İran ne yapar?
Adında “İslâm” olmasına rağmen artık şiî-millî bir devlet olan İran’ın Irak’da, Suriye’de ve diğer mücavir ülkelerde askerî kuvvet bulundurduğunu ve etkili operasyonlar yaptığını, ciddi katliamlara imza attığını bilmeyen yok. Bu işleri yapanların tepesinde Kasım Süleymanî olduğu da malûmdur. Buna rağmen, Süleymanî’nin ABD tarafından tedhiş maksatlı öldürülmesi ne övünülecek ne de sevinilecek bir şey…
Bu tedhiş olayından sonra şu soru soruldu: İran ne yapar?
Bu sorunun şiddetini artıran İran’dan gelen intikam nidaları. Bu haykırışmalar neye işaret ediyor? Şiddetli bir intikam hamlesine mi?
İran’ın ne yapması daha doğrusu ne yapmaması konusunda Tramp’ın açıklaması dikkat çekici. “Biz savaşı önlemek için yaptık!”
Bu ifadenin arkaplanı konusunda İran fikir sahibi olmalıdır.
ABD, İran’ın Irak’da, Suriye’de, Lübnan’da yaptıkları konusunda şimdiye kadar dişe dokunur, sonuç alıcı bir girişimde bulundu mu? İran yayılmacılığını önleyici bir harekâta girişti mi?
Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Irak’taki İran askeri varlığı, Suriye’de yürüttüğü siyaset, Lübnan’daki etkisi… İsrail’e yönelik bir tavır olarak yorumlanabilir mi?
“Kudüs Gücü”nün Kudüs’e, İsrail’e yönelik bir harekâtını bilen varsa, beri gelsin. Kudüs Gücü’nün Irak’taki varlığı, bilhassa Suriye’deki operasyonları en çok hangi ülkenin ekmeğine yağ sürüyor?
Elbette İsrail’in! Kudüs Gücü bu haliyle bu ülkelerde olmasa idi, en çok İsrail tedirgin olacaktı.
Şunu akıldan çıkarmayalım: İran’ın askerî desteği olmasa, Esed rejimi diye bir şey var olamaz. Suriye meselesini çözümsüz hâle getirmek için bundan daha uygun bir araç bulunamazdı.
Irak’ın istikrarsızlaştırılması, Suriye’nin istikrarsızlaştırılması, İsrail’in varlığı için şart olarak görülmektedir. Bu istikrarsızlık en çok hangi ülkeyi etkilemektedir?
Türkiye’yi!
Resme dikkati bakarsak: Türkiye adım adım kuşatılıyor.
ABD’nin bunun için kullandığı bilinen araç PKK/PYD’dir, görünmeyen veya örtülü araç ise Kudüs Gücü.
Türkiye’nin tabiî ve tarihî olarak güneyinde bir hayat sahası oluşturması mecburiyettir. Bu mecburiyet güneyimizdeki halklar için de zaruridir. Bugün ne gerçek anlamda Irak devleti vardır, ne de Suriye. Kukla devletler hiçbir meseleye çözüm olmamakta, kirli savaşların sürmesine hizmet etmekten başka işe de yaramamaktadır.
Irak’ın başkentinde aylardır süren gösteriler bunun artık ahali tarafından görüldüğünün işareti olarak okunmalıdır.
ABD Türkiye’nin güneyinde etkili bir aktör olmasını ister mi?
İsrail üzerinden strateji geliştiren bir ABD elbette böyle bir şey istemez. Türkiye’nin bölgedeki güçlü varlığı İsrail için uzun vadeli bir tehditdir.
Kudüs Gücü, Kudüs’ü işgal altında tutanlara yarar sağlayan bir güçtür! ABD o yüzden Kudüs Gücü’nün varlığına ses çıkarmamaktadır. Peki, Süleymanî neden öldürüldü?
Kudüsü Gücü, Müslümanları öldürmeye devam etse idi, mesele yoktu.
Yani Süleymani’nin kontrolündeki Haşdi Şabi’nin 27 Aralık’ta, bir ABD üssüne saldırması, tam bir haddi tecavüzdü. Bu saldırıda bir Amerikalı öldürüldü. Ertesi gün ABD, Hizbullah’ın karargâhını hedef aldı ve 25 kişiyi katletti. Üç gün sonra, 31 Aralık’ta Haşdi Şabi, ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’ni bastı ve ateşe verdi.
Tırmanış dikkat çekici değil mi?
Tramp’a “aptal” diyorlar. Suikasttan sonraki açıklaması hiç de aptalca değil.
“Savaşı önlemek için yaptık!”
Bu mesaj şöyle okunacaktır: “Haddi aşmayın, eski işlerinize devam edin, siz Müslüman öldürmeye yetkilisiniz, bizi hedef almayın!”
İran’dan çok yükse intikam nidalarının yükselmesini nasıl açıklayacağız?
“Tamam anladık da kamuoyumuza ne diyeceğiz? Merg ber Amerika!”