19 Mayıs: İnişli çıkışlı Samsun
Yakın tarihle ilgili yazılarımızın başına “dikkat! atatürkçüler okumasın” kaydını düşmek istiyorum. “Zaten okumazlar”, diyenler çıkabilir. Evet zaten okumazlar, fakat sonradan olma atatürkçüler var, bunların hâlâ her fırsatta Mustafa Kemal’i öven metinlere açlığı devam ediyor.
Bir 23 Nisan yazısı yazsanız, hemen atlıyorlar, kültçülük hissiyatlarını tatmin için. Hani bazı dindarlığı oturmamışlar vardır ya, dini ölçüsüz öven bir söz görünce arkaplanını araştırmadan hemen baştacı ederler, aynen o hesap.
Neden atatürkçüler okumasın? Zihin konforu diye bir şey var. İki kere ikinin üç olduğuna inanmışsın bir kere. Birisi çıkıp, “yahu ne yapıyorsun, bunun doğru cevabı dörttür” deyince, yeni tabirle “travma” geçiriyorlar. “Ben inanmışım bir kere, ne yapsan değiştiremezsin”, noktasına geliyorlar. Onları değiştirmeye çalışmak abes, çünkü kesin inançlılar, öyle geldiler öyle giderler.
Bir aralar ondan söz açmıştım, orta mektepten, liseden aynı sıralara oturmuşluğumuz olan biri. Ders kitabı dışında kitab okumazdı, onları da ezberler, iyi notlarla geçerdi. Sonraları da okuyup kendini geliştiremedi. Bütün terfilerini darbe dönemlerinde aldı. Nadiren karşılaşırız, konuşacak konu bulamayız. Lâfı getirir Cumhuriyetin faziletlerine, “ya o olmasaydı” pelesenklerine. Yıllar sonra ziyaretime gelmişti de bir zihniyet okuması şeklinde anlatmıştım bir yazıda.
O günü unutmamış. Şu sıralar evden dışarı çıkamıyor, istese de gelemez. Hadi bakalım telefon: “19 Mayıs’ta ne yazacaksın, bakayım.” Yazmayacağım, dedim. Israr ediyor. “Atamızın Samsun’dan bir güneş gibi doğduğunu ve saltanatı boğduğunu yazma da göreyim seni!” Yani böyle yazmaktan başka çaren yok. Onun için iki kere ikinin kesin sonucu budur.
Bazıları Samsun kelimesi geçince, ardından “çıkmak” fiilini hatırlarlar. Kafalarındaki Samsun “çıkılan yer”dir. Çünkü Gazi Mustafa Kemal (henüz Atatürk olmamıştır) 1927’de Büyük Nutuk’a böyle başlar: “1919 Mayısının 19 uncu günü Samsun’a çıktım.”
Paşa, İstanbul’dan Bandırma vapuru ile Samsun’a gelişini 8 sene sonra böyle ifade eder. Tamamen kendi iradesi ile yapılmış bir fiilden söz eder. Oysa aynı Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’ten bir yıl sonra Samsun ziyaretinde “Düşmanların İzmir’e çıktıkları ve bütün vatanı parçalamaya karar verdikleri günlerde idi ki, İstanbul’dan çıkarak Samsun’a gelmiştim” diyor.
İşte bize bunu yapmayacaktın Paşam!
1927’deki gibi iddialı bir cümle değil “Samsun’a gelmek”. Yine kişinin kendi iradesini ifade eden bir cümle, fakat, “çıkmak” fiiline göre daha iddiasız bir söyleyiş. Beş yıl sonra “gelmek”ten “çıkmak”a dönüşen bir değişim sözkonusu.
Ya daha öncesi? Mustafa Kemal Paşa 1920’de Meclisi’in açılışının ertesi günü, 24 Nisan’da kürsüde konuşuyor. 1927’deki Büyük Nutuk’a göre bu konuşmanın “Küçük Nutuk” olarak adlandırılabilir. Çünkü bu konuşma Büyük Nutuk’la aynı muhtevada. Sadece ona göre daha kısa.
Mustafa Kemal Paşa bu defa “Samsun’da işe başladım” diyor. İşte sözün doğrusu: Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’da işe başlamıştır.
“İşte bu sırada idi ki, Anadolu’ya mülkî ve askerî hususatla (hususlarla) muvazzaf (vazifeli) olmak üzere ordu müfettişliğine tâyin edildim, bu teveccühü (ilgiyi) din ve millete hizmet etmek için en büyük bir mazhariyet-i ilâhiye addeyledim (ilahî şerefe nail olma saydım).”
Sözün doğrusu budur. Kemal Paşa, vazifelendirilerek, görevlendirilerek Samsun’a gönderilmiştir. Peki, Paşa neden farklı zamanlarda farklı sözler söylüyor? Zafer kazanılmış, Cumhuriyet ilan edilmiş, yıl 1924 olmuş, neden Samsun’a “çıktım” demiyor da “gelmiştim” diyor?
Atatürk kültçüleri bunun üzerinde düşünür mü acaba?
Biz tahmin edelim: Hadisenin şahidleri hayatta. Bilhassa eski padişah Vahidetdin sağ. Vahidetdin 1926 yılında ölünce, itiraz mercii de kalmıyor. Böylece Samsun’a gelmek ve işe başlamak yerine “çıkmak” uygun bulunuyor!
Samsun “çıkmak” kelimesi bağlamında kültleştirilen bir şehir. Şehrin her noktasında bu hissediyor. Cumhuriyet’in en önemli heykellerinden biri Samsun’da. Şaha kalkmış Atatürk heykeli! Tabii bu yetmiyor bir sürü ikonofik unsurla konu şehrin muhtelif yerlerinde görünürleştiriliyor. Son yıllarda Bandırma Vapuru’nun birebir kopyası yapılmış. İşe bakın ki karaya oturmuş bir vapur! Çanakkale’de Nusret gemisi de müze olarak yapılmış, fakat o denizin üstünde!
Samsun’u gezmek bu vapuru gezmekle eşdeğer tutuluyor. Geminin merdivenlerinden tırmanıp şöyle bir dolaşıyoruz. Bazı resimler, taklit malzemeler ve balmumu heykeller. En güzeli de “Atatürk’ün sevdiği şarkılar” bağlamında fonda sürekli çalınan Türk sanat müziği eserleri. (Hazret sanki sağlığında Türk müziğini yasaklamamış!)
Bu arada Kemal Paşa’nın yatağı da (tabii tahminlere göre) yapılmış. Bu odaya ve yatağa bakarak “beş yıldızlı otel odası” desek, hata olmaz! Resimler ve vesikalara bakarken, Mustafa Kemal Paşa ve heyetine Samsun’a gidebilmeleri için İngilizler tarafından verilen vizenin kopyası ile karşılaşırsanız, sakın şaşırmayın!
Hadi Osmanlı Hükümeti’nin, Padişahının görevlendirmesini bir yana koyalım, İngilizlerin izniyle doğan güneş hiç yakışık aldı mı? Üstüne üstlük, Samsun iki ay önce, 9 Mart’ta İngilizler tarafından işgal edilmişken!