Siyasetteki tüketici sorunu

Tüketici derneği ya da tüketici örgütü öyle karmaşık, çok işlevsel, çok bel bağlanacak bir şey sayılmaz.

Faydalıdır elbette. Mağazadan bir alet alırsın, bozuk çıkar, şikâyet edersin, tüketici derneği seninle ilgilenir, böylece aldığın hatalı hizmeti telafi edebilirsin.

Mükemmel bir telafi değildir bu. Tüketici dernekleri ya da mevzuat asabının bozulmasını, kurumların kapısında harcadığın vakitleri, eğer satın aldığın hizmet senin açından çok hayati bir hizmetse, bozuk alet yüzünden başka bir sürü maddi manevi zarara uğramışsan, bunları telafi ya da tazmin etmeyi çoğu zaman gözetmez.

Gerçek böyle. Fakat bir ara tüketiciye hizmet veren kuruluşların ilgilendiği alanların sınırlandırılmaması halinde insanlığın bundan çok istifade edebileceğini düşünmüştüm.

Akıllı telefon siparişi verip paketten salak bir telefon çıkması tamam, bir tüketici sorunu.

Fakat daha ciddi tüketici sorunları olabilir.

Aklıma acayip mevzular geliyor.

Çiftlikbank gibi mevzular ama dini, içtimai, siyasi alanlarda.

Sonra bu düşüncemden vaz geçtim.

Fakat, bu alanlarda aldığımız-verdiğimiz hizmetlerin yeterliliğini, kalitesini satıcı-müşteri veya tüketici ilişkileri bağlamında düşünme itiyadını edinmiş oldum.

Size ahireti vaat eden bir dini topluluk düşünün.

Fakat sonunda anlıyorsunuz ki adamlar dinden çok ticaretle ya da siyasetle ilgililer.

Menfaatleri için dini de istedikleri şekle sokabiliyorlar.

İtiraz etmen de mümkün değil, Allahu Te’ala’yla, Peygamberimiz’le irtibatları olduğu izlenimi veriyorlar yani tam yetkililer!

(Biz bunu acı bir şekilde tecrübe etmiş bir memleketin efradıyız.)

Bu aynı zamanda bir tüketici sorunu değil midir?

(Doğru olan anladığın gün kaçıp kurtulmak. Fazla kurcalayınca kalırsın içinde.)

Ya da diyelim, siyaset tüketiyorsunuz.

Bir siyasete inandınız, itimat ettiniz.

Size güzel şeyler vaat etti.

Adalet vaat etti mesela. Adil bir düzen kuracağını, Dicle’nin kenarında bir kurt koyunu kaptığında bile kuzunun hakkını iade edeceğini vaat etti. (Kuzunun mu, kuzunun sahibinin mi? Ya da ikisi birden.)

Yolsuzluk yapmayacağını, yapılmasına da asla izin vermeyeceğini vaat etti.

Refah vaat etti. Enflasyonun yükselmesine izin vermeyeceğini vaat etti.

Millete yalan söylemeyeceğini vaat etti.

Daha bir sürü güzel şey vaat etti.

Vaatler hoşunuza gitti. “Tamam” dediniz “Bunu alıyorum.”

“Bunu alıyorum” sözün gelişi.

Benimsediniz. Oy verdiniz. Destek verdiniz. Müdafaa ettiniz. Bu da ‘almak’ sayılır.

Diyelim vaatlerini yerine getirdi.

Harika. Burada ancak bir tüketici tatmininden söz edebiliriz.

Peki dediklerini yapmazsa.? Ya da bir kısmını yapıp bir kısmında da tam tersi istikamete giderse?

Bunun da bir çeşit tüketici sorunu olduğunu düşünemez miyiz?

Bunu tabii bütün siyasi organizasyonlara hatta siyasi şahsiyetlere teşmil etmemiz mümkün.

Aynı şey muhalif siyaset için de düşünülebilir.

Memleketi hangi sorunlar varsa, milleti o sorunlardan kurtaracak bir siyasi alternatif oluşturmak.

O sorunları teşhis etmek.

Doğru, tutarlı çözüm yolları bulmak.

Bulduğu çözüm yolunu milletin anlayabileceği şekilde anlatmak.

Vatandaşa güven vermek.

Aynı yoldan gidersek, muhalif siyasetin bunları başaramaması da bir başka tüketici sorunu olarak görülebilir.

Peki tüketicide bir sorun yok mu?

Var gibi görünüyor.

Her iki taraf açısından.

Ne verilirse itiraz etmeyen, sağlam veya bozuk ne verilirse eyvallah diyen sindirme kapasitesi yüksek tüketiciler hayatta tüketici sorunuyla karşılaşmazlar.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum