyal medyadaki çıkıntılıklar ilgilendiriyor İçişleri ve diğer zaptiye kurumlarını.
'Umreden dönenler şehirde başına buyruk, kontrolsüz dolaşıyor, devlet zamanında tedbir almıyor, açıklanmayan iki ölüm daha var, gerçek vaka sayısı halktan saklanıyor' filan dersen güvenlik sorunu.
Virüsü gözaltına almak, 'asılsız ve provokatif paylaşımlar'ı gözaltına almaktan geçiyor diye, teyakkuzda polis.
İçişleri bilançoyu düzenli güncelliyor. Son rakamlar: "Sosyal medyada asılsız ve provokatif Coronavirüs paylaşımları yapan 242 şüpheli tespit edildi, 64’ü gözaltına alındı. Diğer tespitlerle ilgili gözaltına alma işlemleri devam etmektedir."
Savcılıklar da boş durmuyor.
“Umreden dönen 500 kişinin karantinaya alınmaması tedirginlik yarattı” başlıklı haberi sitesinde yayımlayan 2 kişi hakkında soruşturma başlatıldı. "Rize Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbir alınmadığı yönündeki haberler üzerine..."
Tedbir alınmadı diyemiyorsunuz.
Diyen hakkında TCK'nın 213. maddesi işletiliyor.
Valilik, soruşturma gerekçesini 'resmi açıklama dışında kimse açıklama yapamaz, yetkisi yoktur, gerçek dışıdır' şeklinde sunuyor. 'Asılsız ve provokatif paylaşım'dan kasıt bu.
Doğru değilse çıkar yalanlar, doğrusunu söylersiniz. Fakat fiilen konan bu eleştiri ve konuşma yasağı, ihlalleri soruşturmaya kadar uzuyor.
Yetkisiz bir gazeteci olarak Saygı Öztürk, Aytaç Yalman Paşa'nın vefat nedenini gayriresmi şekilde açıklamasaydı, koronadan öldüğünü hala bilmeyecektik. Hakkında; söylenti çıkarmak, dedikodu yaymaktan soruşturma açılmak yerine haberi doğrulandığı için çok şanslı.
Madde 213 şöyle: "Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
Kanun gerekçesinde 'kamu barışını bozma suçları' deniyor. Bulaşıcı, salgın hastalık zamanında asılsız söylentilere karşı işlerlik kazandırılması bir yere dek anlaşılabilir.
Fakat resmi açıklamanın dışına çıkmak bile kamu barışını bozma, devlete güveni sarsma ve halk sağlığını tehlikeye atacak tarzda tedbire aykırılıktan işlem görebilirken...Önce Fatih ile Sakarya, dün de Karabük ve Urfa örneklerindeki gibi, cemaatle namaz kılma yasağına uymayan, kıldırmıyor diye camide imam tartaklayan, kavga ve bozgunculuk çıkaran, huzuru kaçıran, tedbire uymamaya alenen teşvik ve tahrik eden provokatörlere dokunan yok. Görüntüleri olduğu halde kimse ilişmiyor.
Tedbir yetersizliğini söylersen suç ama tedbire karşı çıkıp bir de eyleme dökersen serbest mi?
Cemaatteki isyan nasıl bastırılabilir?
‘Asılsız ve provakatif’ bulunan söylemlere, yalan yanlış bilgiyle halkta korku ve panik uyandırdığı gerekçesiyle müsamaha gösterilmiyor.
RTÜK, ekranlarda buna tahammül edemeyeceğini bir ihtarnameyle deklare etmişti.
Basın İlan Kurumu da şöyle bir ültimatom çekti:
“Münferit herhangi bir sorumsuzluk, yanlış yönlendirme, virüsle mücadelede görevli kurum ve kişilerin çalışmalarını zaafa uğratacak, kamu düzenini tehlikeye atacak haber ve yorumların yayımlanması durumunda re’sen işlem başlatacağımızı hatırlatırız.”
Valilik ve savcılıklar, kıpırdayanı yakarım diyor zaten.
Gel gör ki medyaya uygulanan sıkı yönetim tedbirleri, cemaatteki isyanı bastırmaya gelince ortada yok. Diyanet yalnız bırakılıyor.
Başkan Erbaş, dün son çare ‘cuma ve cemaatte ısrar dinen caiz değil’ fetvası verdi, yine de iknaya yetti mi, hayır.
Yahu önceki gün de ‘bazı kişiler vatandaşların dini hassasiyetlerini istismar ediyor, camilerde alınan önlemleri zaafa uğrattıkları tespit edildi, tedbirler kaldırılıncaya kadar olumsuzlukların önüne geçmek için cuma ve kandillerde tüm mescit ve camiler kapatılacak, cuma namazı için sala da okunmayacak’ diye genelge yayınlamıştı, o da sökmedi.
Baş edemiyor Diyanet, laf dinletemiyor, söz geçiremiyor.
Bu başkaldırıları kim durduracak peki?
Bir önerim var. Softalıkla mücadele, savcıyı karıştırmadan, polissiz de başarılabilir.
Diyanet’in koronaya cevabını yanlış bulanlar mı var? Altında ne yattığına bakarsınız...
Başımıza gelen her şey gibi bu musibette de bir ilahi mesaj olduğuna, dünya zevklerine fazla daldığımız için ilahi bir ikaz ve şefkat tokadı yediğimize, ama bize söylenmek isteneni devletin anlamadığına, yüzümüzü dine dönmek ve Allah’a yönelmek yerine ilahi iradeye karşı çıkarak camiden ve cemaatten daha da uzaklaştırıldığımıza mı inanıyorlar?
Alırsınız karşınıza...Doğru cevap neden safları sıklaştırmak değil de arayı açmak? Bulaşıcı hastalıktan korunmak, niye Allah’ın muradına karşı gelmek değil? ‘Allah ne derse o olur, tedbirle ilahi takdir değişmez’ itikadının neresi sakat? Uymadıkları tabiat kanunlarını da Allah koymadı mı? Tane tane anlatırsınız.
Koronayla savaşın ayrılmaz bir parçası da, batıl inanç ve hurafelerle mücadeledir.
Ama gerisi Diyanet’in işi değil. Daha ne yapsın, zaptiyelik mi?
Bir virüs üç romantik tepki
Fransa İçişleri Bakanı Castaner, karantinaya uymayanları şöyle payladı:
“Bazıları kuralları çiğneyince kendini modern çağ kahramanı sanıyor. Ama onlar birer embesil ve kendilerine de tehdit oluşturuyorlar...”
‘Haşa min huzur’ derdi eskiler, tenzih ederim, kaba söz bizim meclisten dışarı.
Fakat kibarca ‘sivri külahlı sipsipullah’ tabir ettiğim o türlü mücahitler bizde de yok değil.
Tatlı canını kurtaracak aşıya sponsor olan Gates’e minnet ve şükran duymak yerine, aşısını kullanıp bağını sormayacak, arkasından da demediğini bırakmayacak, hatta koronayla birlikte aşısını da yenilmiş sayacak Soner Yalçın gibi tiplerin dramı ayrı.
Tüccarlığında olanlar, halkın korkularını sömürmekten geçiniyor. Ekmeklerini, paranoya ve histeri kaşımaktan çıkarmaya devam edecekler.
Antiemperyalizmin zaferini müjdelemiş gibi, neredeyse bu virüsü aziz mertebesine çıkaran korona efsaneleri sizi de ifrit etmiyor mu?
Kapitalizme şöyle diz çöktürmüş, liberal dünya düzenini böyle çökertmiş, emperyalizmi ne biçim ıhtırmış, bozduğu doğanın insanoğlundan çok acayip intikamıymış, küreselleşme çılgınlığının takkesini düşürüp kelini nasıl da meydana çıkarmış vesair analizleri.
Virüse kabadayılık yapan, meydan okuyan, gününü göstermeye and içen, ‘boyuna posuna baksın, kimmiş de bizi alt edecek, yendik yine yeneriz’ diye dayılanan, amansız düşmanla iddialaşma havasına sokarak cengaverlik ruhunu kamçılayanlar bir uçsa...
Dünyaya musallat eden, başımıza saran Çin değilmiş gibi hesabını Batı’dan soran, hele Batı’yı iflas ettirecekse ‘Corona’dan yana olmaya bile meyil veren romantikler diğer uçtur.
İlla romantizmi tutacaksa, bu ikisi arasında üçüncü yolu seçenler de görülüyor.
“Bu da Allah’ın bir yaratığıdır, bir şiir mısrası nasıl kendini çoğaltmak isterse bu genetik kod dizesi de bir cana girerek hayat bulmak, kendini çoğaltmak istiyor, bir anlamı olmalı yaşadıklarımızın, sebepsiz değil” romantizminde teselli arayanlar...
Ne virüsmüş arkadaş!