Barışın anahtarı kimin elinde?

İnsan bir kez –Kur’an-ı Kerîm’in deyimiyle– tutkularını tanrılaştırdı mı, çıkarları uğruna kutsal kitaplardan bile savaş için gerekçeler üretmiş ve üretmektedir. Geçmiş asırlarda Batı’da yapılan din ve mezhep savaşları bunun en açık kanıtıdır. Günümüz İslâm dünyasını kasıp kavuran şiddet olayları da öyle.

Aslında din, insanları bencil eğilimlerinin tutsaklığından kurtarmak için gönderilmiş ilâhî rahmettir. Fakat başka birçok iyi şey gibi din de aslî anlamından koparılarak, insanoğlunun –“hâkim olma ve kullanma” şeklinde özetleyebileceğimiz– ilkel amaçlarını gerçekleştirmek için araç haline getirilmektedir.

***

Yaklaşık bin yıl önce yaşamış olan -bence dünyanın ilk sosyoloğu kabul edilmesi gereken- ünlü fakih ve devlet adamı İmam Mâverdî, “Güvenlik en mutlu hayat, adalet en güçlü ordudur” demişti. Eski dünyada güvensizlik, kısmî ve lokal düzeyde olurdu; çağımızda ise küresel bir hal aldı. Çünkü modern bilim ve teknolojinin sağladığı imkânlarla zulüm ve haksızlıklar küreselleşti; sonuçta devletlerin ve başka yapılanmaların ürettiği şiddet de küreselleşti. Böylece zulüm şiddeti, şiddet güvensizliği, güvensizlik yine şiddeti… üretir oldu. Ve bu bir devridaim halini aldı. Yani –Zygmunt Bauman’ın dediği gibi– çağımızda küresel güç odaklarının ürettiği her çözüm, öncekinden daha büyük olan yeni riskleri de içinde taşıyacak şekilde tasarlanıyor [Irak örneğindeki gibi] ve bu böyle sürüp gidiyor. Küresel sömürü böyle işliyor.

***

Küresel sömürücüler şimdilik ‘düşük yoğunluklu’ olduğu söylenen, fakat yine de her yıl milyonlarca masumun hayatına mal olan savaşlarla “işlerini yürütüyorlar”. Ama artık insanlık için deniz bitmek üzere... Daha şimdiden kontrolsüz güçlerin eline geçmeye başlayan yeni silahlar, insanlığı dünyadan silecek kadar güçlü ve acımasız. Öyle görülüyor ki, artık “ya barış ya savaş” değil, “ya barış ya yok oluş” karşısında insanlık...

Birleşmiş Milletler, insanlığı işte bu tehlikeden korumak için kuruldu. En büyük amacı dünyada barışı sağlamaktı. Fakat gerçekten ironik değil mi: BM’nin dünya güvenliğini insafına terkettiği Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin beşi de dünyanın en büyük silah tüccarları. Ve 2015, silah baronlarının en kârlı yılı olmuş?

***

Hep sorulur ya, “Barışın anahtarı kimin elinde?” diye. Cevap gayet açık:

Savaşın anahtarı kimdeyse barışın anahtarı da onda. Yani güç kimdeyse barışın anahtarı da onda.

Her yıl yüz milyarlarca dolarlık silahı savaş pazarlarına kimler sürüyorsa barışın anahtarı da onların elinde.

Ötekiler sadece kuklalar... Bugün kitleleri kukla yapmak için öyle ince teknikler geliştirildi ki!

Barışın anahtarını bulmak için Suriye, Irak gibi terör coğrafyasındaki, Afgan dağlarındaki, Türkiye’nin Güneydoğusu’ndaki adama değil, onun omuzunda taşıdığı silahın üzerindeki birkaç harfe bakılmalıdır. O harflerin götüreceği yerler belli.

***

Barış İçin Dinler adlı uluslararası kuruluşun 2012’de İstanbul’da düzenlediği toplantıda Koreli bir kadın, Afrika ülkelerinde gördüğü yoksulluk, sefalet ve çaresizliği gözyaşı dökerek anlatmıştı. Ben de konuşmamda şu soruyu sormuştum: Afrikalı bunu hangi büyük suçu yüzünden hak etti? Ve devam etmiştim:

Afrikalı bir zamanlar –sömürgeci ve köleci Batılılar gibi– içinde kötü niyetler taşımadıysa, bir yolunu bulup büyük gemiler yapmadıysa, yüzyıllar boyunca başka kıtalardan milyonlarca beyaz adamı avlayıp bu gemilerle köle pazarlarına sürmediyse, suç mu işledi bir zamanlar Afrikalı!

Peki, barışın anahtarı onların torunlarının elinde mi?

Bugün dünya barışından dem vuranların, bu sorunun cevabını doğru yerlerde aradıklarına inanıyor musunuz?

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum