Bayrama hazır mıyız?
Günlük hayatta kullandığımız dinî kavramlar içinde az sayıda Türkçe kelime arasında “bayram” da var. Divan-ı Lügati’t-Türk’te “badram” olarak geçiyor. “Halk arasında sevinç ve gülüşme” olarak açıklanıyor ve d/y değişmesine de dikkat çekiliyor.
Kulan geyik avlayıp
Bayram kılıp avunalım!
“Kulan” yabani at. Av, esasen hem eğlence hem spor. Avunmak için birebir. Şimdiki bayramlarda ne ile avunacağız?
Artık birbirimizin avıyız!
Kelimenin Arapçası ıyd (îd). “Bayramınız mübarek olsun”un karşılığı “ıydiniz sâid olsun” idi.
Eskiden bayram sırf dinî idi; ramazan ve kurban bayramları vardı. Osmanlı başka bayram bilmezdi. Burada da bir Türkçe ifade söz konusu. Iyd-i fıtr, Iyd-ı adha terkiplerini halk hiç bilmez ve pek kullanılmaz. Sonra “milli” bayramlar ihdas edildi. İlki “Hürriyetin ilanı” olarak bilinen 2.Meşrutiyet’in ilan edildiği günün milli bayram olarak kutlanmasıdır. Daha sonra Cumhuriyet bayramı ardından Hakimiyet-i Milliye Bayramı, yani 23 nisan ve Zafer Bayramı, yani 30 ağustos gelmiştir. 19 Mayıs’ın “bayram” olması ancak Atatürk’ten sonradır.
27 Mayıs darbecileri darbe yıldönümlerini halka bayram olarak kutlatmışlardır. Bu darbe bayramı ancak başka bir darbe ile ortadan kaldırılabilmiştir. 12 Eylülcüler “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa bayramı”nı ilga etmişlerdir!
Bizim görüşümüz: Bayram kelimesinin dinî sahada kalması, diğer “bayram” olarak adlandırılan günlerin “millî gün” olarak kabul edilmesidir. Kut, kutluluk, kudsiyet ancak dinî alanda olabilir ve kutlama tabiri kullanılabilir. Diğer milli günlerin ancak “iyilenmesi” yahut tebrik edilmesi söz konusu olabilir.
Edebiyatımızda bayramname, bayramiye gibi kelimeler varsa da daha çok ıydiyeler, îdiyeler yazılmıştır. Bayram kutlaması mahiyetindeki bu şiirler padişahtan başlıyarak devlet büyüklerine şairler tarafından sunulmuş, karşılığında yüklü caizeler beklenmiştir. Lâle Devri şairi Nedim’in hem Sultan Ahmed’e hem de Sadrazam Damat İbrahim Paşa’yı sunduğu ıydiyeler meşhurdur.
Cihanda böyle bir ıyd olmadı çok sâl ü meh geçdi
Felekde böyle bir gün doğmadı çok subh u şâm oldu
(Çok yıl ve gün geçti, cihanda böyle bir bayram olmadı. Felekte böyle bir gün doğmadı, çok sabah ve akşam oldu…)
Gel benim kaşı hilâlim bize bir ıyd edelim…
Kaşlarımızın şekli bozuldu, bayramlarımızın tadı kaçtı!
Bayramlarımız buruk…Derdimiz dağlar gibi, hüznümüz bayram tanımıyor. Bir taraftan dünyanın ahvali, coğrafyamızda bitmek tükenmek bilmeyen kirli savaşlar, yüzlerce yıllık yurtlarından sökülen insanlar, Müslümanlar…
İçeride karşılıklı veya karşılıksız kardeşlik ve hatta vatandaşlık hukukunu hiçe sayan ithamlar, küfürler, saldırılar... Aynı ülkede yaşamanın gerektirdiği asgarî nezaketin dahi zaman zaman yok sayıldığı bir zamandayız.
Ezcümle: Bayram geldi fakat onu karşılamaya hiç de hazır değiliz.
Hani derler ya, “bayram barışma, kucaklaşma, küslükleri geride bırakma günüdür…”
Kucaklarımız sırf kendimiz gibi olanlara açık. Böyle giderse, kendimizden başka kucaklayacak kimse bulamayacağız!
Kalbimizi genişleterek, kucağımızı gönlümüz genişliğinde açarak, manasına uygun kuşatıcı bir bayram idrak etmek niyazıyla…